İçsel Bir Haykırış: Ekspresyonizm ve Resim

İçsel Bir Haykırış: Ekspresyonizm ve Resim
  • 5
    0
    0
    1
  • 1. GİRİŞ

    Ekspresyonizmin ortaya çıktığı 20.yy, pek çok konuda yenilikler çağıydı. İnsanlar teknoloji ve bilim konularında yaşanan hızlı gelişmeler karşısında ruhlarının ezildiğini düşünmektelerdi. Ortalama bir insan ömründen kısa bir süre içinde, at arabalarının gezdiği sokaklarda bir anda motorlu taşıtlar ve arabalar görünmeye başlamıştı. Her gün her konuda yeni makaleler yazılıyordu. Teknolojinin hızı ve modernleşme düşüncesi insanları yalnızlaştırdı, hayata karşı yabancılaştırdı. Bu yeniliklerin insan üzerindeki etkisi artık kaçınılmaz hâle gelmişti. Bu dönem, Almanya ve Fransa’da yaşayan herkes bu hızlı gelişmeden memnun değildi. Doğayı seven, din konusunda duygusal olan ve ahlak kurallarının tamamen yok edilmesinden korkan insanlar ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu insanlar bir araya gelerek Die Brücke ve Der Blaue Reiter gibi gruplar kurdular. Onları bir araya getiren; yalnızlıkları, acıları, karamsarlıkları, dini ve insani değerleri savunma ve sorgulama istekleriydi.

    Ekspresyonizm, empresyonizmin gerçekçiliğine karşı ortaya çıkan bir akımdır. Ekspresyonistler doğayı olduğu gibi tasvir etmek yerine hissettiği gibi tasvir etmeyi tercih eder. Bu sadece doğada geçerli değildir. Ekspresyonistler tüm eserlerinde ruhsal durumları, içsel savaşları yani genel tabiriyle hissiyatlarını ortaya dökerler. Ekspresyonizmin en belirgin yönü; sanatçıların, benliğini oluşturan etmenleri tüm çıplaklığıyla sergilemeye çalışmalarıdır. Sanatçıların amacı, o anki ruh halini hiç çekinmeden tuvale aktarmaya çalışmaktır. Dolayısıyla her eser, her bir sanatçının kendine özgü duyumlarının dışa yansıması olarak değerlendirilebilir.

    Kendine özgü duyumların dışa vurulması tanımını yaptığımızda bunun örneklerini çok daha eskiye dayandırabiliriz. Van Gogh, bu isimlerden birisidir ve iç dünyasını çalışmalarına yansıtarak kendini hiçbir akımın odak noktasına koymamıştır. Bu sayede ekspresyonizmin temellerini atmış ve bu doğrultudaki sanatçılara yol göstermiştir.

    Ekspresyonizm resminde renk kullanımın çok güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Sanatçılar eserlerinde, renkleri tüpten çıktığı gibi doygun ve güçlü kullanırlar. Bir objeye bakıyorlar ve onu göründüğü gibi değil, o nesneye karşı hissettikleri şekilde veya o resmi yaparken hissettikleri duyguya göre resmediyorlar. Sert fırça darbeleri ve biçim bozma yöntemleri kullanıyorlar. Edvard Munch, James Ensor ve Oscar Kokoschka’yı ekspresyonist ressamlara örnek olarak verebiliriz. Ayrıca bu isimler, kaynaklarda “ekspresyonist öncüler” olarak geçmektedir.

    Ekspresyonist akımda heykel, resme oranla daha az ve yavaş gelişmiştir. Heykelin resime oranlara daha yavaş gelişmiş olmasının nedenleri, istek azlığı ve gereç fiyatlarının yüksekliği gibi ekonomik kökenlidir. 

    Ekspresyonist heykel sanatçılarına Alexander Archipenko, Ernst Barlach, Rudolf Belling, Constantin Brancusi isimlerini örnek verebiliriz.

    Ekspresyonist mimarlık Almanya’da, I. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkmış ve 1930’lara kadar varlığını sürdürmüştür. Ekspresyonist mimarlara örnek olarak Erich Mendelsohn, Rudolf Steiner, Friedrich Höger isimleri örnek verilebilir. Art Nouvea’nun düş kurucu kullanımını ve işlevselliğin gerekliliğine inanan ekspresyonist mimarlar bu ikisi arasında bir köprü oluşturmuştur. Ekspresyonist mimarlık, çok kesin ve çizgileri belirlenmiş bir üsluba sahip değildir. Genelde tarihten biçim aktarmaları yapmayı yadsımış olmasına rağmen ortaya çıkan bazı ürünlerde geçmişi yorumlama çabası görülmektedir. Yine de ekspresyonistlerin ana özelliği, hiçbir biçimsel ön yargı taşımamaları ve yaratma sorunsalını daima ön plana çıkarmalarıdır. 

    Sinemada ise Ekspresyonizm’in, Almanların “Aufbruch” diye tanımladığı geçmişin dünyasından sıyrılıp yeni kavramlar üzerine yoğunlaşan yarınlara yönelme anlamını taşıyan ruh halinin hâkim olduğu bir dönemde ortaya çıktığını görürüz.

    Işık ve gölge arasındaki kontrast sert, dekorlar yapay, aktör ve aktrislerin abartılı rol yapma hali ve gerçek olmayan bir dünyada gezinen kameranın aşırı üslubu dönemin özelliklerini belirler. Filmlerde çarpık, yamuk, doğa dışı objeler, yamulmuş ağaçlar, bükülmüş dağlar, göğe uzanan çatılar, koyu makyaj ve beyaz yüzler kullanarak anlatıyı soyutlaştırmaya çalışmışlardır.

    2. EKSPRESYONİZM
    2.1 Ekspresyonizm Kavramı

    Ekspresyonizm (Dışavurumculuk); Fransızca “expression” ve Latince ‘’expressio‟ sözcüklerinden gelmektedir. ‘’Avangart sanatın ağzı çok iyi laf yapan sözcülerinden, galerici Herwarth Walden yeni sanatsal üsluba 1911’de ‘’Dışavurumculuk’’ (Ekspresyonizm) adını verdi. Sözcüğün sıfat biçimi olan expressiv, Türkçede ifadecilik, anlatımcılık, kendilikçilik, dışavurumculuk sözcüklerine karşılık gelmektedir.’’[1]

    Ekspresyonizm terimi başlangıçta edebi olarak tanımlanmış bir kavram olmanın ötesinde, genç Fransız ressamların sanatını işaret eden bir terim olarak kullanılmaktadır. 1911 yılı sonlarında izlenimciliğe karşı çıkan tüm ressamları kapsayan bir kavram olmuştur. ‘’Bu akımın en farklı yanı, topluca peşinden gidilen, ortak belirlenmiş hedefte ilerleyen bir topluluğun olmayışıdır. Daha çok, bağımsız bireylerin etkileşiminden doğan bir akımdan söz edilebilir.’’[2]

     
    [1] Alemdar, K. Hale, ‘’Ekspresyonizm Kavramı ve Mimarlıkta Ekspreyonizm’in Frank Gehry Bağlamında İncelenmesi.’’ (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 2011), 5.
    [2] Alemdar, ‘’Ekspresyonizm Kavramı ve Mimarlıkta Ekspreyonizm’in Frank Gehry Bağlamında İncelenmesi,’’6.

