Salon İKSV Direktörü Deniz Kuzuoğlu ile Keyifli Bir Söyleşi

Salon İKSV Direktörü Deniz Kuzuoğlu ile Keyifli Bir Söyleşi
  • 0
    0
    0
    0
  • Salon İKSV, İstanbul’daki müzik açlığını, hasret kaldığımız keşfetme duygusunu yeşerten ve her geçen gün kendini daha da üste taşıyan bir mekân. Sezona bomba gibi bir programla giriş yapan Salon’un direktörü Deniz Kuzuoğlu ile buluştuk ve müzik üzerine biraz sohbet ettik. Deniz Kuzuoğlu, Hacettepe Üniversitesi’nde okuduğu ve üniversitenin radyosunda da çalıştığı dönemde Doğan Grubu'nda staja başladı. Pozitif tarafından gerçekleştirilen Rock'n Coke'a prodüksiyon asistanı olarak giren Kuzuoğlu, bu ekiple birlikte Mono, One Love gibi festivallerde çalıştı. One Love ve Rock'n Coke'da ana sahne koordinasyonlarını yaptığı dönemde Booking departmanına asistanlık başvurusunda bulundu ve başvurusu kabul edildi. Orada asistanlığa başladı. 2012 sonuna kadar Pozitif ve Babylon İstanbul'un bünyesinde çalıştı. 2013 yılında Salon İKSV ekibine dahil oldu ve bugün görevine Salon İKSV Direktörü olarak devam etmekte. Ayrıca röportajın sonuna Deniz Kuzuoğlu'nun, Wannart okurlarına özel olarak hazırladığı, 12 şarkılık Spotify listesini ekledik. Keyifli dinlemeler! [caption id="attachment_99240" align="aligncenter" width="4000"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 1- Salon İKSV ile ilk kez tanışacak okurlarımız için, Salon’u ve onun çalışma prensibini özetler misiniz? Ben 2013 yılında Salon İKSV ekibine katıldım. 16 Ocak 2010’da kapılarını açan Salon İKSV’nin hikâyesi ise İKSV’nin 2009 Aralık ayında, Nejat Eczacıbaşı Binası’na taşınmasıyla başlıyor. Vakıf buraya taşınırken kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapabilmek, güncel müzik etkinliklerine bir alan açabilmek, genç izleyicilere yıl boyu düzenleyeceği etkinliklerle daha yakından ulaşabilmek için kendi performans mekânını açmayı hedefliyordu. Salon fikrinin temelleri böylece atılmış oldu. Başlangıç noktası, güncel müziğin en iyilerine yer vermek ve aynı zamanda performans sanatlarına da yer açmak. Bu yüzden mekân; tiyatro, söyleşiler, konuşmalar, film gösterimleri vs. yapılabilecek şekilde de kurgulanmış. Salon, Bengi Ünsal’ın direktörlüğünde yola başladı. Bengi şimdi Londra’da Southbank Centre’da "Kıdemli Güncel Müzik Yöneticisi" olarak görev yapıyor. Ben de 2013 yılında, Bengi ve daha önce benimle eş direktörlük yapmış olan Egemen Eti ve diğer ekip arkadaşlarına katıldım. Şimdi de dokuzuncu sezonumuzla yola devam ediyoruz. [caption id="attachment_99265" align="aligncenter" width="2788"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 2- Biz bu işin mutfağına inmek istiyoruz. Yapmış olduğunuz geniş saha araştırmalarında veya gittiğiniz festivallerde, seçilen gruplar ya da kişiler nasıl bir süzgeçten geçerek seçiliyor? Aslında bizim seçtiğimiz isimler büyük festivallere gidip seçilen gruplar değil. Biz daha çok “Showcase” dediğimiz, sektöre yönelik festivallere gidiyoruz. Bunlar tüm Avrupa müzik piyasasının buluştuğu, aynı anda 100-150 yeni sanatçının konser verdiği etkinlikler. Bir şehirde bütün mekânlara yayılıyorlar. Tabii ki hepsini izlemek mümkün olmuyor ama önceden programımı yaparak gidiyorum. Böylelikle neyi izleyeceğimi, neyi göreceğimi biliyorum. Çünkü bir grubu canlı performansı ile görmek çok önemli, 40-50 grup izledikten sonra da seçenekler netleşmeye başlıyor. Benim, özellikle her sene gittiğim