Lynch, Cronenberg ve Bazı Böcek Mevzuları

Lynch, Cronenberg ve Bazı Böcek Mevzuları
  • 1
    0
    0
    0
  • David Lynch ve Cronenberg film üslupları, anlatıları bakımından birbirine benzetilen ve aynı izleyici kitleleri tarafından izlenip beğenilen iki yönetmen. "Kafa yakıcı" senaryolar, algılanması zor olayları işlemesiyle meşhur bu iki yönetmeni bu yazıda "böcek"ler üzerinden inceleyeceğiz. Cronenberg, 1991 yılında William S. Burroughs'un aynı isimli kitabından Naked Lunch'ı(Çıplak Şölen) uyarladı. Tıpkı roman gibi film de Burroughs'un aslında tüm evrenine kapı açar nitelikteydi. Temelde bir böcek ilaçlayıcısının başına gelen olayları anlatan film oldukça fantastik bir evrende geçiyor. Öyle ki bu evrende böcekler konuşabiliyor, böcek ilaçları uyuşturucu olarak kullanılıyor, daktiloların şekilleri kesinlikle alışılagelmişin dışında ve içlerinden tuhaf sıvılar akıtıyorlar. Burroughs'un bu fantastik evrenini sinemaya bu kadar açıkça ve net taşıyabilecek tek isim de zaten bana sorarsanız Cronenberg'di. Burroughs evreninin diyonizyaklığı, sınırsızlığı aslında Cronenberg'in sinemasında anlatılmak için biçilmiş kaftan niteliğindeydi. Öte yandan evrenin görsel unsurları bir yana ki zaten bu evrende görsellik ve içeriği çok da birbirinden ayıramasak da hikaye yine aynı şekilde Cronenberg'in üstesinden gelebileceği anlatırken keyif alacağını "kafa yakıcılık"taydı. Bence Naked Lunch, Cronenberg'in sonrasındaki filmlerini de estetik anlam da etkiledi. Peki Cronenberg'in bu uyarlaması bir yana Lynch'in böceklerle olan bağlantısı ne? Aslında Lynch konusunda bu kadar nokta atışı gösterilecek bir örnek yok, uyarlama bir yana esinlenme olduğu dahi belirtilmemiş birkaç ufak fakat manidar detay var diyebiliriz. Lynch'in böcek hikayesi Blue Velvet filmi ile başlıyor. Alışık olduğumuz Lynch sinemasında her zaman olaylar çok klişe ve normal hatta "yolunda" görünen sahnelerden açılır, sonrasında ise olaylar gittikçe tuhaflaşmaya başlar ve tam çözüleceğini umduğumuz anda Lynch bizi mantıksal cevaplar aradığımız soruları daha da karmaşık hale getirecek bir döngünün içine bırakır. Blue Velvet de aslında oldukça normal başlayan bir film, ta ki ana karakterlerimiz mahallelerinde yaşayan Dorothy Vallens'ın evine girmek isteyene kadar. Bu istekleri tuhaf görünmesin diye bir kılıfa sokmaya çalışan Jeffrey karakteri Dorothy'nin dairesine bir "böcek ilaçlayıcısı" olarak girme fikrini buluyor. Ve Jeffrey bu eve girdikten sonra filmin tüm gidişatı değişiyor. Tüm bu böcek mevzusunu açıklığa kavuşturmadan önce yine Lynch sinemasının en meşhur filmlerinden ufak bir örnek daha anlatacağım, Lost Highway. Döngüselliği ile çoğu insanın sinirini bozmuş, anlam kapılarını sonuna kadar açmış bu filmin içinden biz sadece minicik bir detaya bakacağız. Fred Madison'ın Pete Dayton'a dönüştükten ve Dayton ailesinin evindeyken tuhaf bir an yaşadıktan hemen sonra Dayton'ın sağ tarafındaki duvarda yürüyen minik bir böcek görüyoruz. Sonrasında bu böcekle ilgili hiçbir şey görmesek dahi bu böceğin olaydaki rolü metinler arası yapılabilecek alternatif bir okuma için oldukça büyük. Gel gelelim, nedir bu böcek mevzusu? Neden böcek görmemiz, böcek ilaçlayıcısı kılığına girmemiz işlerin tuhaflaşmasına bir kapı açıyor. Tüm bu böcek mevzusu Lynch'ten, Cronenberg'den daha öncesine aslında sanatın, edebiyatın tuhaflaşmasına yine böcekleriyle kapı açan Burroughs'a dayanıyor. Cronenberg'in uyarlaması bir yana Lynch hiçbir zaman böyle bir esinlenmenin beyanında bulunmasa hatta Burroughs okuduğuna dair net bir bilgimiz bile olmasa da, bizim buradaki amacımız zaten yönetmenin niyetini okumaktan ziyade birlikte okunmaya müsait metinler arasında bir paralellik kurmak. William S. Burruoughs, dönemi itibariyle "beat" kuşağının içinde sayılan