Orta Çağ’da Psikoloji ve Etik

Orta Çağ’da Psikoloji ve Etik
  • 9
    0
    0
    0
  • Orta Çağ psikolojisi iki temel kuralı içerir. İlki Yunan-Latin prensibi diğeri ise Yunan-Arap prensibidir. Kaynakların tarihini ciddi miktarda etkileyen bu ikiye ayrılma, Orta Çağ’ın ruh sorunsalının özündeki ortaklığı tehlikeye atmaz. Gerçekten de burada, bir tür yapısal değişmez vardır ki, dönem ve yazarların her biri buna yine ciddi miktarda kendince uymaya çalışmıştır. Bu değişmez, düşünenin düşünce içinde, kavrayan öznenin kavranabilir nesne içinde, uygulanabilirliğe geçiş süreci olarak Helenistik düşünce anlayışıdır. Buna benzer olarak, düşüncenin kendi kendine hayata geçme süreci olarak anlaşılan düşünme eyleminin, düşüneni doğanın içine bağlarken aynı zamanda da oradan koparan ‘sui generis’ bir hareket olduğu tezidir. Düşünen, düşünülen ve düşünme ‘üçlüsü’, psikolojiye kendi sorunlar alanını ve düşünme alanını sağlayan genel çerçevedir. Ama aynı zamanda, psikolojiyi Orta Çağ öğretisinin diğer dalları olan ontoloji, kozmoloji, anlambilim ve etik gibi alanları bağlayan içsel ilişkinin teorik öğesi ve yeridir. Üçlü düşünce modeli, disiplinlerin birbirine bağlandığı ve söylemlerini karşılıklı olarak değiş tokuş ettikleri üç soruyu doğurur. Düşüncenin kimliği yani ‘kim düşünüyor?’, düşünülebilir olanın doğası yani ‘tümel olan nedir?’ ve düşünmenin değeri yani ‘düşünce nereye götürür?’. Bu yüzden Orta Çağ Psikoloji alanı doğal olarak etik kavramıyla tanımlanır ve etiğin bizzat kendisi de kendi kendine teorik bilgelik içinde tanımlanır. Yunan-Arap metinlerin yayılmasından önce gelen Yunan-Latin geleneğinde, Augustinus’un (Augustinus 354 - 430 yılları arasında yaşamış olan ünlü Hristiyan düşünürdür. Devleti tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak tanımlar. Batı düşüncesi içinde ünlü ve etkili filozoflarındandır. Onun yapıtları tanrıbilimsel olmakla birlikte, felsefi sorunları da içeren nitelikler göstermesi bakımından ayrıca önem taşımaktadır. Sonradan modern felsefe de tartışılacak olan pek çok tartışmayı Augustinus'un yürüttüğü görülür) ürettiği düşünce ve ruh üçlüsü; Boethius’un (Boethius 480-524 yılları arasında yaşamış Romalı filozoftur. Doğa felsefi ve etik üzerine çalışmalarıyla ünlüdür) mantık yorumlarında gözden geçirilen doğa yasasıyla kavrayışsallaşmanın işleyiş yasası; Timea’nın Hristiyanlık teolojik kurgusundan alınma psikolojik önermeler bütünüdür. Aristotaleşçi ruh teorisi ise gözardı edilmiştir. Bu yüzden dönemin etik ve psikoloji konuları arasında en moderni olarak görülür. Düşünce öznesi sorunu olarak tanımlanan, Orta Çağ’ın düşünen öznenin kimliği sorunu her türlü ‘ben’ teorisinin gerisinde ortaya çıkar. Orta Çağ ruh teorisi, ne bir ‘düşünüyorum’un başlangıçtaki kesinliğiyle işler, ne de kavranabilir olanın esasen sorunsallı olan karakterinin basitçe bilinmesiyle. Orta Çağ psikolojisi kendi konusunu, Aristotalesçi psikoloji anlayışından yola çıkarak tanımlanır. Bu nedenle bir nevi doğa bilimidir. Dolayısıyla doğa(l) bilimlerin(in), özel olarak da biyolojinin bir kolu olduğu açıktır. Orta Çağ Avrupa'sı belki felsefe bakımından sadece dönemine göre modern olarak tanımlansa da psikoloji ve etik alanda, antik dönem fikirlerine göre çok daha modern kabul edilen ‘kabuller’ ortaya koymuştur.   Kaynakça: Libera, Alain (2012). Ortaçağ Felsefesi. Dost, Ankara, Türkiye  

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.