festivaller; Hollanda’daki Eurosonic ve Brighton’daki Grate Escape festivalleri. Ama sadece festivaller değil. Bu işin mutfağında, yani seçim tarafındaysanız, daimi olarak; Sabah kalktığınız andan, gece yatana kadar takiptesiniz. Mesela benim diğer insanlarla sosyal medya alışkanlıklarım çok farklı. Benim takip ettiklerim; müzik blogları, plakçıların Instagram hesapları, yurt dışındaki sevdiğim mekânlar. Bunların çoğunu gördüğümde ekran görüntüsü alırım. Her gün mutlaka yeni isimler dinliyorum, neler çıkmış onlara bakıyorum. Bu esnada da bir liste tutuyorum ve bunu sürekli güncelliyorum. Bu liste, bir sene önce düşündüğümüz grup tekrardan yeni albümüyle turneye çıkacaksa ve onları yakalamak istiyorsak, hep elimizin altında olmalı. Müzik türü olarak keskin ayrımlarımız yok, eklektik bir seçimimiz var. Neo klasik, hip hop, psychedelic rock'a kadar hepsi oluyor. Dediğim gibi aslında mantığımız türünün en iyi örneklerini getirmek. Hem seyircilerden, hem de eleştirmenlerden iyi tepkiler almış gruplar. Aslında bütün bunlarla da yetinmeyip bir de seyirciye soruyoruz. “Peçeteye İstek” de buradan çıktı. Sanatçı seçimi yaparken hali hazırda buraya gelen insanlara sormaktan daha doğal bir durum olamaz diye düşündük. Mesela bu sezon iki gece üst üste Salon’da ağırladığımız WarhausPeçeteye İstek'e en çok gelen isimdi. Tüm bu seçimlerden de sonra, listemiz ortaya çıkınca yazışma aşamasına geçiliyor. Grupların kendileriyle değil bağlı oldukları ajanslarla, istediğimiz gruplar için yazışmaya başlıyoruz: Grubun Avrupa turnesinde olup olmaması da önemli bir ayrıntı. Çünkü Amerika’dan ya da Avusturalya’dan direkt grup getirmek mümkün değil. Turnelerinde İstanbul için yer var mı onu soruyoruz. Teknik istekleri, Salon’un onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olup olmadığı gibi filtrelerimiz var. Zaten festivallere gitmeden önce de bu filtreler kafamızdan geçiyor. Kendi süzgecimizin dışında kendi kendine elenme durumu da olabiliyor. Turnesi olmuyor, turnede yeri kalmıyor ya da çok küçük bir turne oluyor. Sezon için başladığım 500’den fazla isim en sonunda elenerek; bütçe teklifi, konfirmasyon derken 50-60’a kadar iniyor. [caption id="attachment_99262" align="aligncenter" width="3000"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 3- Salon, 8 yılı aşkın bir süredir hayatımızda. Hep söylendiği gibi, güzel şeylerin başlangıcındaki o zorlu süreç Salon’a da yansıdı mı? Oluşumun katlanarak büyüyen bu başarısının, sağlamış olduğu samimi havanın bir bedeli oldu mu? Ben o süreçte Salon’u takip eden, konserlere gelen birisiydim. Bir mekânı kurmak hem maddi hem de manevi olarak zor. Çünkü büyük bir yatırımdan bahsediyoruz. İKSV gibi bir kurum olmasa, böyle bir yatırımın yapılması kolay değil. Çalışansanız gecenizi gündüzünüzü burada geçiriyorsunuz. Herkes ailesinden, eşinden, sevgilisinden daha çok çalışma arkadaşlarını görüyor. Yani, aile gibiyiz abartısından çıkarak gerçek bir aile oluyorsun. Burada aileye uyum sağlamak önemli. Bu iş sevilmeden yapılamayacağı için kimse bunu fedakârlık ya da sancı olarak görmüyor, bunu istediği ve sevdiği için yapıyor. Ben açıldıktan 3 sene sonra geldim; ama Salon, İKSV gibi köprü bir kurumun kolu olduğu için sancı sürecinin bir sürü mekândan daha az yaşandığını tahmin ediyorum. Çünkü hali hazırda bu işlerin nasıl yapıldığını bilen bir ekip var. Seyirciye ve sanatçıya ulaşmamız İKSV referansına sahip olduğumuz için