Ingmar Bergman'dan Yaban Çilekleri ve İçsel Çatışma

Ingmar Bergman'dan Yaban Çilekleri ve İçsel Çatışma
  • 6
    0
    1
    0
  • Bergman sinemasının en sevdiğim filmlerinden biri olan Yaban Çilekleri, insan ruhunun karmaşıklığını gözler önüne seriyor. Yaşın olgunlaşmasıyla birlikte insan ruhunun karmaşasının giderilmesi sonucu kendi kişiliğimiz daha berrak bir şekilde karşımıza çıkar. Bu berraklığı, benliğimizi uzun yıllar boyunca yaşam kalabalığı arasında kaybetmişken yaşlılığın tutarsız yol arkadaşı hafıza, benliğimizle hafızamız arasındaki çatışmayı ortaya çıkarır. Filmdede bu yüzleşme 78 yaşındaki Isak Borg karakteri üzerinden işlenir. Sinirli, soğuk ve mesafeli olan Isak, uzak ve uzun süreli bir ilişkisi olduğu gelini Marianne ile yolculuğa çıkar. Gezisi sırasında canlı bir grup genç ve mutsuz bir çiftin yanı sıra ona çocukluğunu hatırlatan çeşitli yerlerle karşılaşır. 


    Ben bu filmi ilk izlediğimde 19 yaşındaydım. İnsan hangi yaştaysa o yaşın hissettirdiği ve acıttığı olguları perspektifi haline getirir. Isak Borg’un yüzleştiği durumlar arasında benim o zamanlar ilk dikkatimi çeken çocukluğuna dair anıları olmuştur.  


    Bergman'ın başyapıtından alınacak o kadar çok şey var ki, her şeyi tek bir analizde ele almak zor. ’Yaban Çileği' geçmişle bugün arasında gidip geliyor ve esas olarak Isak'ın yıllar önce sevdiği ve kardeşine kaybettiği bir kadın olan Sara ile olan geçmiş ilişkisine odaklanıyor. Eski aleviyle çarpıcı bir benzerliği paylaşan bir otostopçuyla tanıştıktan sonra (her iki kadın da Bibi Andersson tarafından canlandırılıyor), Isak bir dizi sembolik rüya ve acı tatlı anılarla anmak zorunda kalıyor. Bergman hastanedeyken ‘Yaban Çileği’ yazdı ve felsefi olarak çocukluk, hayaller ve yalnızlık gibi temaları incelemeyi başardı. O dönemde kendi hayatındaki bariz başarısızlıklardan ilham alan Bergman, Isak'ın karakterini değişimin ve kendini yansıtmanın bir temsili olarak kullanır. 


    Burada, Isak Borg ile Ingrid Thulin'in canlandırdığı gelini Marianne arasındaki konuşmayla çizilecek belirgin paralellikler var. Yolculuklarının sonuna doğru Isak, 98 yaşındaki Annesini ziyaret eder. Değişimleri sırasında gelini Marianne, Isaac ve kendi kocası Evald'da da tanınan bir duygusal kopukluk duygusu gözlemler. Evald’ın bu kopukluğu, babası Isak’ın annesi olan kopukluğunun ve çocukları ilen kopukluğunun bir benzeridir. Bergman daha sonra bize geçmişe zarif bir şekilde rüya gibi bir geçiş sunuyor ve Ewald'ın Marianne'in çocuk isteğini reddettiğini ve ona acımasız bir ültimatom verdiğini ortaya koyuyor. Bu reddedişin ardında aidiyetsizlik hissi yatar.  


    'YABAN ÇİLEKLERİNDEKİ RÜYA SEKANSLARI 
    Filmin başında, Isak'ın ıssız bir sokakta dolaştığı ve bir çift gözün üzerinde asılı duran büyük bir saate çekildiği garip rüya dizisi onun habercisidir. Saatin akrep ve yelkovanı yok. Isak'ın Annesinin ziyareti sırasında ona gösterdiği altın cep saatin de yok. Bana göre bu sembolizm, Isak'ın hayatının sonuna yaklaştığını kabul etmesini aydınlatıyor ama aynı zamanda Bergman'ın rüyalar, geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki çizgileri bulanıklaştırma yollarını da temsil ediyor.  Bergman, 1990 tarihli ‘İmgeler: filmdeki hayatım' adlı kitabında, 'gerçek şu ki, sonsuza dek çocukluğumda yaşıyorum. Aynısı, çocukluk evini gözlemlerken bir anda geçmişe taşınan Isak için de geçerlidir. 


    Hayalleri ve anıları sayesinde Isak kendi içinde huzur bulabilir ve hayatına karşı daha olumlu bir tutum sergiler. Bu anlamda ‘Yaban Çileği' şaşırtıcı derecede iyimser ve yaşamı onaylıyor. Haline geldiği adamı gözlemlemek için nostaljik bir rüya dizisi içinde bir ayna uzatan Isak, kendisiyle çok gerçek, sert bir şekilde yüzleşir. Belki de bu zararlı olsa da, Bergman bunu olumlu değişim ve büyüme için bir motivasyon olarak sunuyor; Bize 78 yaşında bile kendimiz hakkında öğrenecek daha çok şey olduğunu gösteriyor. 


    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.