yazarlardan bir tanesi. Her ne kadar işlediği konular ve üslup açısından beat yazarlarından ayrılıyor olsa da o dönemde onlarla arkadaşlık etmesi ve Amerikan edebiyatının katı kurallarından sıyrılmayı başarmış birkaç insana dahil olmasını göz önünde bulundurursak hala beat edebiyatının temsilcilerinden biri olarak görebiliriz. Beat edebiyatı Amerika'daki klasikçi, anlatıları ve üslupları kısıtlayan görüşlere tepki olarak doğan bir edebiyat akımı. Bu akımın doğuşu aslında klasiğe, kısıtlamalara, genel anlamda yüksek sanata karşı hatta modernite ve rasyonalizme karşı bir savaş başlatıyor. O döneme kadar bir romanda bahsedilmesi "uygunsuz" karşılanan konulardan bahsedilmeye, klasik anlatı kuralları yıkılmaya, zaman ve mekan gibi kavramlar erimeye, aslında tüm zeminler kayganlaşmaya başlıyor. Burroughs bu dönemde yazdığı hikaye ve romanlar içinde bunu en sert şekilde, aslında içinde bulunduğumuz dönemde bile kabul görmekte zorlanabilecek bir dille yapıyor. Anlaşılması güç mantıksal açıklamayla bir sonuç getirmeyecek kişiliklerin, evrenlerin, zamanların ve mekanların yok olduğu anlatılar kuruyor. Bu anlatılar aslında bakılırsa görsel olarak canlandırıldığında estetik olacak anlatılar bile değil. Bir nevi bizi öteki ile de yüzleştirdiği o dönem de el sürülmekten kaçınan seks, eşcinsellik, "queer" kimlik kavramlarıyla da sıkça oynuyor. Bu oynamaları ise en üst noktada yaptığı evren "Interzone" yani "Ara Bölge" adını verdiği, Burroughs kitaplarındaki çoğu mevzu gibi gerçekliği tartışılan, bir mekanda yapıyor. Mekanın en belirgin özelliği aslında Interzone isimli kitabında belirttiği üzere "doğu"da olması. Mekanın oldukça oryantalist çizilen resmini zaten Cronenberg'in Naked Lunch uyarlamasında da görmek mümkün. Mekanın doğuda olmasının önemi doğunun çoğu zaman "diyonizyaklık'' ile eşlenmesi. Diyonizyak rasyonaliteyi, aklı, mantığı arkasında alan apollonik kavramının tam zıttı olarak ele alınan mantıksal açıklamalardan uzak, düşlere, fantezilere kapı açabilen daha olduğu gibi, daha akışkan, daha serbest hatta bir noktada daha feminen yorumlanan bir kavram. Yani bu fantastik olayların yer aldığı bölgenin diyonizyak olması aslında olayları daha da "akılla açıklanması imkansız" hale getiriyor. Burroughs'un böceklerini Cronenberg ve Lynch sinemasında görmemizin nedeni ise aslında içinde bulunduğumuz post-modern çağın ruhuna oldukça hitap etmesi. Zaten yaptıkları sinemada akışkan bir dil kullanmayı, kimlik karmaşalarına, başka gerçekliklere, kişisel gerçekliklere, eşit zamanlı varoluşlara ya da aynı hayatı yaşıyor olmak gibi teorilere kapı açan bu iki yönetmenin Burroughs'un öncesinde yazıp oluşturduğu kodları kullanması çok da şaşırtıcı değil. Lynch'in filmlerinde böceklerle ilgili detaylar verildikten sonra işlerin fantastikleşmesi aslında tıpkı sıradan bir böcek ilaçlayıcısı olan Bill'in Interzone adlı bölgeye bir böcek tarafından verilen davetiye ile girmesi gibi. Bu noktada böceğin doğada yaşayan ve estetik bulunmayan hatta "tiksinç" nitelenen bir canlı olması da tabi ki çok önemli. Çünkü diyonizyak evrenler aklın sınırları içinde hareket etmediği için sıkça "doğaya kaçar" ve dizginlerini bırakır. Bunun yanı sıra diyonizyak anlatılarda beğenilmeyen, "yüksek sanat" tarafından estetik bulunmayan çoğu şey sanat konusu haline getirilir o güne kadar kötülenip ötekileştirilmiş şeylerle barışma ve onları göz önünde tutma çabası vardır. Cronenberg ve Lynch evrenleri izleyici için zaman zaman yorucu ve can sıkıcı olsa da hep çekici bir tarafları olmuştur. İşte bu çekici taraf aslında rasyonellikten uzakta başka olasılıklara imkan sunabilmelerinden ileri gelmekte. Bu imkanlarsa temelde Burruoughs'un büyük ve salyalı böceklerine dayanıyor diyebiliriz.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.