daha kolay. Tabii bu başarıdan bahsederken Salon’a destek olan sponsorları unutmamak gerek. Sponsorlarımızın da bizdeki yeri çok değerli. Örneğin; Eylül Ayı itibarıyla Anadolu Efes ile Birlikte Güzel markası altında başlattığımız işbirliğimiz sayesinde birçok yeni sesi ve projeyi sahnemizde konuk edeceğiz. Aynı şekilde, Garanti Caz Yeşili konserlerine de ev sahipliği yaparak büyük ve güçlü kurumların desteğini arkamıza alıyoruz. [caption id="attachment_99243" align="aligncenter" width="4000"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 4- İKSV’nin diğer etkinlik kolları ile Salon nasıl ortak noktada buluşuyor? Ofislerimiz binanın üst katında, aslında tüm İKSV çalışanları her gün Salon’un önünden geçiyorlar. Kurum içi eğitimlerden, çeşitli konuşma ve söyleşilere kadar birçok etkinlik Salon’da gerçekleştiriliyor. Buradan doğan bir organik bağımız var zaten. İKSV’nin düzenlediği İstanbul Caz Festivali en azından bir iki konser için, İKSV İstanbul Tiyatro Festivali de aynı şekilde programında mutlaka Salon’u kullanır. Özellikle İKSV İstanbul Film Festivali’yle, o sene programda müzikle ilgili bir film ya da belgesel varsa onun üzerinden bir proje çıkartabiliyoruz. Mesela öyle bir "The Beatles" partisi yapmıştık. Ortak noktamız zaten çok ama Salon programı ile kesişim kümelerini bulduğumuzda daha güzel işbirlikleri yapıyoruz. [caption id="attachment_99266" align="aligncenter" width="4000"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 5- Meslek endüstrisinin popüler kültüre olan bağımlılığını ve hızlı tüketimini düşünecek olursak; Salon, duyulmamış sesleri alternatif müzik dinleyen kesim ile buluşturarak yeni bir kapı araladı. Bunun çıkış noktası neye dayanmakta? Salon’un çıkış noktası tam olarak bu: Keşif. Popüler kültüre hizmet edecek bir mekân mantığıyla yola çıkmıyor Salon, tam tersine İstanbul’a daha önce gelmemiş ya da yer vermenin cesaret isteyeceği isimleri getirebilmek için kuruluyor. Bu yerli isimler için de geçerli, yeni ve genç isimlere yer vermeye özen gösteriyoruz. Hali hazırda 3-4 konseri olan, kendini ispat etmiş, büyümüş isimler var. Onlar seyirciye ulaşabileceği mekânlara sahip, bizim asıl amacımız ulaşamayanlara daha çok yer vermek. "Popüler kültür kötüdür" tabii ki demiyoruz ama biz bu kültürün kıyıda köşede kalan isimlerini seyirci ile buluşturuyoruz. Ve bu keşif döneminde çok önemli oluyor. O gruplar, bir sene sonra öyle bir yere geliyor ki, bir bakıyorsun en az üç bin kişiye konser veriyor. Mesela King Gizzard and The Lizard Wizardın Gezgin Salon biletleri 24 saatte tükendi ve dünyadaki büyüyüşü ile Türkiye’deki büyüyüşü aynı zamana denk geldi. Şu anda Türkiye’de de, yurt dışında da beş bin kişiye çalıyorlar. Mesela Altın Gün’ü biz programımıza ekledik, biletlerin satışa çıktığı gün Alicia Keys Instagram hesabında Altın Gün’ün "Halkalı Şeker" şarkısını çalarken bir video paylaştı ve insanlar bunu çılgınlar gibi merak ettiler ve hikâye böyle yayılmış oldu. Grupları ya da müzisyenleri büyüdükten sonra festivallerde görmek başka bir deneyim ama bizim için “ben elimi uzatacağım mesafede izledim” deneyimini yaşatmak önemli. [caption id="attachment_99263" align="aligncenter" width="1474"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 6- Şehir hayatının yoğunluğu ve koşturmacası içinde insanlara mola verebilecekleri bir alan yarattınız. İlerde farklı disiplinleri (performans sanatı gibi) müzik ile