Türk Nesrinin Gür Sesi: Süleyman Nazif

Türk Nesrinin Gür Sesi: Süleyman Nazif
  • 0
    0
    0
    0
  • Süleyman Nazif, 29 Ocak 1870’de Diyarbakır’da şair ve tarihçi Said Paşa ve aşiret lideri kızı olan Ayşe Hanım’ın oğlu olarak dünyaya gelir. Özellikle de devrin tanınmış simalarından olan babası Sait Paşa’dan aldığı eğitim, kalemiyle doğan bir edip olmasının yanında onun iyi yetişmesinde büyük bir etkendir. Şair Faik Âli Ozansoy’un da ağabeyi olan Süleyman Nazif, babasının görevi dolayısıyla Harput ve Maraş’ta bulunduktan sonra Diyarbakır’da rüştiye tahsili görmüştür. 1879’da Mardin’de olan babasının yanına gitti ve eğitimini özel yollardan gerçekleştirdi. Farsça'yı babasından, Arapça'yı Muş Müftüsü Emin Efendi’den Fransızca'yı da Aleksander Gregoryan adlı bir Ermeni’den öğrenir.                  II. Abdülhamit yönetimine karşı mücadele edebilmek için 1887'de Paris’e kaçmak zorunda kalan edip, sekiz ay sonra ülkeye dönmüştür. Sekiz ay kaldığı Paris’te Ahmet Rıza Bey’in çıkardığı Meşveret gazetesinde yazılar yazmış, Malumu İ’lam ve Namık Kemal adlı kitaplarını “Abdullah Tahir” takma adıyla bastırmıştır. Süleyman Nazif, 1892’de babasını kaybettikten sonra Diyarbakır Valiliği’nde Meclis-i Vilayet kâtipliği yaptı; 1895'te de Diyarbakır Vilayet Salnamesi’ni hazırlamıştır. Bir yandan da Diyarbakır gazetesinde başyazarlık yapan aydın, vilayet matbaasını yönetmiştir. 1896’da Diyarbakır’a Ermeni meselesini araştırmak için gelip Abdullah Paşa’nın takdirini kazanmış, daha sonra Abdullah Paşa ile Musul’a geçmiştir. Yedi ay sonra tekrar Diyarbakır’a dönen Süleyman Nazif; görevlerinden istifa ederek İstanbul’a gelir. Kalem erbabı bir ailede doğan şair ve mütefekkir, gençliğinden itibaren devrin şair ve yazarlarının yakın çevresinde bulunmuş, şiir ve nesirleriyle Servet-i Fünun, Tasvir-i Efkar başta olmak üzere devrin önemli gazete ve dergilerinde yetişmiş, birikimli bir aydındır. Hem Osmanlı'nın son perdesine hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarına şahit olan şair, yazdığı 30 eseriyle de tarihe tanıklığını apaçık göstermiştir. Bunun yanı sıra onun hayatında önemli bir yer teşkil eden olay da milli şair Mehmet Akif Ersoy’un varlığı ve onunla kurduğu yakın dostluktur. Okurlar için bu noktada Süleyman Nazif’i Mehmet Akif açısından farklı kılan bir husus ise vefatından yaklaşık üç yıl önce yani 1924 yılında yayınlamış olduğu Mehmet Akif isimli eseridir. Bu kitap Mehmet Akif’e dair yazılmış ilk kitap olma özelliğine binaen Mehmet Akif üzerine yapılan çalışmalarda ayrı bir yere sahiptir. Ayrıca yazarının Akif’in hayatını derinlemesine inceleme özelliğine sahip olmasıyla kitap hem bir portre hem de bir hatıra kitabı olma özelliğini taşımaktadır. 1898 yılından gittiği sürgünden ancak 10 yıl sonra,       II. Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle birlikte kurtulabildi. 1914'e kadar Basra, Musul, Kastamonu, Trabzon ve Bağdat valiliklerinde çalıştı, görevinden ayrıldıktan sonra İstanbul'a gelerek yazarlığa devam etti. 1918’de yakın dostu Cenap Şahabeddin ile birlikte Hadisat gazetesini çıkaran Süleyman Nazif, İstanbul’un işgalinden sonra bu gazetede sömürgeci ülkeleri ikaz ederek halkın böyle bir işgali kaldıramayacağını yazdı. Vilayat-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasına öncülük etti. 23 Ocak 1920 tarihinde Darülfünun’da Türk dostu Pierre Loti’yi anmak üzere düzenlenmiş gibi gösterilen ancak Fransız kuvvetlerini protesto niteliği taşıyan toplantıda meşhur “Pierre Loti Hitabesi” ile dinleyicileri coşturdu. İstanbul’un işgalini sert dille eleştirdiği “Kara Bir Gün” başlıklı yazısı Hadisat’ta yayımlandığında büyük yankı uyandırdı. Yazısında İstanbul’a küstah bir Napolyon çalımıyla giren Fransız komutanını ayıplıyor, cesurca tenkit ediyordu. Yazarımız, Paris’in de bir zamanlar Almanlar tarafından böyle işgal edildiğini hatırlatıyor, onları alkışlarla karşılayan azınlıkları yerden yere vuruyordu. Bu hareketleri sebebiyle İngilizler tarafından Malta Adası’na sürgün edildi. Süleyman Nazif, Malta’da yaklaşık 20 ay kadar kaldı. 1921 yılında  Çal Çoban Çal adlı eseri basıldı “Daüssıla” adlı şiiri ise şöhretini iyice artırdı. 1922’de İstanbul’a dönebildi. Malta sürgünü dönüşünde milli duygulara hitap eden yazılar yazmaya devam etti. İstanbul Muallim Mektebi’nde verdiği “Namık Kemal” adlı konferansın metnini 1922’de aynı isimle bastırdı. Aynı yıl, mektuplar ve makalelerden oluşan Tarihin Yılan Hikâyesi adlı kitabı yayımlandı. Bazı makalelerini 1922 senesinde Çalınmış Ülke adıyla kitaplaştırdı. Daha önce Yeni Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayımlanan Nâsîrîddün Şâh ve Bâbîler adlı eserini 1923’te kitaplaştırdı. Malta sürgünündeki duygularını anlatan Malta Geceleri adlı üçüncü şiir kitabını 1924’te neşretti. Cemiyet-i Akvam’daki İngiliz delegesinin Türkiye’deki Hristiyan azınlığa yapılan muamelenin tespiti için bir heyet gönderilmesini istemesi ve aynı dönemde Fas’taki istiklâl mücadelesini bastırmak için Fransız, İspanyol ve İngiliz kuvvetlerinin birleşmesi üzerine Süleyman Nazif, bu konudaki makalelerini bir araya getirdi. Bu makaleleri Hazret-i İsa’ya Açık Mektup adıyla 1924’te yayımladı. Kitap, Hristiyanları Hazret-i İsa’ya şikâyet eden bir şikâyetname idi. Süleyman Nazif’in eserleri ve yayımlanmış yılları şöyle: Gizli Figanlar (şiirler, 1908), Batarya ile Ateş (1917), Firak-ı Irak (Irak’tan ayrılış, şiirler 1918), Fuzuli (1920), Çal Çoban Çal (1922), Malta Geceleri (1924), Mehmed Âkif (1924, daha önce Servet-i Fünûn’da çıkan beş makalesinden oluşuyor), Hz. İsa’ya Açık Mektup (1924), İki Dost (Ziya Paşa ve Namık Kemal, 1925), El Cezire Mektupları (1906), Mâlum-u İlâm (1897), Victor Hugo’nun Bir Mektubu (1908), Boş Herif (1910), Süleyman Paşa (1910), İki İttifakın Tarihçesi (1912), Pierre Loti Hitabesi, Namık Kemal (1897), Tarihin Yılan Hikâyesi (Nasırüddin Şah ve Babailer hakkında, 1922), Çalınmış Ülke (1924), Külliyât-ı Ziya Paşa (1924), Fuzûlî (1926), İmâna Tasallut-Şapka Meselesi 1925), Kâfir Hakîkat (1926, Fas Mücahidi Abdülkerim’in esir düşmesi üzerine yazılmıştır), Lübnan Kasrı’nın Sahibesi(1926, Fransız romancı Pierre Benoit’ten çeviri roman), Yıkılan Müessese (1927, İttihat ve Terakki hakkında yazdıkları). Türk düşünce dünyasının değerli yazarlarından Cemil Meriç, Nazif için şunları söylemiştir: “Zavallı Nazif, tek mümini kalmayan bir dinin son peygamberi. Türk nesrine haysiyet ve asalet kazandırmak için ruhunun bütün melekelerini seferber eden o gümrah kalemden zamanımızın zavallı zekâlarına kalan tek miras üç beş nükteden ibaret. Nazif’i anlatmak... Kime ve niçin?” Fırtınalı bir ömrün yarısını da sürgüne kurban eden fakat daima özgür düşünceyi savunan bir aydın olarak kendini ifade eden Süleyman Nazif, 4 Ocak 1927’de zatürreden hayata gözlerini yumar. Ardından vefat eden yakın dostu milli şairiimiz Mehmed Âkif’in Edirnekapı Şehitliği’nde hemen yanı başına defnedilir.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.