Yapıbozucu ve Otobiyografik Bir Polisiye: Aidiyet

Yapıbozucu ve Otobiyografik Bir Polisiye: Aidiyet
  • 0
    0
    0
    0
  • İstanbul’da geçen tuhaf, tekinsiz ve sıra dışı bir arayışı konu alan ilk uzun metrajlı filmi Tuzdan Kaide (2018) ile dikkatleri üzerine çeken Burak Çevik, yeni filmi Aidiyet’le karşımıza çıktı. Polisiye bir olayın deneysel bir üslupla anlatıldığı film; dünya prömiyerini, Tuzdan Kaide gibi Berlin Film Festivali'nin Forum bölümünde gerçekleştirdi. Senaryosunu da Çevik’in yazdığı filmde, sadece iki oyuncu var: Eylül Su Sapan ve Çağlar Yalçınkaya. Aidiyet’te, Burak Çevik’in teyzesinin ve erkek arkadaşının dahil olduğu bir cinayet ele alınıyor. Fakat bu gerçek öykü, polisiye türünün kalıplarından tamamen azade bir şekilde ve sinemanın geleneksel anlatım yapılarına başvurulmadan anlatılıyor. Genç sinemacı, ilk filminde de sinyallerini verdiği üzere; genel geçer kurallarla derdi olduğunu ve yeni anlatım olanaklarının peşinde koştuğunu, bu otobiyografik polisiyeyle de kanıtlıyor. İlgili resim Buna ilk olarak; olayları kronolojik bir sırayla vermeyerek başlıyor. Bizzat Çevik’in sesinden, yaşanan olayı filme aktarmak istediğini teyzesine bildirdiği mektubu dinliyoruz. Hemen ardından da erkek arkadaşın polise verdiği ifadeleri duyuyoruz. Bu esnada beklenmedik şekilde, perdede yaşananları bir canlandırmayla izlemeyip olayların geçtiği mekanları sabit planlarla uzun uzun izliyoruz. Yönetmenin festivallerdeki söyleşilerinde de belirttiği gibi kalıplarla oynayan bu yöntem; genç adamın ifade verirken olayları mekanlar üzerinden hatırlaması olarak okunabileceği gibi bir kitabı okurken bir yandan da onu, yapılan betimlemeler üzerinden gözümüzde canlandırmamızı da anımsatıyor. Sinemacı, bu ilk bölümdeki ses kullanımını da farklılaştırmaya çalışmış. Roman uyarlamaları ve klasik dramlarda sıkça rastladığımız, ara ara devreye giren bu parça kolaycı yöntem; burada tam tersine, yapı bozucu bir yapının zorlayıcı enstrümanı olarak kullanılmış. Gösterilen mekanlarla beraber kesilmeden uzun uzun konuşarak olayları anlatan dış ya da iç sesin, seyirciyi anlatılan olayların nasıl gerçekleştiğini düşünmesi için teşvik ettiği ve aktif bir konuma sürüklediği de söylenebilir. İlgili resim Yönetmen, filmin oyuncularının ve teknik ekibinin yazdığı ‘opening title’ını; iki parçalı filmin başlangıcı yerine ortasına yerleştirerek yapı bozucu bir üslubu benimsediğini, iyiden iyiye hissettirmiş. Kadın ve erkeğin tanışmasının canlandırıldığı ikinci bölümde; seyirci beklentilerinin aksine, cinayetin planlanmasına tanık olmuyoruz. Atların eğitimi, dünyanın her hangi bir yerindeki insanlara gönderilen iç dökme mektupları gibi bir polisiye filmde görmeye hiç alışık olmadığımız diyaloglar akıyor burada. Hatta bir romantik filmden parçalar olduğu bile düşünülecek bu sahneler, Burak Çevik’in henüz ikinci filminde başarıyla kurduğu bu yapı; gerçek ve kurgunun ne kadar kesişip ne kadar ayrıştığı, olayların yansıtılma üslubunun gerçeği değiştirip değiştirmediği gibi etik konular üzerinde bile düşünmeye yol açıyor. Aidiyet’in, otobiyografik polisiye denebilecek garip bir türün alışılmadık bir örneği olduğu ve yönetmenin olaylara yakından tanık olduğu düşünüldüğünde; bu olgun ve yenilikçi üslup denemesi daha da kıymetleniyor. İlgili resim Oyunculuk tarafındaysa, görece daha kalabalık bir kadroya sahip olan Tuzdan Kaide’deki tuhaf öyküye hizmet eden oyuncuların soğuk ve ifadesiz performanslarından farklı olarak daha doğal oyunculuklar sergilenmiş. Vizyona girmeyecek olan Aidiyet, şüphesiz her zevke uygun olmayan zorlayıcı bir deneyim ama sinemamıza yeni bir nefes getiren Burak Çevik’in ilk filmini beğenen seyircileri, yine tatmin edecektir.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.