buluşturacağınız proje planlarınız var mı? Böyle çalışmalar gelirse tabii ki sıcak bakarız ya da bir gün diğer festivallerle ortak çalışmalar çıktığında onlara sahnede yer veririz. Her mekânın yapısal olarak yapabileceği ve yapamayacağı işler var. Salon’un yapısı ince, uzun bir dikdörtgen olduğu için farklı işleri sürekli yapabilmek mümkün değil. Salon olarak sahnemizde farklı sanat disiplinlerine yer vermeyi her zaman önemsiyoruz, geçmiş yıllarda benzer projelere ev sahipliği yaptık. Dot Tiyatrosu’yla ortak yapımcı olduğumuz, Bülent Erkmen’in yazıp, yönettiği ve de sahnelediği İki Kişilik Bir Oyun buna en iyi örneklerden.  7- Salon’un sorumluluğunu almak kolay bir iş olmasa gerek. Böyle bir işin başındaki kişi olmanın artıları ve eksileri neler? Ben kendimi çok şanslı hissediyorum. Sevdiğim işi yapıyorum ve şu an kariyerimde istediğim noktadayım. Neredeyse 10 senelik bir kariyerim var ve 10 senenin sonunda Salon İKSV’nin direktörü olmak muazzam bir duygu. İKSV bünyesindeki bir mekânın direktörü olarak yurt dışında size gösterilen ilgiyi yaşamak inanılmaz bir his. Bir kere çalıştığımız bir ismin, sonra başka bir sanatçı için bize gelmesi ve “Bununla da çalışmak ister misiniz?” diye sorması da tarif edilemez. Yani illa biz sanatçıya gitmiyoruz, yurt dışından da bize geliyorlar. Dediğim gibi İKSV’de çalışmayı çok seviyorum. Bulunduğum pozisyonun artıları inanılmaz; bana çok fazla bilgi ve olanak sağlıyor. Ve ne zaman bir konuyla ilgili eğitim almak, kendimi geliştirmek istersem, hep destek buluyorum, böyle güzel yanları da var. Böyle bir sorumluluğu almak hakikaten kolay değil, hayatınızı bu işe adıyorsunuz. İnsanların nefes almaya, arkadaşlarıyla vakit geçirmeye, kafasını boşaltmaya geldiği bir yerde çalıştığınız için aslında hayatınızı gece gündüz bir mekâna adıyorsunuz. Ben eve sadece yatmadan yatmaya gidiyorum mesela. Bu bir tercih meselesi, benim tercihim bu yöndeydi. Herkes yapabilir mi, orası bir soru işareti. 8 ay boyunca bir sosyal hayatınız yok ama dediğim gibi benim için hiç sıkıntı değil. Bir de komik bir detay var; Bizim bu sektörde çalışan insanların konser izleme ya da bir oyun izleme alışkanlıkları genel seyirciye göre çok farklı. Yurt dışında bir konsere gittiğimiz zaman buradaki ışık sistemi neymiş, orada ne olmuş, bariyerler nereden geçiyor, sponsorları kim gibi sorularla konser izliyoruz. [caption id="attachment_99245" align="aligncenter" width="4000"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 8- Salon’un insanları müzikle buluşturmanın dışındaki herhangi bir amacından, değiştirmek istediği yerleşik bir anlayışın olup olmadığından söz edebilir miyiz? Her mekânın, her kuruluşun bir çıkış noktası, bir amacı vardır. Salon İKSV’nin amacı, yeri, misyonu-vizyonu belli. Değiştirmek istediğimiz bir şey yok ama geliştirmek istediğimiz noktalar her zaman var. Salon bizim için çok özel, 8 ay oradayız ama bazen, bir grup büyüdükten sonra ve özellikle onu biz büyütmüşsek dışarıda da farklı bir iş yapmak istiyoruz. Mesela Gezgin Salon projesi böyle bir fikirle oluştu. Son 2 senedir böyle bir projemiz var ve biz bunu belli bir noktada, belli bir zamanda en azından 2 günlük bir festivale dönüştürmeyi istiyoruz. Belki ilerleyen zamanlarda desteklerle, katkılarla küçük bir şehir festivaline dönüştürebiliriz. Şimdi amacımız bunu senede birden, birkaç defaya çıkartmak. Salon evimiz, ama orada kapasite nedeniyle yapılabilecekler belli. Bu nedenle Gezgin Salon’u daha ulaşılabilir kılmak istiyoruz. Ne olursa olsun kapasite kısıtlı ve son iki sezondur konserlerimizin çoğu kapıya gelmeden sold out oluyor. İzleyiciler de niye daha büyük bir yere taşımıyorsunuz diye soruyor. Ama dediğim gibi bir işte çalışırken onu monotonluğa asla düşürmemek lazım, her zaman geliştirmek gerekli. 