    2.2 Ekspresyonizm Akımının Kökleri ve Özellikleri


    ‘’Ekspresyonizm akımı politik istikrarsızlık ve ekonomik çöküntü ortamında Almanya'da pozitivizm, naturalizm ve empresyonizm akımlarına karşı olarak, ortaya çıkmıştır.’’[1] Ekspresyonizm akımı doğanın olduğu gibi temsil edilmesi yerine iç dünyanın ortaya çıkarılarak, duyguların ön planda olduğu bir sanat akımıdır. Ekspresyonizm’in amacı sanatçının duygularını; renk, çizgi, düzlem aracılığıyla dışarı vurmasıdır. Bu duyguları daha iyi yansıtabilmek için sanatçı geleneksel kuralların dışına çıkarak gerçeğin biçimini bozma yöntemini kullanır ve sanatçının öznel duygularına dayanmaktadır.

    ‘’Dışavurumculuğun iç dünyayı kendine amaç olarak belirlemesinin izlerini çok daha eskiye dayandırabiliriz. Örneğin 1757-1827 yılları arasında yaşamış olan William Blake, Francisco Goya’dan on bir yaş daha küçük olan İngiliz mistik bir şairdi. Akademilerin sanatını küçümsüyor ve standartlarını kabul etmiyordu.’’[2]

    Blake, kendini hayallerine öylesine kaptırmıştı ki, gerçek yaşamdan çizmeyi reddediyor, tamamıyla kendi iç gözüne güveniyordu (G.1). Onun çizim tekniğindeki kusurları göstermek kolaydır, ama bunu yapmak, onun sanatıyla ifade etmek istediğini gözden kaçırmak olur. Düşlerindeki her figürün anlamı onun için öylesine büyük önem taşıyordu ki, onların tam doğru olmalarıyla ilgilenmek yersizdi. Geleneğin onaylanmış standartlarına Rönesans’tan sonra bilinçli olarak başkaldıran ilk sanatçı olduğu için, çağdaşlarının onu şoke edici bulmalarına şaşmamamız gerekir. 

    G. 1 William Blake, Günlerin Atası, 1794, British Museum

    G. 1 William Blake, Günlerin Atası, 1794, British Museum

    (Kaynak: https://www.istanbulsanatevi.com/sanatcilar/soyadi-b/blake-william/william-blake-gunlerin-tarihi-1405/)
     
    [1] Vikipedia, ‘’Dışavurumculuk’’ Erişim 20 Mart 2021. https://tr.wikipedia.org/wiki/Dışavurumculuk
    [2] Ernst Gombrich, Sanatın Öyküsü, çev. Ömer Erduran ve Erol Erduran (İstanbul: Remzi Kitapevi, 2007), 490.

    Ekpresyonizm’in temellerini oluşturan isimlerden bir diğeri olan Vincent Van Gogh’un betimlemeyle temelde fazla ilgilenmediği açıkça bellidir. O, renkleri ve biçimleri kullanarak, resmini yaptığı şeyler hakkında kendi hissettiklerini ve başkalarının da hissetmesini istediği şeyleri ifade ediyordu. Ona göre, Empresyonistler sadece geçici bir anı yakalamaya yoğunlaştıkları için, doğanın kalıcı biçimlerine ilgi göstermemişlerdi. ‘’Van Gogh da, görsel izlenimlerin tutsağı olup, sadece ışık ve rengin optik niteliklerini araştıran sanatın, sanatçının duygularını ifade etmesini sağlayan yoğunluğu ve tutkuyu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu hissediyordu. Van Gogh’un çözümü, özellikle Almanya’da benimsenen Ekspresyonizme öncülük etti.’’[1]

    Ekspresyonizm ‘in ortaya çıktığı 20.yy pek çok konuda yenilikler çağıydı. Einstein’ın Görelilik Kuramı, Sigmund Freud’un Psikanaliz adlı eseri, atomun keşfi, röntgen ışınlarının kullanılması gibi gelişmeler insan hayatına ve sosyal yaşantıya çok büyük etki ediyordu. İnsanlar teknoloji ve bilim konularında yaşanan hızlı gelişimler karşısında ruhlarının ezildiğini düşünmüş olmalılar. Ortalama bir insan ömründen kısa süre içinde at arabalarının gezdiği sokaklarda bir anda motorlu taşıtlar ve arabalar cirit atmaya başlamıştı. Her gün her konuda yeni makaleler yazılıyordu. Bilim ve tıp alanında çok önemli gelişmeler yaşanıyordu. Teknolojinin hızı ve modernleşme düşüncesi insanları yalnızlaştırdı ve hayata karşı yabancılaştırdı.‘’ Ekspresyonizm akımının ortaya çıkmasındaki en büyük etkenlerden bir diğeri de fotoğraf makinesinin Avrupa'da yaygın olarak kullanılmasıdır. Fotoğraf sanatının gelişmesi ile birlikte resme olan ilgi azalmıştır. Manzaraların, varlıkların ve olayları birebir taklit eden tablolar gözden düştüğü için ''serbest çağrışım'' ve ''spontane çizim'' teknikleri ön planda tutulmuştur.’’[2]

    Bu yeniliklerin insan üzerinde etkisi kaçınılmazdı. Modernizm, bilim ve teknoloji alanlarında yaşanan hızlı gelişmeler, toplumsal gelenekler ve din konusunda yetersiz bir toplumun ortaya çıkmasına neden oldu. Bu dönemde Almanya’da ve Fransa’da yaşayan herkes bu hızlı gelişmeden memnun değildi. Doğayı seven, din konusunda duygusal olan ve ahlak kurallarının tamamen yok edilmesinden korkan insanlar ortaya çıkmaya başladı. Bu insanlar bir araya gelerek gruplar kurdular. Onları bir araya getiren; yalnızlıkları, acıları, karamsarlıkları, dini ve insani değerleri savunma ve sorgulama istekleriydi. 

    İzlenimcilik/Empresyonizm estetiğine tepki gösteren herkes kısa süre içerisinde Ekspresyonist yani Dışavurumcu olarak tanınmaya başlandı. İzlenimciler yani Empresyonistlerin amacı yalnızca gerçeği tanıtmak, gördüklerini tuvale aktarmaktır. Ruhsal devinimlerini tuvale aktarma gibi bir amaçları yoktur. Ekspresyonistler için ise tek gerçek kişinin içinde yani ruhundadır. İzlenimcilerin yaptığı gibi görüneni resmetmek gerçeği resmetmek demek değildir. Dışavurumcular gerçeği kendileri yaratmaları istemektedir. Onlara göre nesnenin anlamı onun dış görüntüsünün altındadır.

