Aşk Nesnelerle de Yaşanır / Dağlar da Canlıdır

Aşk Nesnelerle de Yaşanır / Dağlar da Canlıdır
  • 1
    0
    0
    0
  • Aşk nesnelerle de yaşanır. Eğer öyle olmasaydı onlarla aynı mekan ve zaman içinde bir araya gelmezdik. Bir araya geldik ki aşkı onlarda da görelim diye. Nesnelerin de aşkı olabildiğini, aşkın sadece canlılara ait olmadığını görebilmek için onlar bizimle beraberler. Canlı olabilmeleri için bizimle aynı yerde ve zamanda olabilmeleri yetmez mi? Onlara canlı gözüyle bakabilmemiz yetemez mi canlı olmaları için? Canlı değillerdir diyorsak onlara demek bizim bakışlarımız diriltici değil.

         Öyle bir bakmalı ki baktığı yere hayat vermeli.

         Su gibi bakmalı, nesneleri bakışla beslemeli.

         Zamanla onlara da bakmayı öğretmeli.

         Nesnelerle bakışmalı.

    Demek ki onlara hayat vermek bizim bakışlarımızda. Bütün varlıkları parça parça atomlarına ayırırsak elimizde sadece aşk kalır. Atom, bir nevi aşka karşılık gelir. Nesnelerin canlı olduğunu görebilmek için aşık olmak gerek. Bizim gözümüzle ancak aşk diriltebilir onları. Onlar aslından diridirler çünkü aslı aşk olan diri sayılır. Bütün varlıkların aslı aynıdır. Aslında onları bu asıl hallerinde görebilmek için dirilmesi gereken bizleriz, onlar değil.

         Aşık değil isek canlı değiliz.

         Aşık isek tek canlı biz değiliz.

     

    Dağlar da Canlıdır

         Sanki duyguları çok yoğunmuş da ondan yükselmişler gibi. 

    Dağlar, duygularımız yoğun olduğunda gözümüze çarpıyor.

         Bir şeylere küsmüşler sanki. 

    Artık çevreye bakmıyorlar, çevrenin onlara bakmasını istiyorlar.

         Bakmayı bırakmışlar artık bakılsın istiyorlar.

         Gelmeyi bırakmışlar artık gelinsin istiyorlar.

         Dağlar.

    Belki de en yoğun hislerin yaşandığı coğrafyaların dağları daha yüksektir. Bu hisler büyütmüştür onları. Dağlar hislerden beslenmektedir. Sonra bu hisleri taşıyamamaktadır ve yükselmektedir. Hislerimiz yoğun olduğunda sadece dağlar bizim gözümüze çarpmakla kalmaz, onlar da bizim tarafımıza bakarlar. Böylece küsmeleri biter, onları anlamışızdır çünkü. Biz de onlar gibi yükselebiliriz ama biz tekrar geri aşağılara, yükselmenin başladığı yere inmek mecburiyetindeyiz. Dağlardan farkımız da buradadır: Biz yükseldiğimizde tekrardan inebiliyoruz onlar ise yükseldiği yerde kalıyorlar. Ama gerek dağı da gerek insanı da yükselten o yoğun hislerdir. Demek dağlar bizden daha duygulu. Onlar o yoğun hisleri bırakıp da aşağı inmiyorlar. Boşuna saklanmadı peygamberler dağlara. Çünkü onları sadece duygu değeri yüksek insanlar ve dağlar hissettiler. İnsanların onlara olan inancı tercihe bırakıldı, dağların onlara olan inancı ise tercihe bırakılmadı. Biz ancak duygularımızın yoğunluğu azaldığında tercihte bulunabiliriz. Dağların yoğunluğu azalmadığından tercih hakkı verilmemiş onlara. İnsanın duygusallığı bir gün biter, dağınki bitmez, bize küs gibi durmamalarının sebebi budur. Onlar bizden aslında bir gün insanın da kendileri gibi yükselebileceğini görmemizi beklerler. Bunu bize açık açık göstermezler ama bizim görmemizi isterler.

    Dağlarda ruh ve beden birliktedir, ruhu yükselince dağın bedeni de yükselir. Biz ise ruhumuz yükseldiği zaman bedenimizi yanımızda götüremiyoruz. Bedenden ayrılamadığımız için de gerisin geri tekrar aşağılara iniyoruz.

         Dağlar da canlıdır.

         Duygulu olan bir şeyin cansız olabilme ihtimali var mıdır?

     

    Kapak Resmi: René Magritte

    İkinci Resim: Cho Poong Ryu, (Celine Symbiosis)

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.