Yağmurda Dökülen Gözyaşları: Blade Runner (1982)

Yağmurda Dökülen Gözyaşları: Blade Runner (1982)
  • 0
    0
    0
    0
  • Ridley Scott, hiç şüphesiz yaşayan en önemli yönetmenlerden biri. Bilim kurgudan korkuya, tarihi epik filmlerden suç filmlerine kadar; sinemanın pek çok türünde örnekler veren Scott, eserlerindeki çeşitlilik bir yana, üretkenliğiyle de ilgi çeken bir usta. Bilim kurgu türünün ise sinemacıyla en çok özdeşleşen tür olduğu söylenebilir. Alien (1979) ve Blade Runner (1982) ile türün en iyi örneklerinden ikisini çeken Scott, bu filmlerin on yıllar sonra gelen devam filmlerinde de gerek yapımcı gerekse yönetmen olarak yer almıştı. Bu yazıda, bence tüm zamanların en iyi birkaç filminden biri olan kendine özgü, varoluşçu bilim kurgu Blade Runner’ı ele almaya çalışacağım. Öykümüz; Kasım 2019’da, Los Angeles’da geçmektedir. Ana karakterimiz Rick Deckard, kaçak replikantları yakalaması için görevlendirilen Blade Runner’lardan biridir. Uzayda bir gemi çalan ve dünyadaki mucitlerini bulmak için geri dönen dört kaçak replikantı yakalamaya çalışırken bir replikant olan Rachael’la tanışır. Buna rağmen aralarında oluşan duygusal bağ, Rick’in kendi varoluşunu ve gerçekten insan olup olmadığını, sorgulamasını da tetikler. blade runner 1982 ile ilgili görsel sonucu Öncelikle Blade Runner’ın türleri birleştiren yapısıyla, çekildiği dönemde bir ilke imza attığından ve izinden giden sayısız filme, ilham kaynağı olduğundan bahsetmek gerekir. Bilim kurgu türüne ait olan ve günümüzde üretilen yapımların da ana konusunu oluşturan robotların duyguları, replikantlar, insansı robotlar gibi kavramlarla, kara filmi birleştirilerek enfes bir karışım oluşturuluyor. Bunun üzerine yönetmen; 2001: A Space Odyssey (1968) ve Solaris (1972) gibi, daha önceleri sadece aksiyona ve eğlenceye odaklanan bilim kurguya ‘zekayı’ getiren öncüllerinden ilham alarak; filme, gelecekte insanın yaşayabileceği varoluşsal sancıları da katmayı başarıyor. Görev icabı peşinde olduğu Rachael’la tanıştıktan sonra robotlarla insanlar arasındaki çizginin inceliğini fark eden Rick; zamanla kendini ve kendine dair bildiklerinin ne kadarının gerçek olduğunu sorgulamaya başlıyor. Filmin ilk vizyon kopyasında olaylar daha net bağlanırken; daha sonra ortaya çıkan yönetmen kurgusunda ise, seyircinin zekasına daha fazla alan açılarak muğlak ve lezzetli bir kıvam yakalanıyor. 1982 yılından 2019 Los Angeles’ına atılan fütüristik bakış da, filmin üzerinde konuşulmaya değer bir başka yanı hiç şüphesiz. Nüfusun büyük bir kısmını oluşturan yoksul halkın, giderek daha berbat hale gelmiş dünyada olması; zengin azınlığın ise el birliğiyle kirlettikleri dünyadan kaçarak uzaya yerleşmesi, dönemi için son derece öngörülü bir fikir. Bunun yansımaları, WALL·E’den (2008) Elysium’a (2013) kadar pek çok filmde de karşımıza çıkmaya devam ediyor. blade runner 1982 ile ilgili görsel sonucu Şehri süsleyen parlak neon ışıkların, toplumu yönlendiren rengarenk reklam tabelaların yanı sıra; sürekli yağan ve kara filmlerin değişmez parçalarından olan yağmur, çamur ve baskın karanlık havanın oluşturduğu tezat, filmin anlatmak istedikleriyle müthiş bir uyum yakalıyor. Envai çeşit renklere bezenmiş görseller, reklamlarla verilen bilinçaltı yönergeler ve bunlar ile pasifize edilen insanlar, yaşadıkları çevrenin kasvetli ve pis havasını unutuyor. Yakın zaman önce kaybettiğimiz usta oyuncu Rutger Hauer’in canlandırdığı, kaçan replikantların başındaki karizmatik kötü adamımız Roy Batty'nin, ölmeden önce söylediği ‘Yağmurda Gözyaşı’ isimli şu monoloğu ise; ‘’Siz insanların inanmayacağı şeyler gördüm. Orion’un kıyısından geçerken yanan saldırı gemilerini, Tannhäuser kapılarında karanlıkta parlayan deniz huzmelerini izledim ve tüm bu anlar zamanda yok olacak. Yağmurdaki gözyaşları gibi.’’ ana karakterimiz Rick'in de biz seyircilerin de, aklında ve kalbinde yer etmeye devam ediyor. Amerika’nın tartışmalı başkanı Ronald Reagan’ın başa geçtiği zor bir dönemde çekilen ve dünyanın her anlamda kötüye gittiği bir gelecek tasarlayan Blade Runner'daki dünyaya, henüz şeklen ulaşamadık. Fakat toplumun zengin ve fakir kesimi arasındaki uçurumun, dünya dışına çıkma boyutunda olmasa da astronomik oranda açıldığını ve tüm dünyada yükselen ayrımcılığı göz önüne alırsak; yapımdaki öngörülerin büyük oranda gerçekleştiğini, üzüntüyle söyleyebiliriz. İlgili resim Blade Runner'ın bilim kurgu ve kara film türlerini, varoluşçulukla kaynaştırarak oluşturduğu eşsiz yapısı ve bugüne de ışık tutan evrensel dertlere karşı öngörüleriyle, tekrar tekrar izlenmeyi hak eden eşsiz bir başyapıt olduğunu söyleyebiliriz.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.