Fransız Kültürüne Amerikan Bir Bakış: Emily In Paris (2020)

Fransız Kültürüne Amerikan Bir Bakış: Emily In Paris (2020)
  • 4
    0
    0
    1
  • Sex and The City'nin yaratıcısı Darren Star'ın yeni dizisi Emily in Paris, geçtiğimiz haftalarda yayınlanan ve çok konuşulan Netflix dizilerinden biri oldu. Bol bol Fransız modasıyla harmanlanmış "Avrupai" ilişkileri izlediğimiz dizinin başrolünde romantik filmlerin vazgeçilmez ismi Lily Collins yer alıyor. Kendisinin uzun dalgalı saçları ve kaotik (?) kombinleri çeşitli moda yazarlarının diline düştü bile.

    Emily in Paris, tam anlamıyla klasik bir Amerikalı diyebileceğimiz hırslı ve hayat dolu bir genç kadının Avrupa kültürünü öğrenmeye çalışırken yaşadıklarını ele alıyor. Dizi sırasında mutlaka aklınızdan geçirdiğiniz eleştiriler benden size!

    Fransız Kültürünün Diziye "Yanlış" Yansıtılması

    Dizide sürekli Fransızların kaba sayılabilecek derecede dürüstlüğünden, Fransa'nın yavaş işleyen bürokrasisinden, her Avrupa ülkesi gibi eski su ve gaz hatlarının bulunmasından bahsediliyor. Espirilerle diziye yedirilmiş bu gerçekler keyif verirken, göze parmak diyebileceğimiz klişelerse can sıkıyor. Öğle arasında bile 1970'lerden kalma lüks restoranlarda şarap içilmesi, her öğünde kruvasan tüketilmesi, Dior ve Chanel gibi popüler Fransız markalarının klasik modellerinin her gün farklı renklerinin giyilmesi bu klişelerden bir kaçı. Maalesef bu durum diziyi Sex and The City havasından koparıp götürüyor. Tabii ki Emily in Paris'in Sex and The City olma iddiası yok fakat yine de bu klişelerin olay örgüsünün önüne geçmesi dizinin kalitesini düşürüyor. Paris, bir elinde baget ekmek diğerinde kaniş köpek taşıyan bir kadın değil. Çok daha fazlası! Fakat dizide bunu göremiyoruz.

    "Fransızlar üçlü ilişkiler yaşamakta sorun görmüyor", "Fransız erkekleri çok çapkın", "Fransa cinsel devrimini yaşamış" gibi iddiali düşünceler karakterleri belli bir kalıba sokarak klişeleştirmişse de, Amerikan-Fransız yaşam tarzının farkını göstermek için eğlenceli bir yol olmuş. Zaten dizi süresi ve tarzı itibariyle karakter gelişimini göstermeye pek uygun değil. Bu nedenle oyuncuların belli bir Fransız tipini canlandırması absürt bir hava katmıyor. Özellikle Luc, Julien ve Tasarımcı Pierre Cadeau karakterleri klişe oldukları kadar orijinaller! (İzlemediyseniz bile izleyince göreceksiniz. İddia ediyorum bu üç karaktere bayılacaksınız!)

    Kesinlikle Bir Sex and The City Değil!

    Dediğim gibi, Emily in Paris'in Sex and The City olma iddiası yok. Fakat yapımcı ve kostüm tasarımcılarının aynı olması izleyicide böyle bir beklenti doğuruyor doğal olarak. Üstelik iki dizi de genç bir kadının çevresinde dönüyor ve popüler şehirdeki yaşamı ele alıyor. Fakat çok önemli tek bir farkla! SITC (Sex and The City) New York'u tüm klişeleriyle ve gerçekleriyle işlerken Emily in Paris, Paris'e turistik hediye eşya dükkanı gibi davranıyor. Paris'in süslü sokaklarının ardındaki gerçekleri göremiyoruz. İnsanlarını sadece yüzeysel tanıyabiliyor, kültürünün belli başlı popüler öğelerini görebiliyoruz sadece. İlişkilere değinmiyorum bile! SITC insan ilişkilerini izleyiciye geçirme konusunda çok başarılı bir yere sahip. Maalesef Emily in Paris 1. sezonunda bunu yakalayamadı. 

    Moda konusuna gelirsek... Sex and The City ve Devil Wears Prada gibi yapımlarla moda ikonları yaratıp, sinema ve moda tarihine kazandırmış Amerikalı Moda Tasarımcısı Patricia Fields, Emily in Paris'teki kostüm seçimlerinden dolayı eleştirilere maruz kaldı. Başarılı tasarımcının Emily Collins karakterini Gossip Girl ve SITC tarzını harmanlayarak giydirmeye çalışması absürt bulunmuş. Fakat bunun sebebinin karakter gelişimini göstermek amacıyla olduğunu düşünüyorum. İlk başlarda crop top -kısa bluz- ve kot pantolonlarla gördüğümüz Emily'i zamanla Paris'e uyum sağlamaya çalışırken görüyoruz. Boncuk işlemeli Chanel üstler ve çok renkli geometrik desenli takımları giymeye başlıyor. Aslında Fransız tarzının ana parçalarını kopyalayarak -bazılarında başarılı olarak bazılarında da başarılı olamayarak- Paris'in bir parçası olmaya çalışıyor çünkü ne Fransızca biliyor ne de insanlarıyla anlaşabiliyor. Oraya ait hissetmesini sağlayabilecek tek şey moda. Deneysel bir çabayla tarzını geliştirmeye ve Fransız modasına entegre etmeye çalışan genç bir kadını görüyoruz. Bu yönden eleştirileri doğru bulmuyorum. Fields'ın kostüm seçimlerinin başarısını patroniçe Sylvie kanıtlıyor zaten! 

    Yöneltilen eleştirilere rağmen Emily in Paris akıcı ve ilham veren bir dizi. Başarılı olma tutkusuyla yola çıkmak isteyen herkesi içine çekebilecek bir senaryosu var. Emily'nin mücadeleci ruhu filmin her sahnesine yansımış. Bu nedenle izlerken keyiflendiriyor. Şu anda bile birçok kişiye 2. sezonunu beklettirmeyi başarabildi.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.