    Ekspresyonizm 19. yy. gerçekliğine karşıt olarak anti-natüralist bir öznelliği savunur. Sanatçı doğayı olduğu gibi tasvir etmek yerine hissedildiği gibi tasvir etmeyi tercih eder. Yani doğayı olduğu gibi tasvir etmek olan mimesis reddedilir. Yani ekspresyonizm doyurucu bir tanımı ile: “Estetikte, sanatçının yaratma sürecinin temelde dışavurumsal bir eylem ve sanatçının izlenimlerini, duygularını, sezgilerini ve tavırlarını açığa çıkarmasından ve gözler önüne sermesinden oluşan bir süreç olduğunu savunan akım.”[3]

    Ekspresyonizmin en belirgin yönü sanatçıların benliğini oluşturan etmenleri tüm çıplaklığıyla sergilemeye çalışmalarıdır. Her sanatçı o anki ruh halini hiç çekinmeden tuvale aktarmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla her eser, her bir sanatçının kendine özgü duyumlarının dışa yansıması olarak değerlendirilebilir.

    ‘’20. yüzyıl başında Fransa' da "Fovizm'', Almanya'da "Ekspresyonizm" gibi sanatçı gruplaşmalarının ortak noktası, 1911 yılında Berlin' de dönemin avangard sanatını destekleyen galeri ve dergi Der Sturm'un sahibi Herwarth Walden' in gözlemlediği gibi, "dışarının izlenimi yerine, içerinin dışavurumu"na yönelmeleridir. Batı sanatında İzlenimcilik sonrasında son derece yaygın bir eğilim olarak ele alabileceğimiz bu gelişmeler bütünü, genel olarak "Dışavurumculuk" başlığı altında ele alınır. Gerçi ' dışavurumculuk', bilindiği gibi, modernlere özgü bir tavır değildir. Norbert Lynton'ın (1927-2007) altını çizdiği gibi, "İnsana özgü her eylem bir dışavurumdur; sanat da bir bütün olarak dışavurumcudur." [4]
     

    Belli bir yer ve zamanla sınırlanamayacak kadar genel bir eğilim olmasına karşın Dışavurumculuk, Die Brücke ve Der Blaue Reiter gibi grupların etkinliği sayesinde 20. yüzyılın ilk yarısında genel olarak Almanya'yla özdeşleştirilen bir akım olmuştur. Almanya' da Birinci Dünya Savaşı'na uzanan süreç, gerek figüratif, gerekse soyut anlamda dışavurumcu 'ruhun' çok çeşitli ve zengin örneklerinin görüldüğü bir dönem olmuştur. Almanya' da Hitler'in iktidarı sırasında gerçekleştirilen ünlü "Dejenere Sanat" (1937) sergisinde sanatçıların birçoğu yer almış; akademik, klasik sanatı destekleyen Hitler, Almanya'da Dışavurumculuğun kökünü kazımak adına, "Bu çürümeyi durdurmak için elimizden geleni yapacağız!" şeklinde bir açıklama yapmıştır.[5]

    1938 yılında Nazi yönetiminin Almanya’da başa geçmesiyle ekspresyonist sanat yok olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise brütal (yabani) bir anlayışla etkinliğini yeniden göstermiştir. Çoğu ekspresyonist sanatçının kaybedilen savaşta yer almasıyla oluşan stres yüklü duygulanımları da dışavurumculuğu doğuran bir faktör olmuştur.


     
    [1] Gombrich, Sanatın Öyküsü, 555.
    [2] ‘’Ekspresyonizm Nedir?’’, Hürriyet, 3 Kasım 2020, erişim 20 Mart 2021, https://www.hurriyet.com.tr/egitim/ekspresyonizm-nedir-ekspresyonist-ne-demek-ekspresyonizm-sanat-akimi-kurucusu-ornekleri-eserleri-ve-temsilcileri-hakkinda-bilgi-41652691
    [3] ‘’Ekspresyonizm (Dışacurumculuk),’’ Toplum Dusmanı, erişim 23 Mart 2021, htttp://www.toplumdusmani.net /v2/sanat-nedir/3910-ekspresyonizm-disavurumculuk.html
    [4] Anthmen, Ahu, 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar. (İstanbul:Sel Yayıncılık, 2009), 33
    [5] Anthmen, 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, 38.

    2.3. Ekspresyonizm Akımı İçerisinde Gruplar
    2.3.1. Köprü (Die Brücke) Grubu

    1905 yılında Almanya'nın Dresden kentinde bir araya gelen dört mimarlık öğrencisinin kurduğu Dışavurumcu grup Die Brücke (Köprü), 20. yüzyılın ilk manifestolu akımıdır. 1913’e kadar yaklaşık 70 üyesi olan bu grup sanatsal bir kurum halini almıştır. Almanya’daki kültür yaşamının değişiminde dönüm noktası kabul edilen grubun üyeleri; Ernst Ludwig Kirchner, Fritz Bleyl, Erich Heckel ve Karl Schmidt Rottluff’tur. Gruba daha sonra Emile Nolde, Max Pechtein ve Otto Müller de katılmıştır. 1913 yılına kadar bir arada sergiler açan Die Brücke sanatçıları, Alman Dışavurumcu sanatının öncüleridir. Brücke topluluğu sanatçıları bir manifesto yayınlayarak bir araya geliş amaçlarını şu şekilde dile getirmiştir, ‘’Geleceği omuzlarında taşıyan gençler olarak eski yerleşik güçler karşısında hem hareket hem de yaşama serbestliği talep ediyoruz. Yaratıcılık dürtüsünü çarpıtmadan doğru bir şekilde yansıtabilen herkes bizimledir.’’[1] Bir manifestoyla yola çıkmış olmalarına rağmen biçimsel anlamda belirli bir ilkeleri bulunmayan grubun en önemli özelliği, ' yeni bir sanat' arayışını bir tür misyona dönüştürmesidir. DieBrücke sanatçılarının amacı, avangart Alman sanatçılarıyla diğer sanatçıları, akademik resme ve heykeltıraşlığa karşı çıkmalarını sağlamak, aktif ve yenilikçi sanatçılar arasında bir köprü kurmak, Alman sanatında harekete ve forma bağlı bir estetik kurmaya çalışmaktır. 

    Grubun adı, Nietzsche'nin "Hedef değil, köprü olmak gerek" sözünden hareketle, eski sanat ile yeni sanat arasında 'köprü' olmak çabasını yansıtır. ‘’Munch'tan ve Van Gogh' dan etkilenen, Fransız Fovistlerini tanıyan, Batılı kaynakların yanı sıra Afrika'nın ve Okyanusya'nın sanatına ilgi duyan Die Brücke sanatçıları, tıpkı Fovistler gibi canlı renkleri anti-natüralist bir anlayışla ve serbest fırça darbeleriyle tuvale aktarmışlardır.’’[2] (G.2). DieBrücke aslında anlayış olarak ekspresyonizm ile özdeşleşmiş bir oluşumdur. Perspektif kurallarının hiç görülmediği mekânlar, deforme edilmiş bedenler ve sadeleştirmenin etkin olduğu biçimlerin kullanıldığı resimlerde, büyük fırça vuruşlarının hâkim olduğu abartı ve çarpıcı renkler görülmektedir. Renklerin kontur çizgileriyle çevrelendiği resimlerde saf ve yalın formlar hâkimdir.

