Müzmin Sahtekârlık: Batı!

Müzmin Sahtekârlık: Batı!
  • 0
    0
    0
    0
  • Batı ve Doğu gibi iki izafi yöne ideolojik anlamların yüklenmesi Batılılar tarafından inşa edilmiştir. Batı kendisi ve diğerleri arasında yaptığı bu ayırımda Doğu’yu kasıtlı olarak oluşturulmuş mübalağalı bir “öteki” anlayışıyla ve kültürel bakımdan değersiz olarak kodlamıştır. Bu bakış açısına göre; Batı yenilikçi, Doğu taklitçi ve cahil, Batı disiplinli, Doğu ise tembeldir. Bugün bu mübalağalı kurgu, kimi zaman açıkça çoğunlukla üstü örtülü biçimde en şiddetli şekilde devam ettirilmektedir.


    Batı, kendi kimliği ve uygarlığı üzerine küreselleşmesine rağmen ötekiyi yok sayarak kafa yormayı, felsefesini de yalnızca kendi orjinine çevirip, kendisi dışında herkesi tarihin dışına itmeyi, narsist ve bencil bir politik duruş sergilemeyi özümsemiştir. Ne var ki Batılıların Modern çağdaki üstünlüğünü sağlayan birçok teknolojik devrimin kökenleri Doğu’nun bilgeliğinde saklıdır. Doğu medeniyeti tarafından geliştirilen bahse konu teknikler Orta Çağ’dan itibaren de kültürel etkileşim yoluyla Batı’ya aktarılmıştır. Batı geç gelişmiş bir medeniyet olması ve diğer uygarlıklardan edindiği bilgi ve tecrübeleri içselleştirerek ve geliştirerek neticesinde kendi içinde bir dönüşüm yaşamıştır. İngiltere’de başlayan Sanayi Devrimi’nin ardından, Batılılar art arda gerçekleştirdikleri devrimlerle dünya üzerinde hegemonya kurmaya yönelmiş ve akabinde, tüm dünyayı medenileştirmek adı altında kendi sömürge düzenlerini inşa etmişlerdir. 

    Batı insanı tanrılaştıracak kadar yüceltmiş ve manevi bütün değerleri yaşam dışına atarak, yalnızca insan için çalışmalar yaparak, maddi ilerlemeler üzerine kafa yormuş, yaşadığı gelişmeleri kabul edenler ve etmeyenler üzerinden uygar ve barbar ayırımına gitmiş ve bu ayrım üzerine inşa ettiği modern ve yobaz anlayışıyla, batının benimsediğinin aksini benimseyenlere ağır bedeller ödetmiştir. Fikri düzlemde geçirdiği dönüşüm neticesinde önce doğayı sonra da bütün dünyayı işgal etmiş; milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine ve acı çekmesine sebep olmuştur, çünkü batıya göre esas özgürlük sahip olmaktır, bu anlayıştan yola çıkarak da batı dünyaya sahip olma hedefini çok daha motive şekilde sürdürmekte, doğayı ve kendisine karşı çıkanları tahrip, sömürge ve işgal enstrümanlarıyla hizaya getirmektedir.


    Bilgi ve teknoloji alanında ilerlemeler kaydeden Batı, aksi olarak da zihinsel, ahlaki ve manevi boyutları olan derin bir bunalımın içindedir. Bu bunalım hâli sadece Batı’nın ötekilerine zarar vermesiyle kalmayıp, onun sağlık, beslenme, çevre, toplumsal ilişkiler, ekonomi gibi hayatının her alanına sirayet etmiştir. Bugün Batı’nın bunalımları, onun sadece manevi alanıyla sınırlı değildir. Sahip olduğu maddi imkanlarını yanlış kullanmasının bedelini kendisiyle beraber tüm dünya ödemektedir. Dünyanın iktisadi anlamda en gelişmiş ülkeleri arasında yer alan Amerika’da yaklaşık 45 milyon insanın yoksulluk çekmesi, tek başına makro ekonomik rakamların insan hayatını mutlu etmeye yetmediğini göstermektedir. Sadece ABD değil, Avrupa kıtası da toplumsal anlamda huzursuzluk ve artan işsizlik sorunuyla boğuşmakta, psişik ve sosyolojik buhranlar yaşamaktadır.


