Emek Değerlerimizin Tesiri

Emek Değerlerimizin Tesiri
  • 8
    0
    1
    1
  • Hani vardır duyar duymaz öğrenir öğrenmez içinize ateş atan ruhunuzu kavuran ve yüzünüzde kulaklarınızın içerisine kadar sizi yakan bazı anlar. İşte en büyük eksiğimizde belki de zihnimizi derlemeden o an söylenebilecek veya hissedilebilecek ne varsa en fazlasından yaşamamız ve dışarıya bunu kusuyor olmamızdır. Eminim ki bir çoğumuz böyleyiz. 
    Belki bir işin ters gitmesinden, haksızlığa uğramış veya değersiz hissetmekten kaynaklı içimizde yaşadığımız hazmedememe duygusu ile kendimizi anlık dışa vuruyoruz.
    Ben kendi adıma söylemeliyim ki, bu durum bir kişiden olay veya durumdan kaynaklı asla değil. Bizlerin o somut veya soyut durumu koyduğumuz ve beslemiş olduğumuz emek değeri ile ilgili. Bunu bu şekilde isimlendirdim. Emek değeri o an olmaktan ziyade öncesinde birbirinden farklı birikimler vesilesi ile bir araya getirdiğin reddedilemez gerçekler bütünüdür. Azımsanmayacak gerçek bir meseledir söz konusu olan.
    İşin aslı sizin ufak bir tohumu toprağa ekmeniz ve bu küçük hiçbir şey vaat etmeyen zavallı belki kendisine hayrı olmayan tohum için devasa çabalar sarf etmemizden kaynaklanıyor. Bu hayırsız tohum belki hiç filizlenmiyor veya istediğiniz gibi mahsul vermemeye başlıyor. Bizler ise öyle mi bu tohumda bir problem olabilir mi veya toprağımı verimsiz acaba gibi düşünceler yerine, nasıl olur da filizlenmez nasıl olur da yeşil yaprakları güzel çiçekleri olmaz ve benzeri öfkelerimizle hırslanıyoruz. Belki daha fazla su veriyor belki meyvelerini olmadan koparıyoruz ve yine aslında dalları kırılan rüzgarların bir esintisi ile titreyen biz oluyoruz akabinde.
    İşte o bahsettiğim kulaklarınızı kıpkırmızıya çevirine öfke patlamalarımız hepsi bu belkide en başında işe yaramayacağını kestiremediğimiz veyahut bazı vakitler besbelli olan zavallı tohuma hak etmediği ya da altında ezileceği kadar yük bindirmemizdendir. Emek değerini biz belirliyoruz, bu değerin ise biraz bile boşa gidiyor olduğunu görmek hali ile içimizi darp ediyor öyle değil mi. 
    Öfkeliyim evet, ama niçin? O öfkenin kaynağı yine bana dayanıyor. Hata yapmış olmayı kabul edememenin verdiği bir öfke bunun kaynağı, emek değerimi ise buruşturup fırlatamadığımdan hala devam ediyorum. Sizlerde öyle değil misiniz? Herhangi bir konu için söylüyorum, belki de fark ediyorsunuz evet o istediğiniz ıtır kokusunu asla alamayacak ve dolgun meyvelerini hiçbir zaman tadamayacaksınız o kendine hayrı olmayan bitkinin. Ancak bizim en derinlerimizde şu saklı ne yazık ki, bu kadar zaman boşuna kazmış olamayız değil mi?
    Umutsuz bir maden işçisi edası ile kazmaya devam ediyor ettikçe ümidimizi harlıyoruz, var olan ümidimiz inancımızı destekliyor sonucunda ise ulaşılan ne bir zümrüt ne bir yakut hatta bir kömür bile değil. Bu noktada ise farkındalık en zoru oluyor. Belki gerekenden fazla çabaladım veya yanlış vakitte yanlış yerde bu emek değerini oluşturdum, nasıl olduğu zerre önem arz etmiyor tabii. Kabul etme aşamasına girdiğimizde ise ardımıza şöyle bir dönüp bakar elden geçirdiklerimizi düşünürüz. O yollar boşa mı kazılmış, o sular boşa mı dökülmüştür? Belki güneşin altında günlerce kavrulmuşuzdur beklerken ancak elimizde olan bir damla suyumuzu içmemiş biriktirmişizdir. Avcumuzun içinde ise geriye yalnızca sömürge edilme hissinin hazımsızlığı kalmıştır. Sonucunda ise müthiş bir öfke patlaması yaşarız, akabinde ise hassaslaşma hissi devreye giriyor. Bu süreçte kişi bencilleşmeye başlar ve hayatın ondan beklentileri artık kişiye ağır gelmeye omuzda iz bırakmaya başlamıştır. Onun beklentisi yoktur artık ve geriye kalan tüm mevzular içerisinde kendisine duyulan en ufak bir beklenti kırıntısına tahammül edemez hale gelir. Bu aşamada çevreden ağır eleştirilere ve ayrıca had bilmezlerin önerilerine maruz kalınır. 
    Fakat insan doğası gereği çaba sarf etme isteğine çok uzun bir süre hakim olamaz, hafızanın yüceliğine sığındığımız ve sil baştan farklı emek değerleri oluşturmaya başladığımız küçük arazilerde gezinmeye başlarız. Yeni filizlerin başında nöbet tutar benzer hayallere dalarız. Belki bu defa gerçekten de dolgun tatlı meyveleri tadabiliriz, veya belki ardından o kızdığımız işe yaramaz tohumlar biz yok olduktan silinip gittikten sonra güzel birer çınar ağacına dönüşür ve gölgesinde başkaları soluklanır.
    Kim bilir?

    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.