Uygar Dünyada İlkel Yaşam Hayali: Paul Gauguin'in Tahiti Günleri

Uygar Dünyada İlkel Yaşam Hayali: Paul Gauguin'in Tahiti Günleri
  • 0
    0
    0
    0
  • Serinin ikinci yazısında, sanatçının Vincent van Gogh ile tanışmasından ve Tahiti'ye doğru yola çıkmasından söz ettik. Bu yazımızda Gauguin'in Tahiti günlerinden bahsedeceğiz. Keyifli okumalar. Tahiti aslına düşünüldüğü gibi tropik bir cennet değildi. 1767'de keşfedilen bu Pasifik adası, artık Fransız askerininin ve resmi görevlilerinin kendi ülkeleriymiş gibi at koşturdukları sıradan bir sömürgeydi. Gauguin'in yıllardır hayaliyle yanıp tutuştuğu ilkellik düşüncesi, Tahiti'ye ayak basar basmaz söndü. Fakat Tahiti ona adeta kucak açmıştı, sanatçı resmi bir törenle karşılandı. Bu törene vali bile katılmıştı. Yıllardır sömürgeye göğüs gerdiği düşüncesiyle üretimlerini gerçekleştiren Gauguin'de, aslında bu sömürgecilerden biriydi. Usta ressam buraya gelerek farklı bir dünyanın içine dalmıştı. Bütün gerekli imgeleme sahip bir sanatçının dünyanın öteki ucuna gitmesine gerek var mıydı? [caption id="attachment_82803" align="aligncenter" width="600"] Meryem'e Sesleniş (la Orana Maria),1891[/caption] Yukarıda gördüğümüz resim ismini sol alt köşede yazan ''la Orana Maria'' (Meryem'e Sesleniş)'dan alır. Sanatçı Hristiyanlığın öyküsünü farklı bir kültür ile bağdaştırmış. Bir misyoner gibi kendi dinini ön planda tutup yerli kültür ile birleştirerek bu kompozisyonu yaratmış. Bu çalışma Pont-Aven resimlerindeki üstü kapalı dinciliği ve siyaseti hatırlıyor. Ne yazık ki Tahiti halkı sömürgecilerin Hristiyan misyonerliğinden kaçamadı. [caption id="attachment_82802" align="aligncenter" width="550"] Çiçekli Kadın (Vahine No Te Tiare), 1891[/caption] Sanatçının resimlerinde günlük hayattan kareler görürüz. Gauguin'in cenneti; Tahiti'de yaptığı, kendi ütopyası ile birleştirdiği ve asla olumsuzluklara yer vermediği bu resimleriydi. Usta ressam bu adayı o kadar sevmiş olmalı ki, ''Noa Noa'' adını verdiği kitabında adanın güzelliklerinden bahsetti. Noa Noa yine bir kültür sömürgesi olmuş ve Avrupalı okurlar için yazılmıştı. Amaç; orta sınıf okuyucunun düş dünyasını beslemekti. [caption id="attachment_82876" align="aligncenter" width="794"] Bugün Pazara Gitmiyoruz(Ta Matete), 1892[/caption] Sanatçı üretimini hızlandırmaya ve renklendirmeye geldiği bu yerde ilk yıllar çok az üretim yaptı. Mutluluğu bulduğunu düşündüğünde bile karamsar olmayı bir şekilde başarıyordu. [caption id="attachment_82889" align="aligncenter" width="446"] Arpacı Kumrusu (Te Faaturuma), 1891[/caption] ''Bir süredir huzursuzluğum üzerimde, hiç keyfim yok. İstediğim gibi çalışamıyorum. Benim için gerekli şeyler eksikmiş gibi geliyordu. Kendimi karşı karşıya bulduğum sanatsal görevleri yerine getiremeyecek denli güçsüz hissettiğim için umutsuzluğa kapılıyordum. Her şeyin ötesinde, havamda değildim.'' Arpacı kumrusu resminin bu ruh halindeyken yapıldığı söylenmektedir. Aslında bir çok resim onun huzursuz ruh halinden izler taşımaktaydı. [caption id="attachment_82894" align="aligncenter" width="441"] Onun Adı Vairaumati (Vairaumati Tei Oa), 1892[/caption] Gauguin'in bazı resimlerinde figürlerin cinsiyetleri tam olarak belli değildir. Çiftcinsiyetlilik kavramı çok eskiye dayanır ve mitolojide de sık sık görürüz. Gauguin'in bunu kullanma sebebi tam olarak bilinmese de çalıştığı modellerin kimliğini belirtmekten çekinmesi kafalarda soru işaretleri oluşturmaya yetti. [caption id="attachment_82903" align="aligncenter" width="757"] Eğlence (Arearea), 1892[/caption] Sanatçının bazı eserleri izleyicinin duyularını harekete geçirecek tarzdadır. Böyle bir uyum yaratmanın yolu sinestezi'den geçmektedir diyebiliriz. Bu yüzden sanatçının, yaptığı eserlerin bazılarında sinestezi ilkelerini kullandığını da görürüz. Resimde sinestezi, sadece gözle değil tüm duyularla anlaşılmalıdır. 1892 yılında yapılan Eğlence resminde, ön tarafta flüt çalan bir kadını, arka tarafta ise dans eden kadınları görürüz. Bu dans hareketleri bize ilk önce müziği çağrıştırır. Sonrasında bu müziği tahmin etmeye çalışırız, ilk aklımıza gelen etnik müziğin tınıları olacaktır. Bu kültürle iç içe yaşadığı süre boyunca ressam, renkleri betimleyici işlevinin dışında kullanmayı ve teknik dengeleri kurmayı öğrenmişti. Resim içeriği zenginleşmişti, fakat biçimsel açıdan büyük değişikliklere uğramamıştı. Gauguin, 1893 yılında Paris'e geri döndü. Çünkü idealist tavırları ile ördüğü hayal perdesi onun geçinmesine yetmiyordu. Para hala önemliydi, Tahiti'de bitirdiği parasını Paris'te kazanabilirdi. Özellikle bu etnik izler taşıyan resimleri Avrupalıların ilgisini bir hayli çekecekti. ''İki yıl daha yaşlanmış, ama yirmi yıl daha genç ayrılıyorum buradan -geldiğim zamandan daha yabansı ama daha çok şey öğrenmiş olarak...''   Kaynak: Gauguin, Ingo F. Walther, Taschen  

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.