    Die Brücke sanatçıları ayrıca, ahşap baskıya da yoğun bir ilgi duymuşlar, hatta Kirchner' in yazdığı Die Brücke Manifestosu ahşap baskı yoluyla çoğaltılmıştır. Akım, ahşap baskı sanatının 20. yüzyılda yaygınlık kazanmasındaki temel etkenlerden biri olarak değerlendirilmiştir. 


     
    [1] Sadık, Celil: ‘’Ekspresyonizm Sanat Akımı – Dışavurumculuk’’ erişim 21 Mart 2021. https://www. tarihli sanat.com/ekspresyonizm-disavurumculuk/
    [2] Anthmen, 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar. 38.

    G. 2 Ernst Ludwig Kirchner, Self-Portrait With Model, 1910, Kunsthalle, Germany

    (Kaynak: https://wikioo.org/tr/paintings.php?refarticle=8XXUS3&titlepainting=Self-Portrait%20with%20a%20Model&artistname=Ernst%20Ludwig%20Kirchner)

    G. 3 Erich Heckel, Stralsund, 1912, Yale University Art Gallery

     (Kaynak: https://www.britannica.com/biography/Erich-Heckel)

    2.3.2. Mavi Süvari (Der Blaue Reiter) Grubu

    Mavi Süvari (Almanca: Der Blaue Reiter) Almanya'da 1911-1914 yılları arasında etkili olan ve Wassily Kandinsky, August Macke ve Franz Marc'tan oluşan dışavurumcu ressam birliği. 1905'te kurulan Die Brücke (Köprü) adlı ressamlar birliği gibi, Mavi Süvari stili realizm, naturalizm ve izlenimciliğe karşıydı. Bu ressam birliğinin kuruluşunda, Kandinsky'nin bir dönem başkanlığını yürüttüğü ve 1909'da kurulmuş Yeni Sanatçılar Birliği'nin (Almanca: Neue Künstlervereinigung) (NKV) soyut resme önem vermemesidir. Soyut sanatın önemine inanan Kandinsky NKV'den ayrılıp Franz Marc ile Mavi Süvari birliğini kurdu.

    Kandinsky ve Marc 1912'de, içinde plastik sanatlara ve müziğe yer verdikleri Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) adında bir almanak yayınladılar ve iki sergi düzenlediler. Daha sonra Gabrielle Münter, Alexej Jawlensky, Marianne von Werefkin, Alfred Kubin, Paul Klee, Arnold Schönberg'in de katıldığı Mavi Süvari grubunun sanatçının doğayı kavraması ve saf estetik birliğe yönelmesindeki yegane aracı olarak gördüğü "içsel gereklilik"ten bahseden bildirgesi, dönemin entelektüel ortamında oldukça yankı uyandırdı. Der Blaue Reiter'in 1912'de Münchner Galerie Thannhauser'da yaptıkları sergiden sonra kendilerini uluslararası duyurmayı başardılar. Bunun üzerine Heinrich Campendonk, Robert Delauney ve Lionel Feininger bu gruba katıldılar.

    ‘’Aslında yalnızca iki sergi açabilen Der Blaue Reiter grubu, kısa süren etkinliğine rağmen farklı eğilimlerden, akımlardan ve ülkelerden pek çok sanatçıyı bir araya getirebilmiş (Paul Klee, Robert Delaunay, David Burliuk, Elizabeth Epstein, Georges Braque, Andre Demin, Natalia Goncharova, Mikhail Larionov, Maurice de Vlaminck, Pablo Picasso) ve etkili olmuştur. Grubun bu farklı eğilimlere açık tutumu ve çekirdek kadronun figürden çok soyut dışavurumculuğa yönelimi, Der Blaue Reiter'i Die Brücke'den ayıran başlıca etkenler arasındadır. Ancak Der Blaue Reiter sanatçılarının beslendiği kaynaklarla Die Brücke'nin beslendiği kaynaklar farklı değildir: 1912 yılında yayımlanan Der Blaue Reiter Yıllığı'nda Almanya ve Rusya'dan halk sanatı örnekleri, Japon estampları, Afrika ve Okyanusya' dan kültürel nesneler, Henri Rousseau 'nun naif resimleri, çocuk resimleri ve ortaçağ heykelleri yer almıştır.’’[1]
    ‘’Grubun ismi, Marc’ın ve Kandinsky’nin mavi renk sevgisinden gelir. Binici kelimesi ise; 1909’da Kandinksy’nin “ Doğaçlama III / Mavi Atlı ” adlı kompozisyondan gelir. “Kandinskiy’nin yıllar sonra, ikimiz de maviyi seviyorduk; Marc atları, ben binicileri Der Blaue Reiter adı da böyle ortaya çıktı.”diye açıklamıştır.’’(G.4)[2]

    Der Blaue Reiter grubu, Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması ve çekirdek kadrosundan Franz Marc ve August Macke'nin ölümüyle tarihe karıştı. Bu gruplar kısa ömürlü olmalarına rağmen her birinin Ekspresyonizm üzerinde anıtsal bir etkisi vardır.


     
    [1] Anthmen, 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar. 38.
    [2] Selma Taşkesen, ‘’Ekspresyonizm Akımının Köprü ve Mavi Atlı Gruplarına Yansımalarının Beden Olgusu Üzerinden Sorgulanması.’’ Sanat Dergisi, 31 (2018), 13.

    G. 4 Wassily Kandinsky, Der Blaue Reiter (Mavi Süvari), 1903

    (Kaynak: https://tr.painting-planet.com/mavi-suvari-vassily-kandinsky/)

    G. 5 Franz Marc, Küçük Mavi Atlar, 1911, Art Museum in Stuttgart, Germany

    (Kaynak:https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Franz_Marc_Die_kleinen_blauen_Pferde.jpg)

    3. EKSPRESYONİST RESİM

    Ekspresyonist resim üslubunda öncelikle renk kullanımlarının oldukça güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Bu sanatçıların amaçları ruhlarındaki karmaşık ve güçlü duyguları tuvallerine aktarabilmektir. Bunun için renkleri tüpten çıktığı gibi doygun ve güçlü kullanırlar. Yani duygularını sert bir şekilde tuvale aktarmak istiyorlar. Tabi bu yüzden her şeyi göründüğü gibi değil de, kendi içlerinde, ruhlarında ve zihinlerinde oluşan biçimleriyle tuvallerine aktarıyorlar. Bir objeye bakıyorlar ve onu göründüğü gibi değil, o nesneye karşı hissettikleri şekilde veya o resmi yaparken hissettikleri duyguya göre resmediyorlar. Sert fırça darbeleriyle ve biçim bozma yöntemleri kullanıyorlar. Resimler bu dönemde üç boyuttan iki boyuta iniş yapıyor. Bunu yaparken de ifadeyi güçlü verebilmek adına; biçim bozma, renkleri tüpten çıktığı gibi kullanma, üç boyuttan iki boyuta indirgeme, Ekspresyonizm akımına dahil resimlerde karşımıza çıkan temel unsurlardır.