9- Türkiye müzik piyasası hakkında neler düşünüyorsunuz? Yakın takibe aldığınız alternatif sesler var mı? Türkiye’de müzik yapmak, müzisyenler tarafından baktığımda kolay değil. Çünkü yalnızca müzik yaparak para kazanmak zor. Birçoğu ile zaten beraber çalıştıktan sonra ilişkimiz arkadaşlığa dönüyor. Konser verebilecek alanları çok fazla yok, 17 milyon kişinin yaşadığı bir şehirdeki konser mekânlarının sayısını düşündüğünüzde aslında oldukça yetersiz. Olanlar da genelde aynı isimlere yer veriyor, yeni alternatif sesler kendilerine alan bulamıyorlar. O yüzden bizim bu noktada yapabileceğimiz, onlara sürekli bir alan açabilmek. Daimi olması için çalışsak da bizim de 8 aylık bir programda yer verebilme sayımız kısıtlı. Ama mümkün olduğunca yeni ve alternatif seslere yer veriyoruz. Avrupa’da çıksa bütün eleştirmenlerin, seyircilerin konuşacağı gruplar çıktı bu ülkeden, çıkmaya da devam ediyor. Hatta zorluklardan çıktıkları için daha çok takdir etmek lazım. Mesela Jakuzi bunun çok güzel bir örneği. Avrupa'da konserleri oluyor zaman zaman; Islandman Montreaux Jazz Festivali’nde ödül aldı, mesela Gevende'yi biz çok severiz. Gevende de bizi çok sever, sürekli yer vermeye çalışırız. Gaye Su Akyol, Bubi Tuzak hem birlikte hem ayrı ayrı çok güzel projeler. Gaye'de şu an dünyayı geziyor mesela. Tuğçe Şenoğul’un albüm lansmanı bizde oldu. Ağaçkakan albüm ve performans olarak geçen sene en beğendiğimiz işlerdendi. Yeni isim yok mu sorusundan bir üretim aşamasına geldik. Bunda tabii ki dijital dünyanın da büyük bir katkısı var. Bir plak şirketine mecbur değiller. Artık herkes kendi plağını bastırabiliyor, klip çekebiliyor. Buna destek veren insanlar da var, çoğu da sevdiğimiz arkadaşlarımız. Mesela Jakuzi ile menajer olarak çalışan Ulaş Şalgam aynı zamanda Shalgam Records’u kurdu, plak basıyor. Tantana Records, Ringo Jets, Cosmic Wings gibi bağımsız ekipler var, iyi bir üretim var. Ama üretim varsa seyirci de olması gerekiyor. Yabancı konserle gösterilen ilginin yerli konserlere de gösterilmesi gerekiyor. Özellikle yerli konserlerde alacağınız 30 TL’lik bir bileti gruba destek olarak düşünmek lazım. [caption id="attachment_99249" align="aligncenter" width="3440"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 10- Eserlerine yansıttığı düşünceler, toplumun belli bir kesimi için tehdit unsuru oluşturan sanatçıların arkasında durmaktan şüphe duyar mısınız? Tehdit unsuru çok genel bir kavram. Herkesin sanat eserleriyle kurduğu ilişki farklıdır. Ona bakarak edindiği algı kişiye göre değişir. Sanat, diyalog kurmaya ve tartışmaya yol açmalı ki her şey daha iyi ve daha güzele gitsin. Biz, sanatın daha iyi daha güzel bir noktaya gitmesine destek olan her projeye ve etkinliğe sahnemizde yer veriyoruz. Aslında bu İKSV’nin genel politikası. Çünkü insanların tehdit olarak algılayabileceği durumlar, olaylar çok farklı. Ama gündeme gelmesi, tartışma ortamı yaratması bile bir gelişmedir. Sonuçta her şeyin tartışma ve diyalogla çözülmesi gerekir, kavgayla değil. Kültür sanat bu yüzden var. 11- Benzer platformlardan