Neden Ağlarız?

Neden Ağlarız?
  • 1
    0
    0
    0
  • Daha doğduğumuz dakikadan itibaren ağlamaya başlıyoruz. Sonra çocukken, bir şeyler isterken ya da olmadığında. Sonra bazılarımız olayların etkisiyle kolayca ağlayabilmeye devam ediyor, bazılarımız ise böyle bir reaksiyon gösterebildiğini bile unutuyor. Bireysel dışavurum yöntemleri birçok değişime uğrasa da, her insan zaman zaman ağlamak zorunda. Bunu kimyanız istiyor çünkü. Gayri ihtiyari, bir tür orgazm diyebiliriz ağlamak için; ağırlığını atma isteğinin yarattığı bir durum. Görüntü itibariyle ağlamak son derece doğal. Ama şöyle bir bakınca, yani bir organizma olarak, acaba duygu yoğunluğu neden gözlerimizden yaşlar gelmesine sebep olur? Biraz düşününce çok anlamsız. Mesela bunun yerine kulağımızdan da yaşlar akabilirdi ve yadırgamazdık. :) Devam edelim. Basitçe tuz ve sudan oluşan gözyaşı gözün olmazsa olmazı tabii, çünkü gözün sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için gerekli (motor yağına benzetebiliriz) ve her gün 300 gram kadar gözyaşı üretiyor vücudumuz. Böyle olunca da her gözyaşı ağlamak olmuyor. Mesela yatarken de gözlerimizden yanağımıza bir damla aktağını görebiliyoruz bir anda. Bilim insanları, gözyaşını belli gruplara ayırmışlar. Temel gözyaşları, duygusal gözyaşları, refleks gözyaşları, patolojik gözyaşları gibi bir ayrım yapılmış. Bahsettiğimiz, her gün üretilmesi gerekli olanlar temel gözyaşlarına giriyor doğal olarak. Refleks gözyaşları ise göze kaçan tozun ardınan, ya da soğan doğrarken “akıttığımız” gözyaşları. Duygusal gözyaşları dediğimiz de başta söylediğimiz sebepten ortaya çıkıyor: “Duygu yoğunluğu”. Ağlamak diye bahsedebileceğimiz gözyaşı üretme eylemi de tam olarak bu. Bu tür gözyaşları, diğer gözyaşı türlerine göre daha fazla protein içeriyor. Aynı zamanda ağlamak, toksin atma ve tansiyon düşürme etkilerine sahip. İnsanı rahatlatıyor ve depresyon etkilerini hafifletiyor, bakterileri engelliyor... Yani mükemmel bir tür mekanizma geliştirmiş vücudumuz. Baskı altındayken böyle bir kaçış yolu evrilmiş ve en büyük şanslarımızdan birisi olmuş. Ve bu konuda vücut zorlayıcı bir tavır da takınıyor. Öyle bazı anlar olur ki ağlamanızı tutamazsınız. Kadınların çok daha kolay ağlayabilmesinde ise bazı hormonal ve kültürel faktörler etkili. Son derece gerekli ve rahatlatıcı bir eylem ağlamak. Korkmayın, salın gitsin. Şimdi de ağlamanın temeline ve evrimine bakalım kısaca. “İki davranış için de bir kapatma düğmesi yoktur. Hem bebekler hem yetişkinler için ağlamamaya çalışmak başlayan ağlamayı durdurmaktan daha kolaydır. Çoğu zaman ağlamak daha fazla ağlamaya neden olur. Aynı şekilde gülmek de daha fazla gülmeye neden olur. Örneğin, komedi kulüplerinde ana gösteriden önce izleyicileri alıştırmak için başka komedi gösterileri sunarlar, bir süre sonra o kadar da komik olmamasına rağmen kontrolsüzce güldüğünüzü fark edersiniz. İşin özü,  istemli kontrol sadece ağlamayı veya gülmeyi başlatmada ve bitirmede görülür diyebiliriz.” Psikoloji ve nörobilim profesörü Robert R. Provine  Curious Behavior: Yawning, Hiccupping, and Beyond adlı kitabında, "neden ağlarız" sorusuna cevaplar arıyor. Ona göre ağlamak ve gülmek birlikte ele alınması gereken, bir yerde birbirini tamamlayan eylemler. Yani aslında nelere güldüğünüz, nelere ağladığınız hakkında bazı yargılara varmanızı sağlayabilir. [caption id="attachment_2996" align="alignnone" width="600"] Robert R. Provine[/caption] “Yetişkin olunca ağlamalar seyrekleşir ve daha sakin bir hal alır; hıçkıra hıçkıra ve iç çekerek ağlamak yerine çoğunlukla sadece gözyaşı dökersiniz. Ve yetişkinlikte ağlamalara neden olan travma fiziksel olmaktan çok duygusaldır. Buna karşın, niyetli veya niyetsiz, fiziksel veya duygusal nedenli, yetişkin veya çocuk olarak ağlamanın anlamı aynıdır: “Yardıma ihtiyacım var”. Paradoksal şekilde, yardım çağrısı olan yetişkin ağlamaları daha sessiz ve mahremdir; genellikle evde ve özel birinin varlığında gerçekleşir. Kendini durdurma sisteminin gelişmesi yetişkinlere nerede ve ne zaman ağlayacağına karar verme şansı sunar.” “Yapılan birçok araştırma sonucu göz yaşındaki Sinir Gelişim Faktörü (SGF)nün iyileştirici fonksiyonu olduğunu göstermektedir. Gözyaşında, korneada ve gözyaşı bezlerinde toplanan SGF kornea yaralanmasından sonra artar, bunun nedeni SGF’nin iyileşme sürecinde önemli rol oynamasıdır. SGF kuru gözdeki gözyaşı üretimini arttırarak, korneal ülserin iyileşme sürecini de kolaylaştırdığı öne sürülmektedir. Şu anda kanıtlanmamış bir bilgi olmasına rağmen, ben gözyaşını tetikleyen SGF’nin hem sinyal veren hem de düzenleyen bir antidepresif etkisi yarattığını düşünüyorum. Duygusal olmayan iyileştirici gözyaşlarının gözlerdeki bir travmayı, fiziksel agresyon yaratan düşmanların durdurulmasını veya kabile üyelerinin korunması gerektiğini gösteren bir sinyal olduğu söylenirmiş. Bu ilkel sinyal, ritüelleştirme aracılığıyla hem fiziksel hem de duygusal bir acının işareti olmaya evrilmiştir. Bu evrimsel senaryoda, duygusal gözyaşlarının görsel ve -hatta- kimyasal işaretleri göz merceğinin çalışma ve iyileştirme sürecinde ortaya çıkan gözyaşı salgılarının ikincil sonucu olduğu söylenebilir.” Kaynak: 1

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.