    Ekspresyonizm sanat akımının ilk yıllarında ilginç bir şekilde eserler birbirlerine motif ve üslup bakımından çok benzemektedir. Bunun sebebi en başlarda Empresyonizm’in kurallarını yıkarak hissetikleri resmi yapmak istemeleridir. Ressamlar zamanla kendilerinden izler taşıyan eserler üretmişlerdir. 

    ‘’Bilinçli olarak insan figürü yaparken inanılmaz deforme olmuş vücutlar kullanmaya başladılar. Tüm perspektif kuralları da bu dönem alt üst edildi. Naturalizm ve idealizme karşı Anti-Naturalist bir üslup geliştirdiler.’’[1]

    Ekspresyonist ressamlara örnek vermemiz gerekirse; Max Beckmann, Amedeo Modigliani, Erich Heckel, George Grosz, Max Pechstein, Ernst Ludwing, Paul Klee, Franz Marc, Max Pechstein, Emil Nolde, Aguste Macke, Alexej von Jawlensky, Wilhelm Lehmbruck, Wassily Kandisky, Otto Dix, Otto Mueller, Karl Schmidt-Rottluff, Edvard Munch, Ernst Ludwig Kirchner, James Ensor ve Oskar Kokoschka sayılabilir. Edvard Munch, James Ensor ve Oscar Kokoschka, kaynaklarda ekspresyonist öncüler olarak geçmektedir.

    3.1. Edvard Munch (1863-1944)


    Edvard Munch, 1860’lı yıllarda Norveç’in Loten adlı küçük bir kasabasında görevliyken Laura Catherine Bjölstad ile tanışıp evlenen askeri doktor Chiristian Munch’un oğluydu. Edvard bu çiftin 1863’te doğan ikinci çocuğuydu. Annesi veremden öldü, Edvard ise bunalımda olan babasının etkisi altında zor bir çocukluk yaşamaya devam etti. 13 yaşında bronşitten dolayı ölümün eşiğine geldi. Ablası 15 yaşında veremden hayata veda etti. Munch çocuk yaşta verdiği kayıpların travmasını atlatmak için çok fazla seçeneğe sahip değildi. Evde ocağın başında oturduğu zaman ocaktaki yanmış kömürlerden eskizler yapmayı seviyordu. Fakat babasının ressamlar hakkında sıra dışı fikirleri vardı. Ressamları “tanrısız bohemler” olarak görüyor ve Edvard ’ın mühendis olmasını istiyordu. Bir süre sonra Edvard Munch babasına resim eğitimi almak istediğini söyledi. Babasının sert muhalefetine rağmen de Norveç’te sanat enstitüsüne kaydını yaptırdı.

    Hayatının vermiş olduğu karamsalarlığı eserlerinde genellikle ruhsal ve duygusal konuları işleyerek göstermiştir. Alman dışavurumculuk akımının gelişmesine önemli katkıları olmuştur. Başlangıçta resimlerinde egemen olan içe dönük ve karamsar havanın yerini, yaşamının son yıllarına doğru yaşama sevinci almıştır.

    Munch, en tanınmış tablosu olan Çığlık eserinde (G.6) hayat, aşk, korku, ölüm ve melankoli gibi öğeleri anlatır. Diğer pek çok eserinde olduğu gibi bunun da birçok versiyonunu yaptı. Bir köprünün üzerinde, korkulukların hemen yanında yüzü bize dönük bir insan, yüzünde büyük bir dehşet ifadesiyle başını ellerinin arasına almış bağırmaktadır. Ne var ki sanki bu haykırışı duyan yoktur, geri plandaki iki kişi sakin bir biçimde köprünün tepeden baktığı körfezi, limanı ve tepeleri seyreder gibi görünmektedirler. Bu anlamda resim bize korkunun yanı sıra yalnızlık, terk edilmişlik duygusu da verir. Adeta bütün dünya, haykıran kişinin üzerine yıkılmaktadır ve o tek başınadır. Bunlardan başka bir şey daha dikkatimizi çeker. Gökyüzü çok büyük bir yangın varmış gibi kırmızı, sarı tonlarındadır, fakat ortada ne yangın vardır, ne de yangınla beraber olması gereken siyah dumanlar. Ara ara biraz mavinin göründüğü bu tuhaf gökyüzü, kuzey ışıklarını andırır biçimde katman katmandır.

    ‘’2012 yılının Mayıs ayında Çığlık tablosu 119.9 milyon dolara satılarak, açık arttırma yoluyla satılan en pahalı sanat eserlerinden biri olmuştur.’’[2]

    Edvard Munch daha sonra resmin ilham kaynağı olan olayı şöyle açıklamıştır:

    “ İki arkadaşımla birlikte yolda yürüdüm – güneş battı. Birden gökyüzü kan rengi oldu- ve bir hüzün soluğu hissettim. Durdum. Çite dayandım. Bitkindim. Fiyordun üzerindeki bulutlar pis kokulu kan damlatıyordu. Arkadaşlarım yola devam etti, ama ben, göğsümde açık bir yarayla, titreyerek oracıkta kaldım. Doğanın içinden kocaman olağan dışı bir çığlığın geçtiğini duydum.”[3]

     
    [1] ’’Ekspresyonizm Sanat Akımı – Dışavurumculuk’’
    [2] ‘’Edvard Munch’’, Vikipedia, erişim 16 Mayıs 2021, https://tr.wikipedia.org/wiki/Edvard_Munch
    [3] ‘’Edvard Munch Kimdir’’, Bir Sanat Bir Kitap, erişim 17 Mayıs 2021, https://birsanatbirkitap.com/sanat/sanat-tarihi/edvard-munch-kimdir/

    G. 6 Edvard Munch, Çığlık, 1893, National Gallery, Oslo

    (Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Çığlık_(tablo)#/media/Dosya:The_Scream.jpg)

    Bütün eserlerinde ölüm, kaygı, kaybetme korkusu, hastalık ve benzeri konuları işleyen Munch, ‘’The Sick Child’’ (G.7) isimli eserinde de ölüm konusunu ustalıkla ele almıştır. Kız kardeşinin ölümü Much’u derinden etkilemiştir ve 15 yaşındayken kaybettiği kız kardeşinin ölüm döşeğinde olduğu zamanı bu eserde yansıtmıştır.

    G. 7 Edvard Munch, The Sick Child, 1885, National Gallery, Oslo

    (Kaynak:https://en.wikipedia.org/wiki/The_Sick_Child_(Munch)#/media/File:Munch_Det_Syke_Barn_1885-86.jpg)

    3.2. James Ensor (1860-1949)


                James Ensor, Belçikali ressam ve baskı sanatçısıdır. Sürrealizm, ekspresyonizm üzerinde önemli etkileri bulunmuştur. Ömrünün neredeyse tamamını Oostende'de geçirmiştir. Sanat grubu olan Les XX'in içinde yer almıştır.

