Tahirle Zühre Meselesi

Tahirle Zühre Meselesi
  • 15
    0
    0
    0
  • Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte yani yürekte. Meselâ bir barikatta dövüşerek meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken meselâ denerken damarlarında bir serumu                                           ölmek ayıp olur mu? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Aşk iki kişilik değildir. Elmayı sevmek, dünyayı sevmek kadar mümkündür. Sevdasından ölen insanlar vardır ve bu asla ayıp değildir. Çünkü sevdadan ölmek, yalnızca ölmek değildir. Feda etmektir kendini, artık aşkı için kendinden başka verebileceği bir şey kalmamasıdır. Aşk bir "göze almak"tır Nazım'a göre. Ölümü bile göze almak. Bu ihtimalleri en güzel yerde birleştiren de Nazım Hikmet'in Tahirle Zühre Meselesi'dir. "Yalnızca bir aşk şiiri" indirgemesinden sıyrılıp, kendi aşk tanımını koymuş şiirine Nazım. Fedakarlığı, ölümü göze alışını ve en önemlisi de bunu önemsemeyişini koymuş. Ayrıca Tahirle Zühre Meselesi bir şiir olarak uyak düzensizliğinden dolayı serbest müstezatın çok güzel bir örneğidir. Nazım'a göre aşk; ideolojiden en uzak noktadadır. Belki de bu yüzden aşkın bireyselliğini bu kadar savunmuştur. Toplumun düşüncesinden oldukça uzak yaşanması gereken bu duygu, bazen yaşanılan kişiyi bile ilgilendirmeyebilir, ona ihtiyaç duymayabilir. Bir insan, bir insanı elbet tek başına sevebilir. Koşulsuz sevmek başlar aşkın burasında.

    "Yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?"

    Şart değil. Bu şartsızlıkla gerek kültürümüze gerekse Türk Edebiyatı'nın aşk kavramına karşı çıkmıştır. Çünkü edebiyatımızda aşık maşukundan kesin bir karşılık bekler. "Ölmek ayıp olur mu?" sorusuna bile karşılık beklememiş Nazım. "Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil!"  Kendini böyle yanıtlamış. Çünkü aşkta her sorunun cevabını yalnızca kendisinin verebileceğine inanmış, bunca büyük bir duygunun veyahut sancının bir başkasına göre yaşanmasını yanlış bulmuş (üstelik bu kişi beslenilen duyguların sahibi olsa bile).

    “Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir”

     Ne kadar sevildiğinin hiçbir zaman farkında olmayacaktır, dünya bile. Bunu insana anlatmaya çalışmak bu yüzden başlı başına bir umutsuzluktur. Tahir ile Zühre, aslında bir Türk halk hikayesidir ve hikayede buluşamayan bu aşıkları şiirinde de buluşturmamıştır Nazım. Tahir ile Zühre'nin Hikayesi Eski zamanlarda yaşayan bir padişahın ve vezirinin çocuğu olmuyormuş. Onlar da çare için yollara düşmüş, yoldaki derviş onlara elmayı ikiye bölerek vermiş ve bir oğul bir kız çocuklarının dünyaya geleceklerini, adlarını Zühre ve Tahir koymalarını ve birbiriyle evlenmeleri söylemiş. Onları ayırmaya kalkanların başlarının dertten kurtulamayacağını da eklemiş. Daha sonra çocuklar olmuş ve sarayda beraber yaşamaya başlamışlar. Fakat on yaşındaki Zühre, Tahir’e bazı hisler beslemeye başlamış ve dayanamayıp uyurken Tahir’i öpüvermiş. Tahir, kardeş olduklarını sandığı için bu olaya çok sinirlenmiş. Zühre o kadar üzülmüş ki, Allah´a kendisinin beslediği sevginin yarısını Tahir’e vermesi için dua etmiş gecelerce. Böylelikle Tahir de Zühre’ye aşık olmuş. Zühre'nin annesi kızının bir padişah ile evlenmesini istemiş ve bu aşka karşı çıkmış. 'Karadiken' denilen yardımcısıyla Tahir’in anne babasını öldürmüş ve Tahir de yollara düşmek zorunda kalmış. Tahir, Zühre ile birkaç defa yan yana gelse de annesi sürekli ayırmış. Gizli gizli buluşmaya çalışmaları sonuçsuz kalmış ve Padişah bunu öğrenmiş. Öğrenir öğrenmez de Tahir'i Mardin Kalesi'nde zindana hapsetmiş. Tahir yedi yıl zindanda kaldıktan sonra kurtulup memleketine dönmüş. Bu arada Zühre başkası ile evlendirilecek olmuş. Zühre’nin evlendirileceğini öğrenen Tahir, bir aşık kıyafetiyle padişahın sarayındaki düğüne gitmiş ve burada Zühre ile görüşmüş, kaçmak için karar vermişler. Karadiken, Tahir ile Zühre’nin kaçağını öğrenmiş ve padişaha haber vermiş. Tahir ile Zühre kaçarken saray muhafızları tarafından yakalanmış. Padişah, bu duruma o kadar sinirlenmiş ki Tahir’in lime lime doğratmış. Bunu duyan Zühre de çılgına dönmüş, babasına ve annesine beddua ederek parçalanmış halde olan Tahir’in üstüne kapanıp; Hey tatarlar tatarlar, Birbirine ok atarlar, Çarşıda et tükenmiş, Tahir etin satarlar. diye ağlayarak Tahir’in yanında oracıkta ölüvermiş. Bu olaydan sonra Zühre’nin bedduası ile babası ve annesi de yanarak ölmüş. Zühre’ye âşık olan ve bunca kötülüğü bunun için yapan Karadiken de kendisini öldürmüş. Tahir ile Zühre’yi yan yana mezarlara koymuşlar. Baş uçlarına da Karadiken adlı köle gömülmüş. Zühre’nin mezarının üstünde bir beyaz gül, Tahir’in mezarının üzerinde ise bir kırmızı gül açmış. Karadiken’in mezarında ise kara bir diken çalısı bitmiş. Bu çalı da güllerin kavuşmasını engellemiş. Burayı ziyaret eden her aşık çalıyı kesmiş ama o hep yeniden çıkmış. Tahir ile Zühre öldüklerinde bile kavuşamayan iki talihsiz aşık olarak bilinir. Kaynak: 1, 2, 3  

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.