Mükemmelleştirmeye Kalkışmanın Yok Ettiği...

Mükemmelleştirmeye Kalkışmanın Yok Ettiği...
  • 2
    0
    0
    0
  • Sözümona özgür bir toplum yaratma amacıyla ortaya çıkan ve topluma çeşitli enstrümanlarla dayatılan ideolojilerin tümü nihayetinde yalnız bir birey ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu yalnız birey tek başına karar alan, serazat ve onulmaz tavırları özgürlük çatısı altında meşrulaştıran ve ‘benim hayatım, benim kurallarım’ gibi mottolarla başkasının tavsiye ettiği doğruyu kendi tercihiyle elde etmiş olduğu yanlış kadar değerli bulmayan bir insan tipi ortaya çıkarmıştır.  Fastfood kültürünün hayatın her alanına yansıdığı bir çağda yaşıyoruz. Hızlı geçişlerin, ayaküstü verilen sözlerin, kıyafet değiştirir gibi insan eskitmenin, sınır dışı edilen ya da yozlaştırılan manevi her türlü değerin ve yalnızca maddi kaygıların kıskacında kalarak çağın orta yerinde can çekişiyor insan. Bu can çekişme sadece yalnızlaştırmıyor insanı aynı zamanda kimsesizleştiriyor da. Kimsesizleşen insan daha da umarsız, bol rekabetli bir dünya da buluyor kendini. Oysa insan bu değil. İnsan bu kadar güçlü olmak zorunda değil. Sisteme maruz kaldıktan sonra özünden yitirdikçe mecburi bir halle bambaşka bir şeye dönüşüyor. Mükemmeliği ve her anlamda -fiziksel bir varoluş sancısının sızısına rağmen- ayakta poz vermeyi prensip ediniyor.

     

    Son dönemlerde yapılan istatistiklere göre dünyada en çok satılan ilaçlar psikolojik tedavi hapları. Modern düzen önce insanın gözlerini kamaştırıyor hemen ardından bireyi tav ederek modern insana dönüştürüyor sonra da her şeye hayret makamından bakan insan alışkanlık kazanıyor, vazgeçilmez bir moderen bağımlılığa dönüşen hayatının orta yerine haz ve maddeyi koyarak kendinden sıyrılarak başkası oluyor. Bir silkinebilse, bir anlamını anımsasa, hata yapma lüksünü ademe veren yaratıcı illa ki ona da hisse vermiştir diye düşünse; ‘sadece insan’ sıfatının ‘modern insan’dan çok daha özel olduğunun farkına varacak. Yeri geldiğinde aciz, yeri geldiğinde yılmaz, yeri geldiğinde alnı dik, yeri geldiğinde düşkün, yeri geldiğinde telkine muhtaç, yeri geldiğinde tek bir gülümsemeye ihtiyacı olduğunu anlayacak. ‘Her anı öğrenen ve deneyimleyen ruhumla kendi kendimin çırağıyım.’ Diyen Monteigne’nin ifadelerine sığınacak. Fakat modern insan mağlubiyeti kabullenemiyor, güçlü olmanın gözden yaş akıtmamak olduğunu, kırılmamak için kırmanın kalkan olabileceğini, başkasının kariyerini basamak olarak kullanmanın onu huzurla yükseltebileceğine inanıyor ve bu meyanda yeni bir kişiliğe bürünerek hayatını idame ettiriyor. Tıpkı Thomas Hobbes’un ‘Homo homini lupus!’ (İnsan insanın kurdudur!) ilkesinin bir gereği olarak hayatta kalmak için ötekinin hayatından çalıyor. Hele ki biz modern evrenin toy çark dişlileri, özgüven patlamalarımız, sayısız külhanbeyi tavırlarımız, efelenmelerimiz, acizliği ölümden beter sanan sanrılarımız ve bir damla suya muhtaç olmayı koca bir eksiklik saymalarımız yok mu!

