Ölümle Yaşam Arasında Sıkışmışlık: Enter The Void

Ölümle Yaşam Arasında Sıkışmışlık: Enter The Void
  • 1
    0
    0
    0
  • Ölümün anlamı nedir? Yaşamın anlamı nedir? Çok sık düşünmediğimiz, ama varlığımızın derin bir noktasına dokunan sorular.. İşte bu yaşam ve ölüm arasında kalmışlığın boşluğuna girerken bir filme değinmemiz gerekiyor. [caption id="attachment_104183" align="aligncenter" width="640"] "Öldüğünde uçtuğunu söylerler."[/caption] Boşluk, 2009 yılında sinemada izleyicisiyle buluşan, ölüm ve sonrasındaki yaşam hakkında teori niteliğinde bir film. Film, felsefi açıdan Tibet'in Ölüler Kitabı'ndan esinlenilerek ve görsel olarak Tokyo’nun ışıklı hayatını LSD etkisiyle (oldukça neon) harmanlayan bir yapıda. Beklentilerimizin arkasında ne kadar süremizin olduğunu bile bilmediğimiz bir hayatta ölümün anlamını sorguluyoruz. Hayatın bir sırrı varsa bunu çözmek yerine, kafamızı iyi yapmaya çalışıp ondan kaçıyoruz. İşte bu noktada bazen bizi hayatta tutan şeyden, benliğimizden koşarak kaçmaya başlıyoruz bazen. Bunu zihnini bulandırarak veya kısa süreli rahatlama arayarak çözmeye çalışan insanlar, bir noktada yere çakılmaya mecbur kalıyor. Onları yere çakılmadan tutabilecek kimseleri görmeyi reddetmek, bir seçim meselesi bu noktada. Kült bir film denilebilir mi, bir çok yönüyle Trainspotting’i andırması belki de Trainspotting'in gölgesinde kalacak bir yöne çekecektir bu filmi. Fakat konunun işleniş biçimi ve kameranın baş döndürücü kuş bakışı perspektifinden incelendiğinde bu film, işte bu yeni dedirtiyor ve tam da bu noktada seyircilerin bir kısmı bu yapıtın kült olduğunu savunuyor. Fotosensitif Epilepsiniz varsa asla izlememeniz gereken özelliklere sahip bu film, aynı zamanda uyuşturucunun etkisini de sizlere hissettiriyor. Tüm baş döndürücü sahneleri ve göz yorucu bitmek bilmeyen neon ışıklı sahneleri kimi izleyiciyi etkilerken, kimilerine bitmesi için dualar ettiriyor. Film aksiyonuyla nutkunuzu tutarken, hayatın içinden fakat bir o kadar da farklı bir dünyaya değinerek, kısacası durağan olmayan hayatı oluşturuyor. [caption id="attachment_104320" align="alignnone" width="640"] “-Neyden korkuyorsun? -Ölmekten."[/caption]

    "Temel olarak, öldüğünde ruhun bedenini terk ediyor, başlangıçta tüm hayatın gözünün önünden geçiyor, sihirli bir aynada yansıması gibi düşün. ardından bir hayalet gibi devam ediyorsun, çevrende olup biten her şeyi görüyorsun, her şeyi duyuyorsun; ancak yaşayanlarla iletişim kuramıyorsun. Daha sonra ışıkları görüyorsun, farklı farklı renkte ışıklar. Bu ışıklar; seni varoluşun diğer mertebelerine çıkaracak olan kapılar oluyor, ancak çoğu insan aslına bakarsan bu dünyayı çok sevdiklerinden buradan başka bir yere gitmek istemiyorlar, bu durumda yolculuğun berbat yolculuğa dönüşüyor ve tek kurtulma yolu da reenkarne olmak. Aklına yatıyor mu?"

    Spoiler içerir.

    Ölünce neler olduğuna gelirsek, filmin dayanak noktası olan Tibet’in Ölüler Kitabı’na göre ölünce bu aşamalardan geçiliyor. Bir nevi iki dünya arasına sıkışılıyor ve ruh olan biten her şeyi izleyebiliyor. Tibet'in Ölüler Kitabı'nı arkadaşının bahsetmesinin ardından birkaç gün içinde Oscar ölüyor. Tüm bunları deneyimleyen Oscar artık bizi bir ölünün yani kendisinin bakış açısıyla dünyayla buluşturuyor, üstelik tam da Tibet'in Ölüler Kitabı'nda yazdığı gibi; kuş bakışıyla.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.