    Yukarıda ifade ettiğimiz Batı'nın geç medenileşmesi ve kodlarını doğudan aldığı bir ilerlemeye sahip olmasına rağmen faydadan çok zarar vermesinin sebebi de vicdan farklılığıdır. İş doktriner teorilere gelince İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler, Unicef ve benzeri birçok kuruluşun oluşumuna en başat tavırla katlı sağlayan Batı, bu kuruluşların ya da sözleşmelerin en büyük savunucusu görünüyor fakat aksi gibi mesele bu sözleşmelerin tatbikine gelince yalnızca kendi insanına bir ayrıcalık tanıyıp zalimlikte insanlık değerlerini en aşağılık seviyede yerle bir edenlere dahi rahmet okutan bir mezalime sebebiyet veriyor. Bu cümleleri kurunca akla halife Ömer'in İslamiyet öncesi dönem için ifade ettiği şu sözler geliyor: "Tanrı diye helvadan put yapar, onlara tapardık. Uzun bir yolculuğa çıktığımızda karnımız acıkınca, yaptığımız putları yerdik." Bu cümle Batı'nın insanî değerlere yaklaşımını özetler. Barış gayesiyle bütün akademik çalışmalara, kaosu önlemek maksadıyla tüm söylemlere katılır hatta öncülük eder, fakat en büyük zulmü ihtiyacı olduğunda kendisi yapar. Bunun örneklerini Srebrenitsa'da boşnakların katledilmesinde, Gazze'de filistin halkının küvezdeki çocuklarının her gün parçalanarak, oksijensiz bırakılarak öldürülmesinde, Ruanda'da, Burundi'de, Cezayir'de, Irak'ta, Suriye'de bilhassa ortadoğu beldelerinde defalarca gördük. İki yüzlülükleri tarihe altın harflerle yazılır cinsten. Geçen gün Gazze'de olanlarla ilgili derin endişe duyan fazla insancıl Batı ülkelerinde, bir ülkenin daha fazla söylem ürettiği çarpıcı bir şekilde öne çıktı. Fransa'nın tavırları kirli tarihini manipülasyonla aklama çabası olarak anlamlandırılsa da Filistin halkına yapılanları zulüm olarak değerlendirmesi kamuoyunda ciddi yer edinmişti. Çok geçmeden Fransız özel birliklerin İsrail saflarında Gazze'deki savaşçılarla savaştığına şahit olduğumda şaşırmadığımı fark ettim ve Solzhenitsyn'in şu cümlelerinin Batı'yla aramızdaki diyaloğu izhar ettiğini gördüm: "Yalan söylediklerini biliyoruz

    Yalan söylediklerini biliyorlar

    Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar

    Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz. Ama hâlâ yalan söylüyorlar."


    Evet durumumuz tam da bu. Batının sömürgeci ve emperyal özneleri İnsan haklarından bahseden ve insana en onursuzca davranan, barış narası atıp en çok kaosa sürükleyen, demokrasi yanlısı görünüp mutlak hegemonik monarşisini tüm insanlığa cebren musallat eden dünyanın kabusu, şeytanın çıkar ortağı, belki de çoğu kez ta kendisidir. 


    Şunu kafamıza vura vura öğrettiler ki, filozofundan sanatçısına, sporcusundan işadamına Batı aydınlanması bir göz boyamadır. Rengi de kan kırmızıdır, ve bu denk insan kanından elde edilmiştir. 


    Tüm keşf ve ilerlemesi de sömürgeciliği daha da kusursuz hale getirip mutlak hüküm sağlamak amacıyladır. 


    Tabi bu söylemler şer eller içindir, insanlık için çalışan, teknolojik gelişmelere öncülük ederek insan hayatını pratize etmek için gayret gösteren batı halklarını tenzih etmekte ve bunun altını çizmekte fayda var. Çünkü batının gelişmişliğine de kör olmak, bahsi doğru okumamak anlamına gelmektedir. Yazıda kastedilen batı, insan hakları ihlalcisi, sömürgeci, emperyalist gayelerle politika üreten ülke yönetimleri ve vatandaşlarıdır. 


    Yusuf YETİŞ - Aralık 2023


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.