    Ensor'un babası İngiliz kökenli annesi de Flaman'dır. Fakir bir öğrencilik hayatı geçirdikten sonra 15 yaşında okulu bırakıp yerel iki ressamın yanında sanat eğitimine başladı. 1877'den 1880'e kadar Brüksel'deki Académie Royale des Beaux-Arts'da (Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi), Fernand Khnopff gibi sınıf arkadaşları ile beraber eğitim gördü. İlk sergisini 1881'de açtı. 1880'den 1917'e kadar ailesinin evinin çatı katında kurduğu atölyesinde çalıştı. 1800'lu yılların sonuna kadar çalışmaları cüretkar bulunarak sanat çevreleri tarafından reddedildi. Fakat buna rağmen resimleri sergilenmeye devam edildi ve giderek kabul ve saygı gördü ve hayatındaki ilk ilk kişisel sergisini Brüksel'de açtı.

    Resimlerine gerçek dışı korkunç öğeler sokmuş, karnaval maskeleri, figürler ve iskeletlerden yararlanmıştır. Eserlerinde izlenimci ve realist yöntemleri kullanarak maske ve hortlaklar yapan Ensor’un inanılmaz fantezilerinde, gerçekler yerini iskeletlere bırakmış, maskelerin ve giysilerin arkasına gizlenmiş ölümü sıkça vurgulayan korkulu bir dünya ortaya çıkmıştır. O dışavurumcu olsun diye resim yapmıyordu, kendisinin ruhsal durumunu doğrudan doğruya yansıtan, içinden fışkıran düşgücünün dürtüsüyle hareket ediyordu. Bu haliyle de Van Gogh ve Edvard Munch’e yaklaştı.

    ‘’Ensor maskeli figürleri resimlerinde çok kullanır (G.8) ve bundan dolayı ‘’Maskelerin Ressamı’’ olarak tanınır. Ama bu maske fikri aklına aniden gelmiş bir şey değildir. Küçükken ailesinin hediyelik eşya dükkanında maskeler ile çok fazla vakit geçirmiştir ve bu onun iç dünyasında derin bir iz bırakmıştır.’’[1]

    G. 8 James Ensor, The Intrigue, 1890, Royal Museum of Fine Arts Antwerp 

    (Kaynak: https://www.kmska.be/en/collection/artworks/the-intrigue)


    [1] Kırdemir, Sinem: ‘’Çağdaş Sanat Eğitimi. Ekspresyonizm(Dışavurumculuk)’’ Erişim 24 Mart 2021. https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/136006/mod_resource/content/0/2%20HAFTA%20Ekspresyonizm%28dışa%20vurumculuk%29.pdf

    3.3. Oskar Kokoschka (1886-1980)

    ‘’Oskar Kokoschka, Avusturyalı ressam, şair ve oyun yazarı. Bir ressam olarak yapıtları ekspresyonizm ve modernizmin güzel örnekleridir. 1904'te Viyana'da sanat öğrenimi görmeye başladı. 1910-1911 yıllarında Berlin'de Der Sturm gazetesi için çizdi. 1914'te Avusturya ordusuna girdi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra İsviçre'ye yerleşti ve Salzburg'taki School of Seeing'i yönetti.’’[1]

    Avusturyalı ressam, şair Oskar Kokoschka, sanat anlayışını şöyle izah eder: “Ekspresyonizm yaşantının biçimlenmesidir, bu kabilden dolaylı olarak ve benden sana iletidir. Sevgide olduğu gibi burada da iki gerekir. Nasıl sevgide seven sevilen ikiliği varsa, sanatta da bir ileten iletilen ikiliği vardır. Ve onlar arasında da bir sevgi bağı bulunur.” Sanatçı, birçok figür ve manzara resminde kalın renk alanları ile çalışmıştır. Bu şiddetli duyguları ve resimdeki hareketi destekler bir tekniktir. Figüratif resimlerinde rengi, duygusal bir dışavurum aracı olarak kullanır. Oskar Kokoschka'nın eserlerinde daima insanlara ve hayata karşı duyulan büyük aşk konu edilir. Renkler en yumuşak ve silik tonlardan, haşin ve derin nüanslara geçen ışık yüzeyleri meydana getirir. Hatlar gergin, şekiller güçlüdür. Portrelerinde anlamlar boş, bakışlar donuktur.

    G. 9 Oskar Kokoschka, Lovers with Cat, 1917, Kunsthaus Zürich, Zürich, Switzerland

    (Kaynak: https://www.wikiart.org/en/oskar-kokoschka/lovers-with-cat-1917)
     
    [1] ‘’Oscar Kokoschka’’, Vikipedia, erişim 17 Mayıs 2021, https://tr.wikipedia.org/wiki/Oskar_Kokoschka

    3.4. Ernst Ludwig Kirchner (1880-1938)

    Ernst Ludwig Kirchner, Alman dışavurumcu ressam ve grafiker. Kirchner, dışavurumculuğun ortaya çıkmasında büyük etkisi olmuş Die Brücke isimli ressamlar grubunun kurucularından biriydi. I. Dünya Savaşı'na gönüllü olarak katılan sanatçı sağlığının bozulması sebebiyle terhis edildi.

    Die Brücke adlı sanat topluğunu 1905 yılında arkadaşlarıyla beraber kuran Kirchner, bu grupla birlikte geçmişin sanatıyla geleceğin sanatı arasında köprü oluşturmayı hedeflemiştir. Modern kent insanı’nın yapay, ikiyüzlü ve kasvetli hallerine dikkat çeker. Karşılaştığı bu yaşama duyduğu nefreti içten gelen bir çığlıkla biçimlendirir. Sanatı bazen neşeli, bazen kederli ama hep canlı ve o zamanın yansımasıdır. Günlüklerinde kalabalıklar içinde olduğunda bile hep yalnız ve hüzünlü bir hayat sürdürdüğünden söz eder. Kendini yurtsuz, terk edilmiş ve toplumsallaşamamış olarak duyumsar. Endişeleri, karamsarlığı ve melankolisi portrelerinden ve resimlerinden anlaşılabilir. Yaşadıkları çevreden konular seçer, kent yaşamı görünümleri, doğa görünümleri, dostlarının portreleri ve daha sonraları da sirk ve dans salonları görüntüleri ve hepsinden çok kadın resimleri yapmıştır.(G.10)

    G. 10 Ernst Ludwig Kirchner, Sokak Berlin, 1913, Museum of Modern Art, New York

    (Kaynak:https://tr.wikipedia.org/wiki/Ernst_Ludwig_Kirchner#/media/Dosya:Kirchner_1913_Street,_Berlin.jpg)

    G. 11 Ersnt Ludwig Kirchner, Bir Asker Olarak Otoportresi, 1915

    (Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Ernst_Ludwig_Kirchner#/media/Dosya:Kirchner_-_Selbstbildnis_als_Soldat.jpg)

    I. Dünya savaşında akıl sağlığı bozulduktan sonra terhis edilen Kirchner, askere yeniden alınma korkusunu ‘’Bir Asker Olarak Otoporte’’ (G.11) eserinde göstermiştir.

    3.5. Wassily Kandinsky (1866-1944)

    ‘’Wassily Kandinsky, ressam ve sanat kuramcısı. Teorileri ve uygulamalarıyla 20. yüzyılda etkin rol oynayan önemli bir kuramcı ve ressam olmuştur. Avrupa'da soyut sanatın öncülüğünü yapmıştır.’’[1] Der Blaue Reiter grubunun kurucuları arasındadır.

