Virginia Woolf'un "Mrs. Dalloway"inden Depresif Alıntılar

Virginia Woolf'un "Mrs. Dalloway"inden Depresif Alıntılar
  • 1
    0
    0
    0
  • “O zaman bir önemi var mı diye düşündü, Bond Sokağı’na doğru ilerlerken, sonunda kaçınılmaz olarak yok olmasının bir önemi var mıydı; bütün bunlar onsuz sürecekti, buna kızıyor muydu, ölümün her şeye mutlak son vereceğine inanmak avutmuyor muydu insanı?”

    “Oysa, diye düşündüğü karşıdan karşıya geçmeyi beklerken, yaptıklarımın yarısını sadece yapılması gerektiği için yapmıyorum; insanların şunu ya da bunu düşünmelerini sağlamak için yapıyorum; tam anlamıyla budalalıktı, biliyordu bunu (polis karşıya geçilmesi için elini kaldırmıştı), çünkü hiç kimse, bir an bile etkilenmiyordu. Ah hayatımı yeni baştan yaşayabilseydim! diye düşündü, ayağını kaldırıma atarken, hatta görünüşüm bile bambaşka olsaydı!”

    “Yüzünü kaç milyon kez görmüştü ve her seferinde aynı şekilde belli belirsiz gerilmişti! Aynaya bakarken dudaklarını büzerdi. Yüzü uzasın diye. Böyle biriydi o – sivri; mızrak gibi, keskin. Bir çabayla, onu kendisi olmaya çağıran bir davetle parçalar birleştiğinde böyle biri oluyordu işte, ne kadar farklı, ne kadar uyumsuz ve serinkanlı olduğunu bir tek kendisi biliyordu, bütün dünyaya karşı bir merkezde, bir elmasta, salonunda oturup bazı yavan hayatları için kuşkusuz bir buluşma noktası olan bir ışıltı yaratan, yalnızlar için belki bir sığınak yaratan bir kadında toplanıyordu.”

    “Bir sessizlik çöktü üstüne, bir sakinlik, bir huzur, iğnesiyle ipeği usulca düzelttikten sonra yeşil kırmaları bir araya toplayıp elbisenin beline hafifçe tuttururken. Bir yaz günü dalgalar da böyle toplanır, denge tutturamayıp dağılırlar. Toplanıp dağılırlar; ve bütün dünya, gitgide hareketsizleşerek, ‘hepsi bu’ der sanki, sahilde güneşin altında yatan bedendeki yürek bile sonunda böyle der, ‘hepsi bu’ der. Artık korkma, der yürek. Artık korkma, der yürek, yükünü bütün kederler için içini çeken bir denize boşaltarak ve sonra yenilenir, başlar, toplar, bırakır. Ve oradan geçen arıya sadece beden kulak verir; çatlayan dalgaya; havlayan, uzaklarda havlayıp duran köpeklere.”

    “Çünkü bu dünyada bazı kadınlar için evlilikten kötüsü yoktur, diye düşündü; ve politikadan; ve Muhafazakâr bir kocası olmaktan, şu eşsiz Richard gibi.”

    “Durmaksızın gerçek olanın üstüne çıkan, yanında yürüyen, yüzlerini onun önüne koyan hayaller böyledir; yalnız yolcuya sıklıkla boyun eğdirir, dünya duygusunu, geri dönme arzusunu onun elinden alır, sanki bütün bu yaşama hevesi yalınlığın kendisiymiş gibi öncekilerin yerine ona genel bir huzur verir; sayısız şey bir tek şey de birleşmiştir; adeta gökten ve dallardan yapılma bu figür, çırpıntılı denizden yükselmiştir, dalgaların içinden çıkan bir şekil muhteşem ellerinden şefkat, anlayış dağıtır, günahları bağışlar gibidir.”

    “Neredeyse, dikkatimi veremiyorum, çünkü cehennem azabı çekiyorum! diye bağıracaktı.”

    “Irmağın kıyısında dururlarken ansızın, ‘şimdi kendimizi öldüreceğiz’ demişti, ırmağa bakan gözlerinde tıpkı bir tren ya da bir otobüs geçerken Rezia’nın gördüğü ifade vardı- sanki bir şeyden büyülenmiş gibiydi; onun kayıp gideceğini hissedip kolundan yakalamıştı Rezia. Ama eve dönerken tamamen sakindi Septimus- aklı başındaydı. Kendimizi öldürelim mi diye tartışırdı Rezia’yla; insanların ne kadar fesat olduklarını anlatırdı; sokakta yanından geçenlerin nasıl da yalanlar uydurduklarını görebiliyorum derdi. Kafalarından geçenlerin hepsini biliyorum, derdi; her şeyi biliyordu. Dünyanın anlamını biliyorum, derdi.”

    “Bazen içinden sokakta insanları durdurup, eğer iyi görünümlü, nazik insanlarsa, onlara ‘ben mutsuzum’ demek geliyordu.”

    “Demek terk edilmişti Septimus. Bütün dünya, öldür kendini, öldür kendini bizim hatırımız için, diye yaygara koparıyordu. Ama ne diye kendini onların hatırı için öldürsündü ki? Yemek zevk veriyordu; güneş ısıtıyordu; ve bu intihar işi, nasıl girişilirdi buna, bir yemek bıçağıyla mı, çirkin bir şekilde, sel gibi kan akarak- havagazı borusuna mı dayamalıydı ağzını? Çok zayıftı; elini bile güç kaldırıyordu. Hem şimdi artık tamamen yalnız kalmıştı, lanetlenmişti, ölüm döşeğindekiler gibi yalnız kalmış, terk edilmişti, ama zevkli bir yanı da vardı bunun, muhteşem bir soyutlanma; birine bağlı olanların asla tadamayacağı bir özgürlük.”

    “Kendiniz hakkında elinizden geldiğince az düşünün.”

    “Hiç kimse sadece kendisi için yaşamaz.”

    “İnsanların onuru vardır; yalnızlıkları; karı ile koca arasında bile bir uçurum bulunur; ve insan buna saygı duymalıdır, diye düşündü Clarissa, (…) çünkü insan özgürlüğünü ya da özsaygısını yitirmeden kendiliğinden vazgeçmez ondan, ya da arzusu dışında kocasının elinden almaz- ne de olsa paha biçilmez bir şeydir onur.”

    “’Seni seviyorum’ dememişti Richard; ama Clarissa’nın elini tutuyordu. Mutluluk budur, budur işte, diye düşündü.”

    “Çocukken müthiş bir mizah duygusu vardı; ama şimdi, on yedisinde, neden böyle ciddileştiğini Clarissa asla anlayamıyordu; bir sümbül gibiydi, parlak yeşil yaprakların arasında, yeni yeni patlamış goncalarıyla, güneş yüzü görmemiş bir sümbül.”


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.