Leyla'ya Tutulmak: Leylim Leylim

Leyla'ya Tutulmak: Leylim Leylim
  • 0
    0
    0
    0
  •  Gözlerimi öptüğün bir gerçek mi? Onların dudaklarına layık olması için, ne yapayım bilmem ki, korkunç azaptayım. Öylesine, hülya, kutsal ve uzaksın ki...Allah kahretsin beni.

    Leyla'ya tutulmanın, ömrünü bir bohçaya sıkıştırıp ölene kadar orada beklemenin hikayesidir Leylim Leylim. Bir insan, başka bir insanı ne kadar naiflikle sevebilir? Aşkların, heyecanın, şiirin ve öznelerin sık sık değiştiği dönemde geçen delikanlı bir sevdadır bu. O buram buram türkü kokan mısralarda, aşktan öte derin bir saygı, bir hayranlık, hasretliğin acı kokusu yatıyor. Bir tarafta gömleği eskimiş fakat savaşı eskimemiş, ezilenin yanından hiç ayrılmamış, başını eğmemiş, hapis düşmüş bir adam var. Üstelik hapisten değil, sevdasından eskitiyor prangasını. Öbür yanda ise arkasında durmayı görev bildiği, kalbinde taşıdığı bir kadın, Leyla Erbil. Tanıştıklarında Leyla Erbil 23, Ahmed Arif ise 27 yaşında. İkisinin de yalnız olduğu bu dönemde, aralarında mektuplarla harmanlanmış flört rüzgarları esiyor. Ahmed Arif Leylim'e gönülden bağlı. Gönülden bağlı az kalır, düpedüz kıvranıyor aşkından. ''Sen bir şairsin'' diyor, her daim onu yüreklendiriyor. Zaman içinde bu bağ Ahmed Arif'in bilincinde tanrılaşıyor. O saatten sonra artık söylediği her söz, yazdığı her kelime Leyla'dan bir parçadır... ''Sana ulaşmadan, kavuşmadan da bazı iyi mısralar yakaladığım oluyordu. Senden sonra, yahut seninle daha bir şair oldum.'' Leyla Erbil lisede edebiyata adım atan genç bir kalem. Üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi bölümünde okumaya başlıyor. Fakat 1951'de kısa süren bir evlilik yapıyor ve üniversiteyi bırakıyor. Bu süreç içinde de Metin Eloğlu ve Ahmed Arif'in yönlendirmeleriyle öyküleri ve şiirleri yayınlanıyor. İkili arasındaki bağ 60'dan fazla mektupla bir dönem pekişse de, Leyla Erbil'in evliliğinin öncesindeki dönemlerde araya küçük tartışmalar, soğukluklar giriyor. Anlaşmazlıklar çözüldüğünde ise ne yazık ki Leylim çoktan evlilik kararını almış oluyor. Fakat kızmadı, darılmadı, gönül koymadı hiç Ahmed Arif... Nasıl kızabilirdi ki yarı parçasına? Sustu, kabullendi, dostluğuyla yetinmek istedi ve bir de düğün hediyesi gönderdi; ''Suskun'' şiirini. Tek derdi hangi vasıfla olursa olsun Leyla'sını hayatında tutabilmekti. Ahmed Arif ise tüm bu mektuplar süresince tam anlamıyla perişan bir hayat sürüyor. Siyasi olaylara karışıyor, yargılanıyor, sürgün ediliyor, hatta aç kalıyor. Bütün bu zamanda tutunduğu tek bir dal var, o da Leyla... ''Terk etmedi sevdan beni Aç kaldım, susuz kaldım Hayın, karanlıktı gece Can garip, can suskun Can paramparça... Ve ellerim kelepçede Tütünsüz, uykusuz kaldım Terk etmedi sevdan beni...'' Sevgiye ve dayanmaya dair ne varsa Ahmed Arif'tedir. Yediği dayaklar, gördüğü işkenceler, ağzı burnu kanarcasına yalnızlığı... Memleket şairi tüm inadıyla, tüm yaşamıyla geriye sadece ''Hasretinden Prangalar Eskittim''i bıraktı. Gözardı edilen bu eksik dostluk, uzun süre boyunca yarım mektuplarla, küçük gizli umutlarla soyut bir şekilde varlığını sürdürüyor. Fakat Leyla, bu inanılmaz bağı gün gelince tamamen koparıyor. Yine de ölmeden önce bu yarım, bu hasretlik, bu büyük şairin ve onun aşkının kanıtı olan mektupları ''Leylim Leylim'' adıyla gün yüzüne çıkarıyor. Bu ihtişamlı hikayenin sonunda ise Ahmed Arif 1991'de Ankara'daki evinde yalnız başına, Leyla Erbil ise 2013 yılında mektupların basıldığını göremeden İstanbul'da hayata veda ediyor.. 15 Mayıs 1954 Ankara Leylâ, Canım, Kayb, berbat ve sessizim... Sessiz ve dolu: Allahtan ki sen varsın. Yoksa halim korkunçtu. Burası bir köy! Yakınlarımın bütün ısrar ve gayretine rağmen, hemen anneme gideceğim. Pazartesiye trendeyim. Eve gidince senin mektubunu bulmalıyım. Anneme ilk sorum o olacak zaten. Sen nasılsın ömrüm? Son telefonda canını sıktım mı? Ben artık annenden korkmuyorum. Aksine onu, kendi annemmiş gibi seviyorum. Buna ne dersin? Hınca hınç mısra doluyum. Kara ve yeşil fon, hepsinde hâkim. Biraz kendime geleyim, mendillerine, bluzlarına, yastığına mısralar serpeyim. Ha? Fotoğrafındaki “halbuki...”yi hâlâ anlayabilmiş değilim. Anlatır mısın? Bütün bunlar, beyhude biliyorum. Şaheser olan, benim uçakla oraya gelebilmemdir. Allah kahretsin, bu hastalık, bu rezaletler ve bu aile mecburiyetleri... Ne yapsam? Gözlerinden öperim canım. En çok da burnundan. Gülme, ciddi söylüyorum. Yarı parçan

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.