Tanzimat Şiiri Üzerine

Tanzimat Şiiri Üzerine
  • 0
    0
    0
    0
  • 1834 yılında Tanzimat'ın ilanından sonra tohumları atılmaya başlanan Tanzimat Edebiyatı, 1860-1895 yıllarını kapsar. Batılı tarzda eserlerle ilk kez karşılaştığımız bu dönemde, "hak, adalet, özgürlük, vatan" gibi kavramlar kullanılmaya başlanmıştır. Tanzimat edebiyatında dil, halkın anlayacağı ölçüye getirilmeye çalışılsa da Tanzimat şiirinin dili bu seviyeye ulaşamamıştır. Tanzimat şairleri, Divan Edebiyatı'nın gerçekle olan ilgisizliğine ve yapmacıklığına karşı çıkıyordu. Bu yüzden yeni bir anlatım bulunması gerektiği ve dilin, konuşma diline yakınlaştırılması gerektiği söyleniyordu. Bunun sebebi olarak da özellikle Tanzimat'ın birinci dönem sanatçılarının sahip olduğu "sanat, toplum içindir" felsefesi gösterilebilir. Namık Kemal, "Lisanı Osmani'nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir" isimli makalesinde şiirin, toplumun eğitilmesinde sahip olduğu önemden söz eder. Tanzimat şiiri anlatım olarak Divan Edebiyatı'ndan ayrılsa da biçim olarak bazı benzerlikler gösterir. Aruz ölçüsü varlığını sürdürmüş ve "gazel, kaside" gibi nazım şekilleri de Divan Edebiyatı'ndaki haliyle devam etmiştir. Öte yandan şiirin konusu da kişisel konulardan sıyrılarak "hak, hukuk, adalet" gibi kavramlar etrafında oluşmuştur. Birinci dönemde kişisel konulardan sıyrılan şiir, ikinci döneme gelindiğinde tekrar eski çizgisine ulaşarak kişisel konulara dönmüştür. Tanzimat'ın birinci dönem sanatçıları olan Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa'nın üçünün de şair olması en büyük değişimin şiirde olmasını sağlamıştır. Bu değişimin temellerini ise Fransızca'dan yaptığı şiir çevirilerinde Divan Edebiyatı'na göre farklı bir tarz ve üslup görünen Şinasi attı. İkinci yenilik denilebilecek, nazım şekillerinde yapılan değişiklikler de yine Şinasi tarafından yapıldı. "Eşi yok bir güzeli sevdi beğendi gönlüm Kıskanır kendi gözümden yine kendi gönlüm Gâhi hasret iken ol sîneye sînem kavuşur Sanma gönlümde olan derd-i muhabbet savuşur" şinasi ile ilgili görsel sonucu İki döneme ayrılan Tanzimat Edebiyatında, iki farklı dönemin şiirlerinde önemli zihniyet farklılıkları görülür. Toplum için sanat anlayışıyla eserler verilen ilk dönemde yüzünü topluma çeviren şairler, sade bir dil kullanarak halkın anlamasını amaçlamaktaydı. Sanat için sanat anlayışına dönülen ikinci dönemde ise, kişisel konulara tekrar ortaya çıkmış ve dil ilk döneme nazaran ağırlaşmıştır. Aynı zamanda şiirde estetik ve ahenk, şiirin en önemli unsuru olarak görülmüştür. Öte yandan Divan Edebiyatı'nı eleştiren ve ona karşı çıkan birinci dönem şairlerinin aksine, ikinci dönem şairleri divan şiirini savunmuş ve bu doğrultuda çalışmıştır. İkinci dönem şiirinde görülen bir diğer farklılık ise denenen yeni nazım şekilleriydi. Abdülhak Hamit Tarhan, bu yeni nazım şekillerinin yaygınlaşmasını sağladı. Yenilikleri şiirinde uygulaması ile de bilinen Abdülhak Hamit Tarhan, Batı Edebiyatı'nda gördüğü ve Türk Edebiyatı'nda olmayan her şeyi şiirinde uygulamaya çalıştı. Eserlerinde sınırlama olmadan her konuyu işledi. Bunun yanında kurallara karşı oluşu, dağınık bir üslubunun olmasına yol açtı. "Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı. Şimdi buradaydı gitti elden, Gitti ebede gelip ezelden. Ben gittim o hâksâr kaldı, Bir kûşede târumâr kaldı. Bâkî o, enîs–i dilden eyvâh!  Beyrût’ta bir mezâr kaldı." abdülhak hamit tarhan ile ilgili görsel sonucu Tanzimat şiirinin özelliklerini toparlamamız gerekirse; her iki dönemde de bazı yönlerden eleştirdikleri Divan şiirine biçim yönünden bağlı kalmayı ve aruz ölçüsünü kullanmayı sürdürdüler. Zihniyet olarak ise Romantizme bağlı kaldılar. İlk dönemde kişisel konulardan sıyrılmalarına karşın ikinci dönemde yine kişisel konular yerini aldı. Aynı zamanda ilk dönemde denenen dilde sadeleşme çabalarının aksine ikinci dönemde bu dil daha da ağır hale getirilmiştir. Kaynaklar: 12

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.