Edvard Munch ve Nevrotik Eserler

Edvard Munch ve Nevrotik Eserler
  • 25
    0
    0
    0
  • Expressionism (Dışavurumculuk) akımının öncüsü olan Edvard Munch, “The Scream” (Çığlık) tablosu ile modern sanatın bir simgesi, zamanımız için bir Mona Lisa haline gelmeyi başarmıştı. Edvard Munch’ın dışavurumculuk akımının doğuşuna sebebiyet vermesinin en büyük sebeplerinden bir tanesi, ruhsal dünyasını ve karmaşasını eserlerine bu denli gerçekçi ve metaforik bir şekilde aktarmasıydı.
     
    19. yüzyılın sonlarına doğru, Ünlü Psikiyatrist Sigmund Freud, bilinçdışı fenomenleri ve çocukluk yılları travmalarının nevrozun nedenselliği üzerindeki etkisi üzerinde çalışmalar vermekteydi. Aynı yılarda Edvard Munch’da kendi eserlerini nevrotik etkilerinden yola çıkarak vermekteydi. Peki Edvard’ın bu melankolisi nereden geliyordu?
     Edvard Munch’ın hayatındaki en acı olay, bes yaşındayken annesinin tüberkülozdan dolayı erken ölmesiydi. Bu kayıp sebebiyle ablasına daha da bağlanır fakat ablası Sophie’nin  de Munch 13 yaşındayken tübekülozdan ölmesiyle birlikte Edvard’ın ruh sağlığı daha da kötüleşmeye başlar. Munch’ın gelişme çağında yaşadığı bu iki büyük kayba ek olarak, babası karısının ölümünden sonra dini kaygılarla ilişkili ajite bir psikotik depresyon geçirir ve bir daha kendine gelemez. Edvard’ın erken çocukluk döneminde yaşadığı bakımveren kayıpları ve yoksullukla birlikte gelen temel ihtiyaçlarında eksik kalması onun psikolojik yaşamında çok büyük nevrotik etkiler yaratır. Edvard tüm bu karmaşasını sanat eserlerine yönlendirmeye kara verir ve eserleri ile bağ kurar.
     

    Hiç evlenmemiş olan Edvard Munch, resimlerini çocukları olarak adlandırdı ve en büyük korkusu onlardan ayrılmaktı. Yaşamının son 27 senesini, tek başına eserleri ile birlikte dış dünyadan kopuk bir şekilde geçirdi. 1944 yılında 80 yaşında ölmesi üzerine yetkililer, evinin ikinci katındaki kilitli kapılar ardında 1.008 resim, 4.443 çizim ve 15.391 baskının yanı sıra gravürler, litograflar, litografik taşlar, bakır levhalar ve fotoğraflardan oluşan devasa bir koleksyon keşfetti.  


     “The Scream” tablosuna gelecek olursak, tabloda ağzı ve gözleri korku çığlığı içinde geniş biçimde açık, cinsiyetsiz, çarpık, cenin yüzlü bir yaratığın resmi, gençliğinde bir akşam günbatımında iki arkadaşıyla yürürken onu ele geçiren bir vizyonu kendi bakış açısı ile yaratır. Daha sonra, Munch’ın değimi ile “tabloda hava kana döndü ve yoldaşlarımın yüzlerinde gösterişli bir sarı-beyaz hakimiyeti kuruldu” daha sonra kulaklarında her biri bir titreşim duydu. Bu titreşim; hayatın ve doğanın içinden geçen ve her birimizin ruhuna dokunan sonsuz bir çığlıktı.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.