Sanatın İçinden Bir Animasyon: Le Tableau

Sanatın İçinden Bir Animasyon: Le Tableau
  • 1
    0
    0
    0
  • Le Tableau, animatör Jean-François Laguionie'in ülkemizde "Mutluluğa Boya Beni" adıyla gösterime giren, 2011 yapımı bir fantastik/animasyon filmi. Karakterleri, henüz tamamlanmamış bir tablonun çizimlerinden oluşan ve mekansal olarak yine bu tabloların içinde geçen film, ilginç hikayesiyle türü içerisinde son yılların en dikkat çeken yapımları arasında yerini alıyor. Sanatsallığıyla çok güçlü bir görsellik barındıran Le Tableau, bunun yanı sıra öğreticiliği ile de bir animasyondan daha fazlası olduğunu gösteriyor. Ressamın çizimini tamamen bitirmiş olduğu Tastamamlar, ufak tefek eksiklikleri kalmış Yarımlar ve sadece taslak halindeki Eskizler'in bulunduğu bu dünya, tıpkı günümüz toplumlarında olduğu gibi içerisinde çok açık şekilde kişisel egonun ve aidiyet duygusunun bir parçası olan sınıfsal tabakalaşmayı barındırır. Sarayda yaşayan ve daha çok aristokrat kesimi andıran Tastamamlar, kendilerini diğer iki sınıftan üstün görmektedir ve ressamın bir daha geri dönmeyeceğini düşündükleri için Yarımlar ve Eskizler'den kurtulup kendi egemenliklerini ilan etmeye karar verirler. Bu duruma Tastamamlar'dan sadece Ramon, kendisi bir Yarım olan Claire ile sevgili olduğu için karşı çıkar. Toplumun kabul etmediği bu yasak aşk, beraberinde bir takım olayları getirir. En sonunda da bir Yarım (Claire'in arkadaşı Lola), bir Tastamam (Ramon) ve bir Eskiz (Plume), kendilerini, ressamı aradıkları ve daha sonra aralarına bir savaş tablosundan kaçan Magenta'nın da katılacağı, macera dolu bir yolcuğun içinde bulurlar. Kimsenin girmediği ve sonrasında ölüm olduğuna inanılan yasak ormandan geçen Lola, Ramon ve Plume bilinmeyenin ötesine ilk adımlarını atarak tablolarının dışına çıkarlar. Bu sırada yanlışlıkla başka bir tablonun içine giren Lola, buradakilerin kendilerini çizen bir ressamın tablosunun içinde yaşadıklarından tamamen habersiz olduklarını fark eder. Bu durum, tam olarak Platon'un var olan ile var olanın durumunu bilme arasında farkı gösteren öğretisine paraleldir. Algıladığımız dış dünyanın, gerçek olan idealar dünyasının bir taklidi ya da kusurlu bir kopyası olduğunu savunan Platon ve onun bu konuda daha geniş çerçeveler çizen İdealar Kuramı, filmde kendini sürekli yineleyen bir sorgulamadır. Kahramanların, dışarıda ressamın diğer tablolarıyla tanışmaları ve burada taraflar arasında geçen diyaloglarda da Hegel'in sanatla ilgili olarak maddeye tamamen hakim olan, maddeye sokulan ve maddeyi kendine benzeten şeyin sanatçının ruhu olduğu görüşü desteklenir. En sonda ise yönetmen bize, asıl görülmesi gereken büyük tabloyu gösterir ve bizi onun neresinde yer aldığımızı düşündürmeye iten bir mesaj verir. Birbirlerinden her anlamda farklı olan bu dört karakterin ressamlarına, yani kendilerini yaratan kişiye ulaşmak amacıyla çıktıkları bu yolculuk, aynı zamanda insanlık tarihinin yüzyıllardır süregelen varoluş ve hakikat arayışını hatırlatır. Yolculukları boyunca karakterlerin, ressamla ilgili zihinlerinde yer edinmiş soruları, karşılaştıkları tüm kişi ve durumlar, gerek düşünsel gerek maddesel olarak kendi dünyamızda çıktığımız arayışlarla eşleştirilebilir. Film, sonlara doğru kendi içindeki toplumsal çatışmaya geri döner. Bu konunun çözümlenmesinde yönetmenin tercihi, bana biraz seyircinin olayı yorumlamadaki bakış açısına bırakılmış gibi geldiği için daha yapıcı düşünme taraftarıyım. Karakterlerin topluma kazanımı soylulara benzeyerek değil, kendilerini kendileri var ederek ve eski zihniyeti de değiştirerek gerçekleştiği için komple özgürlükçü, belirli kalıpların olmadığı bir dönüşümü yansıtır. Renklerin sınıflar arasında yarattığı kutuplaşmayı yine renkler yok eder. Kaynak: 1

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.