Oyun ve Sanat Üzerine

  • 0 0 0 0
Oyun ve Sanat Üzerine
  • 0
    0
    0
    0
  • Oyun oynarken bazen bir manzaraya takılıp kalırız, bize verilmiş görevleri, tüm o hengameyi unutup oyundaki o muhteşem manzarayı seyrederiz. Bazen de oyunun müzikleri sebep olur oyunu unutmamıza. Öyle bir müzik girer ki arkadan, içimiz huzur dolar. Bazen de hikaye anlatımı müthiştir, hikaye iyi de olsa kötü de olsa kendimizi kaptırırız. İşte tüm bunlar oyunların içine sanat girdiğinde işliyor. Sanat yönetimi o kadar iyi oluyor ki oyuncu, "Bir sanat eserinin içinde oynuyorum." hissine kapılıyor ki bu da bir oyunu efsaneleştiriyor zaten. 1759-1805 yılları arasında yaşamış filozof ve şair Friedrich Schiller; "İnsan, oynadığı sürece insandır." demiş. Her türden oyun hayatımızın bir şekilde içinde. Biz oyuncular için bu durum daha da öne çıkıyor tabii. Oyunlardan aldığımız dersler olabiliyor. Hayatın hızlı ve yorucu stresinden uzaklaşmak için bir araç olabiliyor, oyunlar. Bizi bambaşka diyarlara götürebiliyor, o diyarlarda kayboluyoruz, birbirinden farklı karakterlerin öykülerine tanık oluyoruz. Sanatın da amacı bu değil mi zaten? Duyguları, düşünceleri, hayallerimizi; çizgi, renk, ses gibi unsurlarla özgün ve etkileyici bir şekilde ifade etmek. İşte bazen bunları oyunlar da yapabiliyor. Bu yüzden her oyun olmasa da oyunlar da sanat eseri sayılabiliyor. Peki bir oyunun sanat eseri olması için ne gerekli? Her türden sanatta olduğu gibi tabii ki ilk başta göze veya kulağa hoş gelmesi gerekli. Görselliği mükemmel olan bir oyunda, oyunun geri kalanını unutup çiçek, böcek, dağ manzarası gibi şeylere yöneliyoruz. O harika görsellik, huzur veriyor. Gerçek hayatta olduğu gibi poz verip ekran görüntüsü bile alıyoruz. Hatta bazen öyle oyunlar çıkıyor ki gerçek hayattan bile güzel görselliğe sahip. Bu sefer de oyunlardaki keşfetme hissi açığa çıkıyor. Oradan oraya boş boş geziyoruz sadece. Müzikler konusunda da benim kanaatimce bir oyuna en büyük desteği müzikler sağlıyor. Bazen oyun, gerilim dozajını bir müzikle arttırıyor bazen de huzurlu ve yavaş bir müzik çalıyor. Hiç unutmam The Witcher 3'ü ilk oynadığım zamanda bir hana girip Priscilla'nın şarkısına kaptırmıştım kendimi. Oyunu orada kaydedip tekrar tekrar dinlemiştim. Aklımda ne kurtarılması gereken Ciri kalmıştı ne de köylülerin dertleri. Priscilla o kadar etkileyiciydi ki handakilerle birlikte ben de gözyaşı dökmüştüm. Ne demek istediğimi anlamak istiyorsanız Priscilla'nın şarkısına " target="_blank" rel="noopener">şuradan ulaşabilirsiniz. Görsellik ve müzik ne kadar önemliyse hayal gücü de o kadar önemli. Sanatın doğuşu zaten hayal gücüne dayanıyor bu yüzden bir oyundaki hayal gücü ne kadar büyükse oyunun etkileyiciliği de aynı oranda büyüyor. Basit ve klişe bir hikayeyi oynamakla iyi yazılmış bir hayal gücü eserini oynamanın arasında dağlar kadar fark var. Mesela Journey. İçinde hiç diyalog yok, savaş yok, fazla fazla karakter yok. Yine de oynadığım en iyi oyunlardan biri. Çünkü Journey'de müthiş bir hayal gücünün eseri var. Harika müziklerle desteklenmiş bir yolculuk hikayesi Journey. Oyunun hissettirdikleri inanılmaz. Hala oynamayanlar PlayStation sahibiyseniz kesinlikle öneririm. PlayStation sahibi değilseniz de yakında Epic Games Store'a geleceğinin haberini vereyim. Bir de hikaye anlatımı var yine önemli özelliklerden birisi. Hikayenin işleyişi ne kadar iyiyse, oyun o kadar sürükleyici ve etkileyici oluyor. Hikaye anlatımını bazen arkadaki bir anlatıcı üstleniyor; bazen de oyun, hikayeye dair hiçbir şey söylemeden bunu başarıyor. Bu iki özelliğe de örnek verecek olursak Grim Fandango hikaye anlatımı konusunda bir başyapıt. Mizah yönüyle, hikayesiyle birden fazla his uyandırıyor. Hikayeye dair bir şeyler vermeden anlatan oyuna örnek olarak da Dark Souls en iyi örnek olabilir sanırım. İki oyun da hikaye anlatımı konusunda oldukça başarılı. Evet, bir oyunun sanat eseri sayılabilmesi için bunlardan bir tanesi bile gerekli. Fakat hepsi bir araya geldiğinde efsane bir oyun çıkıyor karşımıza. Böyle oyunlar da maalesef her zaman çıkmıyor. Büyük şirketlerin oyunlara tamamen para kazancı gözüyle bakması oyunlarda sanat unsurunu kırıyor. Tabii ki oyun yapmanın bir getirisi olacak fakat sadece para gözüyle oyun yapılması üzücü bir durum. Bu zamanlarda biz oyunculara düşen görev, gerçekten oyuncuya bir şeyler vermek, hissettirmek olan yapımlara destek vermek. Yüksek bütçeli AAA oyunlarının sanattan gittikçe uzaklaştığı bu zamanlarda imdat çağrımıza bağımsız oyunlar koşuyor. Bazen bir kişinin bazen de küçük bir ekibin yaptığı küçük oyunlar oyuncularda büyük bir etki yaratabiliyor. Son yıllarda bağımsız oyunlara gösterilen yoğun ilgi de bunun en büyük göstergesi. Bağımsız oyunlar, çok yüksek paralar harcamadan, muhteşem grafikler yapmadan da sanat yapılabildiğini ispat ettiler. Bunu harika müziklerle, tatlı görselliklerle ve sıcacık hikayelerle yaptılar. Umarız her türden yapım sanata daha çok önem verir. İnsanlara hoş vakit geçirmenin yanında müthiş hikayeler sunmak, iyi müzikler dinletmek, güzel manzaralar göstermek de iyi bir hizmettir. Sanatla kalın efendim.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.