"Nietzsche-İnsan Nasıl Kendisi Olur?" Kitabından Alıntılar

"Nietzsche-İnsan Nasıl Kendisi Olur?" Kitabından Alıntılar
  • 3
    1
    0
    0
  • Nietzsche 19. yüzyılda yaşamış olan ve Alman felsefesinin önde gelen filozoflarından biridir. Onu karşı çıkışlarıyla, çağının tüm değerlerini eleştirmesi ve acıma duygusunu savaşılması gerekli bir güçsüzlük saymasıyla tanıdık. Çok sayıda eseri olan ve felsefe ile sanatı birbirinden ayırmayan Nietzsche, eserlerinde iyi ve kötü insan kavramlarının üzerinde durmuştur. Bu iki zıtlığı bünyesinde barındırıp da iyiye yönelen insanı yani üst insanı bize anlatmaya çalışıp durmuştur. Geçmişi düşünen değil de her şeyi bugün baştan yaratan, düşünen ve gelişen insanlar olmamız gerektiğini savunmuştur. Gelin şimdi Ecce Homo - İnsan Nasıl Kendisi Olur? kitabından alıntılarla, Nietzsche'nin nelere değindiğini ve neler demek istediğini biraz daha anlamaya çalışalım.
    • Henüz kendinizi aramamışken beni buldunuz. Tüm inananlar bunu yapar; bundan dolayı, tüm inanışlar çok az değere sahiptir. Şimdi beni kaybetmenizi ve kendinizi bulmanızı emrediyorum; ve ancak hepiniz beni inkar ettiğiniz zaman, ben size geri döneceğim...
    • “İnsan” denen müzik aleti nasıl bir çalgı olursa olsun, nasıl uyumlanırsa uyumlansın, ondan dinlenebilir bir şeyler çıkaramazsam, hastayım demektir.
    • Bir tanrı yeryüzüne inseydi, her ne yapsa haksızlık olurdu, cezayı değil, suçu kabullenmek tanrısal olurdu o zaman.
    • İnsan hiçbir şeyden sıyıramaz kendini, hiçbir şeyle baş edemez, hiçbir şeyi geri çeviremez ve her şey incitir. İnsanlar ve nesneler sırnaşıkça sokulur birbirine, yaşantılar kişiyi derinden etkiler; anı, iltihap toplayan bir yaradır. Hastanın elinde bir tek büyük ilaç vardır bunlara karşı: tepki vermemek.
    • Zayıflıktan doğan intikam isteğinin zararı en fazla kişinin kendisine dokunur.
    • Ama ben yalnızlık olmadan edemem; yalnızlık, yani iyileşme, kendine dönüş, özgür, hafif, hafif bir havayı solumaktır.
    • Bizim göğümüzden tek bir bulut bile geçmedi.
    • Köprünün üzerinde duruyordum geçende, karanlık geceye bürünmüş. Uzaklardan bir ezgi duyuluyor ve altın damlalar yağıyordu titreyen aynası üstüne suyun. Gondollar, ışıklar, musiki, hepsi Esrimiş, yüzüp gittiler alacakaranlığa... Benim ruhum, görünmez parmakların dokunduğu o çalgı, bir barkarol mırıldandı gizlice, binbir renkli mutluluk içinde titreyerek. –Duyan oldu mu onu?
    • İnsanın kendisi olmasının koşulu, kim olduğunu hiç mi hiç bilmemesidir.
    • Akıl almaz derecede erkenden, daha yedi yaşımda, hiçbir insanca sözün bana ulaşmayacağını biliyordum; bu yüzden üzüldüğümü gören var mı hiç?
    • Onun dokunduğu kimse daha bir zenginleşmiş olarak uzaklaşır oradan, başkasının malı altında iki büklüm değil, kendisi daha zengin, yenilenmiş, sanki üzerinden ılık bir yel esmiş de buzları çözülmüş, içi açılmış, belki daha güvensiz, daha ince, daha kolay kırılır, belki daha kırılmış, ama daha adı bile olmayan umutlarla dolu, yeni istemlerle, akıntılarla dolu, yeni direnişlerle, ters akıntılarla dolu...
    • Çünkü yüreklilik nasıl büyüklüğü ölçüsünde ileri atılırsa, güç de tıpkı onun gibi büyüklüğü ölçüsünde doğruya yaklaşır.
    • İnsanın çevresinde duyduğu o ürkünç sessizliğe gelince, o da ayrı şeydir. Yedi kattır yalnızlığın derisi ve hiçbir şey işlemez içine. İnsanlara yaklaşırsın, dostlarını selamlarsın, yine bir ıssızlık, yine karşılık veren tek bir bakış yok. Olsa olsa bir başkaldırma. Her birinde başka türlü olmak üzere, bana yakın olan herkeste gördüm bu başkaldırmayı; sanırım, karşıdakini en çok yaralayan şey de aramızda bir ayrım olduğunu birdenbire sezdirmektir.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.