    Değil arkadaş, bu böyle değil. Modernitenin toplumsal bir kuşatma sağladığı aşikâr fakat bizim bu denli meyledişimiz, kavrayıştan uzak, salt iz sürme ısrarımız ilginç. Aklın sınırlarının makineleştiği, görünenden öteye gidemediği ve somut olay örgüleri içine sığdırmak zorunda kaldığımız biricik hayatımız fark etmeden harap oluyor. İçinde direncin esamesinin okunmadığı ruhumuz dışardan ne de keskin ve kendinden emin görünüyor. Sergilediğimiz bize ait olmayan ruhsal gösterilerimiz acaba kaç kara gecemize mal oldu. Bunu bi sorgulamak ve olan ile olmasını istediğimiz arasındaki çelişkiyi azaltmak için önce kendimize başkaldırmamız gerekiyor, kendi ruhumuza...

     

    Bizi çevremiz tanımlar. Geleceğimiz beraber vakit harcadığımız insanların düşüncelerinin de etkisiyle bir rota çizer kendine. Dolayısıyla modern çağda insanın kendini bilmesi kadar çevresini bilip seçmesi de çok mühimdir. Çevre insanı kıymetli ya da kıymetsiz, çalışkan ya da tembel, iş bitirici ya da beceriksiz olarak kodlar. İnsan da her ne kadar elâlem ne der söylemini ciddiye almadığını ifade eden beylik lafları etse de elalemin tanımladığı cümlelere maruz kalarak demoralize olur ve dört mevsim duygulanım yaşayan insan kasvetin ruhuna rüzgarlarının ruhunda estiği bir anda elalemin sözünü kabullenerek yalpalanmalarını ve sendelemelerini beceriksizliğine mal edebilir. Dolayısıyla çevre seçimi ve arkadaş tercihi bireyin varoluşunda kaçınılmaz tahribatlar da oluşturabilir, şaşırtacak kalkınmalar da yaşatabilir. 

    İnsan modern çağın hızına ve anlık hazlarına endekslendiği için yıprandığını tahammülünü tam olarak yitirdiğinde anlar. Anladığında da uyuşmuş bir vicdan ve sancıtan bir kalp ile baş başa kalır. Onu az da olsa biricik hissettiren insanın gölgesinde serinlemeyi tercih eder. Belki ortamı terk ettiğinden dolayı soluklandığını fark eder fakat bu bir bağımlılıktan başka bir bağımlılığa tutulmak da olabilir. İsmet Özel’in de ifade ettiği üzere ‘Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime rab bellemeyeceğim.’ mısrasını olumlar ve düşmeye yazgılı bir varlık olan insan, tam düşecekken onu tutanın bağımlısı olur, bu da bambaşka bir tehlike ortaya çıkarır. 

    Toparlayacak olursak insan özünü ve kendini bilmeli. Donatılarından ve yeteneklerinden haberdar olmalı. Akledebiliyor olmanın ve kendi kontrol mekanizmasının farkına varmalı. Bir eşelese özünü bir tanısa, bu eşiğe bir gelse Plotinos’un dediği gibi ‘Kendi heykelini yontar!’ kapılmaz ve anlamsız, kör kuyularda merdivensiz kalmaz.

    Toparlayacak olursak varoluşumuzun bir anlamı vardır. İnsan denen kompleks varlığın da zaruri ihtiyaçlarından biri anlamını bulmaktır. Bu da kişinin içsel yolculuğunu sürekli hale getirmesi ve öz farkındalıkla elde edilebilir. Kamusal alanlar, iş sektörleri, eğitim mecraları, ideolojik dayatılar, yeni dünya düzenleri sürekli olarak insanın zihnini tutuklatıyor. Böylece insan yapayalnız bir üniversiteye başlasa da bir odada tek başına otursa da bir sahil kenarında soluklansa da yalnızca fiziken yalnız kalıyor. İşte tam da burada ifade ettiğimiz bireyin kendiyle baş başa kalabilmesi ve yalnızca kendiyle vakit geçirebilme yeteneği devreye giriyor (...) 


    (Devamı serinin ikinci yazısında.)


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.