                Der Blaue Reiter döneminde resimlerinde doğaçlama resimler yaparken, resimlerindeki her bir öğe için nota tanımını kullanmıştır. Müziğin soyutluğunu resimlerindeki soyutluğa benzeten ve daha çok dış dünyanın soyutluğunu çizmiştir. Bu dönem resimlerinde, bu resminde de olduğu gibi spontane yaklaşımı renkleri çılgınca ve hatta üstüne basa basa kullandığını görmek mümkündür. Bu dönem resimlerine, modern sanatın yolundan gidip müzikle görsel sanat arasında bağlantı kurmuş ve renklerin maneviliğiyle sembollerin bütünleşmesi, doğaçlama boyamalar ve de sezgisel yaklaşımlar yansıtmıştır.

    G. 12 Wassily Kandinsky, Improvisation III, 1909, Centre Pombidou Ulusal Modern Sanat Müzesi, Paris  

    (Kaynak: https://www.sanatabasla.com/2015/10/dogaclama-iii-improvisation-iii-kandinsky/) 

    ‘’Doğaçlama III, Kandinsky’nin otuz beş resimden oluşan Doğaçlama ‘’Improvisation’’ serisinin bir parçasıdır. Yapıldığı dönemde Kandinsky, Almanya’nın Murnau kasabasında yaşamakta, Bavyera halka sanatının basit formlu, canlı renkli manzara resimlerini incelemekte ve kendine ait bir sanat tarzı geliştirmekte idi. Ressam Ard-İzlenimci ‘’Post-Impressionist’’ akımından uzaklaşıp Fovizm yoluyla kendine özgü soyut bir dışavurumcu üslup geliştirmekte idi. bu dönemde Murnau’dan manzaralar betimleyen ressam, aynı zamanda kendi tarzını oluşturmak çabasıyla bu eserde de işlediği gibi hayali manzaralar tasarlamaktaydı. Bu hayali görünümler de genel olarak halk hikayelerine ve masallara göndermeler içeriyordu.’’[1]


     
    [1] ‘’Doğaçlama III – Kandinsky.’’ Sanata Başla,  erişim 18 Mayıs 2021. https://www.sanatabasla.com/2015/10/ dogaclama-iii-improvisation-iii-kandinsky/ 
    [1] ‘’Vasili Kandinsiki’’, Vikipedia, erişim 18 Mayıs 2021. https://tr.wikipedia.org/wiki/Vasili_Kandinski

    3.6. Franz Marc (1880-1916)

    ‘’Çalışmalarına önce tanrı bilimi, sonra felsefe ile başlayan Marc, 1900'de birdenbire babasını örnek alarak ressam oldu. Toplumun dinsel birliği yitirmesinden dolayı yas tuttu ve yeni bir dinsel birlik yaratmak için sanatı bir yol olarak seçti. Din olmaksızın hiçbir büyük sanatın var olmadığına ve olamayacağına inandı. 1903'e değin Münih Akademisi'ne gitti, sonra ilk kez Paris'e gezi yaptı. Burada Empresyonistlerden geniş ölçüde etkilenmişse de, bu etki resimlerinde ender olarak görülür. 1907'deki çalışmaları bir ölçüde bu etkiyi yansıtır. Empresyonizme eğilimi olmakla birlikte, sadece Van Gogh onda uzun süren bir etki yaratmış ve bunu da resimlerine yalnız 1909'da uygulamıştır. Kandinsky ile beraber Der Blaue Reiter grubunu kurmuşlardır.’’ [1]
    Marc doğaya panteist yaklaşmıştır. Güzel görünümün ardındaki güçlü yasaları gösterebilmek için doğa görünümüne bağlı kalamamayı, onu yıkmayı, biçimleri renk titreşimleriyle vermeyi amaçlamıştır. Duyuların yanılgısından kurtulma, varlığın özünü, onun bölünmezliğini, renk-biçim-içerik bütünlüğüyle verme Marc’ın sanatının amacı olmuştur. Soyut resme gelinceye kadar Marc hep hayvan resmi yapmıştır. Ona göre yaratılışın en saf varlığı hayvan, doğanın aktif olan güçlerinin duyumsanarak yaşanan dünyası’nın simgesidir.

    G. 13 Franz Marc, Kırmızı, Yeşil ve Sarı İnekler, 1912, Lenbachhaus, Munich, Germany

    (Kaynak: https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Franz_Marc_-_Kühe,_rot,_grün,_gelb_-_G_13140_-_Lenbachhaus.jpg)
     
    [1] Lionel Richard, Ekspreyonizm Sanat Ansiklopedisi, çev. Beral Madra, Sinem Gürsoy ve İlhan Usmanbaş, (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1984), 79.

    3.7. Paul Klee (1879-1940)

    ‘’Müzikçi bir ailenin oğlu olan Paul Kice Bern'de büyüdü. 1895'de Münih'e giderek Knirr'in özel sanat kolejinde ve 1900'den sonra Akademi'de Stück'ün atölyesinde resim çalıştı. 1901'de yontucu Hermann Haller ile birlikte İtalya'ya bir gezi yaptı ve 1902'de Bern'e döndü. 1905'de Louis Moilliet ile Paris'e gitti; sonunda 1906'da Münih'e yerleşti.’’[1]

    Paul Klee sanat yaşamını çağdaşlarıyla aynı aşamada devam ettirdi. Ancak o kendi birikimini, içsel dışavurumunu anlatan farklı bir tarz olarak sunmaya çalıştı. İlk eserlerinde iç-dış dünya arasındaki köprü kurulmasını düşündü. Ensor ve Van Gogh’da çizginin bağımsız yaratıcı özelliğini görüp, dışavurumunu temelde çizgiye indirgedi. Klee “Doğaya yönelik çalışmalarımla taze bir güç kazanmış olarak yeniden kendime özgü doğaçtan yaratma ortamına atak bir giriş yapabilirim. Artık doğaya dolaylı olarak bağlandığımdan, ruha baskı yapan şeylere bir biçim vermeyi yeniden deneyebilirim.”[2] der. 1909’dan sonra, arınmış düşgücünden doğmuş olağanüstü gergin, sinirli vuruşlarla resimler yaptı. Bunlarda duygular, ruh durumları ve düş deneyimleri kendi içlerinde uyum sağlıyordu.

    G. 14 Paul Klee, Mark'ın Bahçesinde Lodos, 1915, Lenbachhaus, Münih.

    (Kaynak:https://de.wikipedia.org/wiki/Paul_Klee#/media/Datei:Paul_Klee,_Föhn_im_Marc'schen_Garten,_1915.jpg)


     
    [1] Richard, Ekspreyonizm Sanat Ansiklopedisi, 70.
    [2] Richard, Ekspreyonizm Sanat Ansiklopedisi, 70.

    KAYNAKÇA


    Anthmen, Ahu. 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar. İstanbul: Sel Yayıncılık, 2008, s. 33-45.

    Alemdar, K. Hale. ‘’Ekspresyonizm Kavramı ve Mimarlıkta Ekspreyonizm’in Frank Gehry Bağlamında İncelenmesi.’’ Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 2011, s. 5-97.

