Grup ilk başlarda Regent Street Politechnic’te mimarlık okuyan Rick Wright, Roger Waters ve Nick Mason isimli 3 öğrenci tarafından “Sigma 6” ismiyle kurulur. Ekibin hiçbir gelişme kaydedemediği sırada Waters’ın çocukluk arkadaşı Syd Barrett resim bölümünde okumak için Londra’ya gelir. Syd, “Sigma 6”e katılır ve grubun ismini “The Pink Floyd Sound” olarak değiştirip kısa sürede grubun öncüsü olur. Barret kayıtlara katılması için Cambridge’ten eski bir müzisyen arkadaşı olan gitarist ve yazar David Gilmour’u da davet eder. Grubun 1967 yılında çıkardığı 11 şarkılık ilk albümü ”The Piper At The Gates Of Dawn”un yalnızca bir şarkısı Barret’a ait değildir.

Ancak bir süre sonra Syd çok fazla ilaç kullanmaya ve sahneye çıkmak istememeye başlamıştı, durumun ciddiyeti gözler önündeydi. Pink Floyd sadece Syd’i değil aynı zamanda ilham perisini de kaybediyordu. Syd, grubun tanınmasında büyük etken olan “See Emily Play” gibi özgün besteleri ve hit olmuş singleları yapan isimdi.

1968 yılına gelindiğinde Syd Barrett yerini David Gilmour’a bırakacak, dizginleri eline alan kişi Waters olacaktı. Richard Wright ve David Gilmour besteleri yaparken Roger Waters da sözleri yazdı. Roger Waters’ın sözleri ‘biz ve onlar’ olarak ikiye ayrılmış bir dünyaya sataşıyordu.

Grubun en düzenli ve hırslı üyesi Waters üst seviye konseptleri ve büyük sahne gösterilerini planlayan kişiydi. “The Wall” sayesinde Waters bir rock konseri nasıl olur sorusuna yeni bir cevap getirecekti. Waters, The Wall’a tek kişilik bir kadroymuşçasına yaklaşıyor, onun kararlı bakış açısı ve hırçın öncülüğü diğer grup üyelerini ötekileştiriyordu. Grup son bir albüm kaydı daha yaptı: “The Final Cut”. Ama bu daha çok Roger Waters’ın solo albümü gibiydi ve bu kayıttan sonra Waters, plak şirketine artık Pink Floyd diye bir şey kalmadığını söyledi.

Grup üyeleri buna karşı çıktı ve böylece Roger Waters gruptan ayrıldı. Daha sonra bütün grup üyeleri 2005 yılında son bir defa konser verdi. Roger Waters çok kapsamlı bir dünya turnesi yaptı ve “The Wall” konserlerinin sinematik hali üzerinde çalışıp 29 Eylül 2014 yılında “The Wall” isimli belgesel-filmi sinemalarda vizyona soktu. Babasını İkinci Dünya Savaşı’nda kaybetmesiyle zor bir çocukluk dönemi geçirdiğini filmde konuyu ele alış biçimiyle ifade etti. Grubun en sevilen parçalarından “Comfortably Numb” ise Roger Waters’ın David Gilmour ile yaptığı son çalışmadır ve şarkının en bilinen hikayesine göre şarkı Syd’in sahne öncesi ortadan kaybolması ve ‘uçmuş’ bir vaziyette bulunmasıyla ilgilidir. Birinci kıtada Syd’in zorla ayağa kaldırılıp sahneye çıkarılmasından bahsedildiği, ikinci kıtada ise konser arasında doktor çağrılarak Syd’in halüsinasyonlarının yok olmasını sağlayan bir enjeksiyon yapılmasıyla Syd’in normale dönmesinden bahsedildiği iddia edilmektedir. Oysa Waters 2009 yılının aralık ayında “Mojo” dergisine verdiği bir röportajda şarkının, çocukluğunda sürekli ateşi çıktığı için gerçeklikten bağının kopmasını anlattığını, hatta ateşlendiği için kafasının iki büyük balon gibi şiştiğini söylemiştir.

Kaynak: 1