farklı olarak, Salon’un dinleyicilerine sunduğu deneyiminden bahsedebilir misiniz? Aslında bir keşif sahnesi. Bizim isteğimiz her zaman yeni ve ufuk açıcı isimleri getirmek, coğrafya ya da müzik türü ayırt etmeksizin insanları yeni isimlerle tanıştırmak. Bu arada bunu yaparken bu isimleri görmek isteyen var mı diye genel bir araştırmamız da var. 200-300 kişi bile olsa buraya gelip dinleyecekse bu bizim için en büyük mutluluk. Dediğim gibi bir keşif sahnesi ve “Salon İKSV getiriyorsa iyidir.” dendiğini duymak çok güzel. Burası samimi bir ortam sunuyor, gelen herkesin her zaman iyi bir hisle ayrılmasını istiyoruz. Bunun için de elimizden geleni yapıyoruz. Salon’da en sevdiğim unsurlardan bir tanesi samimiyet; Gelen sanatçı mutlaka ya Salon’un arkasında ya da fuayede seyircilerle buluşur, sohbet eder ve fotoğraf çektirir. Oranın samimi kalması içinde elimizden geleni yapıyoruz. Biraz da garaj kültürü gibi, Salon’da sanatçıya çok yakınsın; sanatçının da performansı ona göre çok değişiyor, daha samimi bir hale geliyor. Sonraki deneyimini de etkiliyor. Dinleyicilerin kapıdan girdikleri andan, çıkana kadar iyi hissetmelerini istiyoruz. Ve aslında herkes sanatçıyı en önden izliyor. Mesela sürekli gelen seyircilerimizin konserleri izledikleri noktalar bellidir. Geldikleri anda en ön boşsa bile balkon tarafına çıkıp sol ya da sağ köşeye konuşlanıp, orada oturup ayaklarını sallandırarak izleyen bir kitle de var. Oradan ayakları görmeyi çok seviyorum ben. Seyircinin kendini mekâna ait hissetmesi çok güzel. [caption id="attachment_99246" align="aligncenter" width="4000"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 12- Yakın zamanlarda gerçekleşmiş etkinliklerden sizi en çok etkileyen hangisi oldu? Bu sene için çok net bir cevabım var: Nick Cave & The Bad Seeds konseri. Bu arada Nick Cave & The Bad Seeds’i bu turnede 4. izleyişim oldu ve İstanbul konseri benim için çok özeldi. Şöyle söyleyeyim, festival gibi kalabalık bir alan yerine tek bir konser olarak izlemek yanında söylüyormuş gibi hissettiriyor. BadBadNotGood da benim için önemli bir konserdi, Türkiye’deki ilk konserini de İKSV İstanbul Caz Festivali’nde vermesi çok özeldi. Salon ekibi olarak şöyle bir sıkıntımız var: Yılın 8 ayı mekânda çalıştığımız için daha çok yaz aylarındaki etkinliklere katılabiliyoruz. İstanbul Film Festivali’nde tahminen bir iki film, biraz zorlayarak hafta sonuna koyup 4-5 film anca görebiliyorum. Ama öğrenciyken ya da gece çalışmıyorken en az 10-15 filme giderdim. Öğrenci olsam gündüz seanslarından çıkmazdım muhtemelen. [caption id="attachment_99268" align="aligncenter" width="1183"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 13- Gezgin Salon fikriyle daha geniş bir kitleye ulaştınız. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? İlk Gezgin Salon 2017’de oldu. Biz daha önce Gezgin Salon olarak değil ama tekli konser olarak Ane Brun konseri yapmıştık. Oturmalı düzende bin kapasiteli bir işti. 3-4-5 gece yapsanız da dolduruyor, madem büyük bir kitlesi var ve onu ilk biz buraya getirdik, bu sanatçıyı büyüttük tamam o zaman onu büyük bir yere de biz taşıyalım fikriyle çıktık yola. Sonra da bunu artık kendi ismimizle yapalım dedik. Bunu tek günlük bir etkinliğe dönüştürelim, tek bir isim çıkmasın müzik gün boyu sürsün dedik. Yine kiminle başlasak diye düşünürken bizim için çok önemli bir isim olan Olafur Arnalds geldi aklımıza, onunla başladık. Mesela