    Baysal, M. Abidin. ‘’Dışavurumculuk-Yeni Dışavurumculuk ve Türk Resim Sanatına Etkileri.’’ Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Yeditepe Üniversitesi, 2014, s. 2-19.

    Çekderi, Arif. ‘’20 Yüzyıl Heykelinde Görsel ve Düşünsel Değişimler.’’ Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, 2011, s. 27-29.

    Duranay, Sibel. ‘’Ekspresyonizmde Öznel İfadeni Önemi ve Desen.’’ Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 2019, s.7-42.

    Ergin, K. Hatice. ‘’Dışavurumcu Türk Resminde Biçim Bozma.’’ Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, 2007, s. 5-15.

    Gombrıch, Ernst. Sanatın Öyküsü. Çev. Ömer Erduran ve Erol Erduran, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2007, s. 548-555, 563-589.

    Gökduman, Deniz.. Resim Sanatında 1940-1960 Yılları Arasında Soyut Dışavurumcu Akımlar, Journal of Awareness, 5, (2018):  235-256.

    Irak, Medine. ‘’1980 Sonrası Türk Resminde Yeni Ekspresyonizmin Etkileri.’’ Sanatta Yeterlilik Eser Metni, İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 2015, s.17-22.

    Karyağdı, Nebahat. ‘’Renklerin Duygusal Etkileri; Fovizm ve Ekspresyonizm.’’ Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi 2016, s. 24-80.

    Nezir, Murat. ‘’Ekspresyonizmde Bir Anlatım Aracı Olarak Portre ve Figür.’’ Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, 2010.

    Özeskici, Evrim. ‘’Bir Düşünce Biçimi Olarak İnsan Temasının Yeni Dışavurumcu Resim Sanatında Şekillenmesi.’’ Yüksek Lisans Tezi, Kayseri Erciyes Üniversitesi, 2010.

    Richard, Lionel. Ekspreyonizm Sanat Ansiklopedisi. Çev. Beral Madra, Sinem Gürsoy ve İlhan Usmanbaş, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1984.

    Taşkesen, Selma. Ekspresyonizm Akımının Köprü ve Mavi Atlı Gruplarına Yansımalarının Beden Olgusu Üzerinden Sorgulanması. Sanat Dergisi, 31 (2018):  6-18.

    Alpay, Zeynep: (2020). ‘’Ekspresyonizm Sanat Akımı Nedir ?’’ Erişim 21 Mart 2021. https://www.sanatlaart.com/ekspresyonizm-sanat-akimi-nedir/

    Art Ful Living: ‘’İfade, Anlatım ve Dışavurum Arasında “Ekspresyonizm”i Anlamak’’ Erişim 20 Mart 2021.https://www.artfulliving.com.tr/sanat/ifade-anlatim-ve-disavurum-arasinda-ekspresyonizmi-anlamak-i-7729

    Bir Sanat Bir Kitap, ‘’Edvard Munch Kimdir?.’’ Erişim 17 Mayıs 2021. https://birsanat birkitap.com/sanat/sanat-tarihi/edvard-munch-kimdir/

    Taşkan, Gaye: (2020). ‘’ Sinemada Akımlar Bölüm 1: Ekspresyonizm (Dışavurumculuk)’’ Erişim 02 Temmuz 2021. https://www.bagimsizsinema.com/sinemada-akimlar-bolum-1-ekspresyonizm-disavurumculuk.html

    Hürriyet: ‘’Ekspresyonizm nedir? Ekspresyonist ne demek? Ekspresyonizm sanat akımı kurucusu, örnekleri, eserleri ve temsilcileri hakkında bilgi’’ Erişim 20 Mart 2021. https://www.hurriyet.com.tr/egitim/dunyanin-en-buyuk-depremi-nerede-ne-zaman-ve-kac-siddetinde-oldu-dunyada-yasanan-en-buyuk-depremler-listesi-41749949

    İstanbul Sanat Evi: ‘’Ekspresyonizm Nedir Ne Demektir ve Ressamlar Listesi’’ Erişim 20 Mart 2021. https://www.istanbulsanatevi.com/ekoller/ekspresyonizm/ekspresyonizm-nedir-ne-demektir/

    Kırdemir, Sinem: ‘’Çağdaş Sanat Eğitimi. Ekspresyonizm(Dışavurumculuk)’’ Erişim 24 Mart 2021.https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/136006/mod_resource/content/0/2%20HAFTA%20Ekspresyonizm%28dışa%20vurumculuk%29.pdf

    Mimarobot, ‘’Ekspresyonizm (Dışavurumculuk).’’ Erişim 29 Mayıs 2021. https://mimarobot.com/forum/wiki/ekspresyonizm/#:~:text=Almanya%27da%20I.%20Dünya%20Savaşı,geçmişi%20yorumlama%20çabalarına%20da%20rastlanır.

    Okuma Atlası Sanat, ‘’Kierchner, Ernst Ludwig.’’ Erişim 18 Mayıs 2021. http://sanatokuma.b logspot.com/p/kierchner-ernst-ludwig.html

    Sadık, Celil: ‘’Ekspresyonizm Sanat Akımı – Dışavurumculuk’’ Erişim 21 Mart 2021. https://www. tarihli sanat.com/ekspresyonizm-disavurumculuk/

    Sanat Sözlüğü, ‘’Ekspresyonist Mimarlık.’’ Erişim 29 Mayıs 2021. https://sanatsozlugum. blogspot.com/2011/10/ekspresyonist-mimarlik.html

    Sanata Başla, ‘’Doğaçlama III – Kandinsky.’’ Erişim 18 Mayıs 2021. https://www. sanatabasla.com/2015/10/ dogaclama-iii-improvisation-iii-kandinsky/

    Toplum Dusmanı: ‘’Ekspresyonizm (Dışavurumculuk)’’ Erişim 23 Mart 2021. https://www.toplumdusmani.net/v2/sanat-nedir/3910-ekspresyonizm-disavurumculuk.html

    Vikipedia, ‘’Dışavurumculuk’’ Erişim 20 Mart 2021. https://tr.wikipedia.org/wiki/ Dışavurumculuk

    Vikipedia, ‘’Edvard Munch.’’ Erişim 16 Mayıs 2021. https://tr.wikipedia.org/wiki/ Edvard_Munch

    Vikipedia, ‘’James Ensor.’’ Erişim 16 Mayıs 2021. https://tr.wikipedia.org/wiki/James_Ensor

    Vikipedia, ‘’Oscar Kokoschka.’’ Erişim 17 Mayıs 2021.https://tr.wikipedia.org/wiki/Oskar_ Kokoschka

    Vikipedia, ‘’ Vasili Kandinski.’’ Erişim 17 Mayıs 2021. https://tr.wikipedia.org/wiki/Vasili_ Kandinski

    Vikipedia, ‘’Rudolf Belling.’’ Erişim 23 Mayıs 2021. https://tr.wikipedia.org/wiki/ Rudolf_Belling

    Zoon Mimarlık, ‘’Mimarlıkta Ekspresyonizm.’’ Erişim 30 Mayıs 2021. https://www. zoonmimarlik.com/blog/post/14/mimarlıktaekspresyonizm

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.