Kiasmos’un Avrupa turnesindeki ilk beş konserinden biri Salon İKSV’de oldu. Bizde “E hadi o zaman dışarı çıkalım.” dedik. Beykoz Kundura’ya gittik, ilk İstanbul Caz Festivali kullanmıştı burayı. Orada da içeride canlı performanslar dışarıda da DJ setlerine yer verdik. Ve bir anda 6 ismin sahne aldığı bir etkinliğe dönüştü ve çok güzel geri dönüşler aldık. Devamını getirelim dedik, bu da kendi kendine King Gizzard and The Lizard Wizard’la oluştu. Çünkü Salon’daki konserleri için biletler satışa çıktıktan sonra ilk 3 gün içinde, aylar öncesinden bitti. İnsanlardan da çok fazla “Niye büyük bir yere taşımıyorsunuz?” diye yorum geldi, hatta konserin daha büyük kapasiteli bir yerde yapılması için change.org’da bir kampanya bile başlatıldı. Gruba bu fikirle gittik, onlar da yaz büyük açık hava turnesindeydi ve hadi öyle yapalım denilerek bu işe giriştik. Ön grup olarak da, daha önce Türkiye’ye gelmemiş isimlerden; Wolf Alice’i getirdik. Onlar da ilk konserini Gezgin Salon’da verdi. Amy and The Sniffers, King Gizzard and The Lizard Wizard ile beraber geziyordu zaten onlar da açılış grubu oldular. Salon’un programı festival programı gibidir kendi küçük günlük etkinliklerimizden belki 1-2 günlük festivale dönüştürebilsek ne güzel olur diye düşünüyoruz. Ama bunlar henüz proje aşamasında. Ancak Gezgin Salon’u yılda birden birkaç defa düzenlediğimiz bir etkinlik formatına sokmak istiyoruz. [caption id="attachment_99258" align="aligncenter" width="3771"] Deniz Kuzuoğlu, 2018[/caption] 14- Salon İKSV denildiğinde dinleyicinin aklında canlanmasını istediğiniz şey nedir? Bugün itibariyle buna ne kadar yaklaştığınızı düşünüyorsunuz? Samimiyet ve keşif. Bence bunun büyük bir kısmını başardık. İnsanların programımıza “Ne varmış?” diye bakmasını isteyerek başlamıştık. Bildiği isme gelmekle başlayıp sonra “Salon İKSV’nin programına bir göz atayım, mutlaka iyi bir şey vardır. Konsere gidemesem bile en azından onu evimde dinleyeyim.” merakını yaratmak istiyoruz. Bu fikri epey bir yaygınlaştırdık ama Salon’u duymasını istediğimiz seyirci sayısı her zaman çok daha fazlası. 15-16 yaşından Salon’u duysun ve büyüyüp Salon’a gideyim heyecanı yaşasın. Samimi bir his versin, bunun da her zaman seyircide oluştuğunu hissediyoruz. Ama her şeyin muazzam olduğu bir dünya yok. Her zaman daha iyisine, daha yenisine sahip olmak istiyoruz ve bütün sene bunun için çalışıyoruz. 15- Geçmişte veya şimdi, programınızda yer almasını istediğiniz ama gerekli fırsatı yakalayamadığınız gruplar ya da müzisyenler var mı? Bazı grupları senelerce takip ettiğimiz ve sonunda getirdiğimiz oluyor. Ancak bazı grupların daha ufakken turne programları uymadığı için ya da başka sebeplerden gelemediği zamanlar oldu. Sonra o gruplar o kadar büyüyorlar ki, hem seyirci potansiyeli hem de bütçesi artınca onları Salon’a getirmek mümkün olmuyor. Senelerce uğraşıp getirdiğimiz de var. Belki birkaç senedir uğraştığım bir isim Nisan ya da Mayıs’a konfirme olabilecek. Gezgin Salon fikrinin çıkış noktaları arasında bu da var. İlla Salon’da büyümüş bir isim değil, Türkiye’ye gelmemiş ama büyük bir ismi de getirmek istiyoruz, böyle isimlerimiz var. Deniz Kuzuoğlu'nun Seçtikleri: https://open.spotify.com/user/listenary/playlist/7qBHQ0b1ebDJDgTvharwCR?si=IGv_Xzx1Rp-T4NXsPHAgbA Bu keyifli söyleşi ve müzik listesi için Deniz Kuzuoğlu'na teşekkür ederiz.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.