Klostrofobik Dram: Room

Klostrofobik Dram: Room
  • 0
    0
    0
    0
  • 2016 yılında vizyona giren Room’un yönetmen koltuğunda Lenny Abrahamson oturuyor. Enteresan senaryosu ise Emma Donoghue’nun aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlandı.

    (Dikkat spoiler içerir!)

    Film, Nick (Sean Bridgers) tarafından kaçırılıp defalarca tecavüze uğrayan ve 7 yıl boyunca bir odada hapis tutulan Joy'un (Brie Larson) trajik hikayesini anlatıyor. Genç kadın, defalarca kaçmayı denemesine rağmen bir türlü başarılı olamadığı için artık pes eder ve kaderine razı olur. Tutunduğu tek dayanak ise esaretinin ikinci yılında dünyaya getirdiği oğlu Jack'tir (Jacob Tremblay).

    Yaşamlarını sürdürdükleri o küçücük odada Jack’e bambaşka bir dünya kurar. Dışarısının uzay olduğuna inandırıp, çeşitli hikayeler uydurarak yetiştirir onu. Her sabah birlikte egzersiz yapan anne-oğulun tek eğlencesi televizyon seyretmek ve Nick’in getirdiği kısıtlı malzemelerle pasta yapmaktır.

    Jack, baba kavramının ne olduğunu bilmemesi nedeniyle sürekli gördüğü o tuhaf adama “Yaşlı Nick” diye hitap eder. Zaten takıntılı bir sapık olan Nick de kendisini baba olarak görmediği için hiçbir şekilde sorun etmez bu durumu. Joy’un ise tek isteği bu hasta adamın oğlundan olabildiğince uzak durmasıdır. Kendine yapılan bütün zulümleri kabul etmiş olsa da Nick’in oğluna dokunmasına asla izin vermez ve onun geldiği zamanlarda Jack’i elbise dolabına saklayarak korumaya çalışır. Oğlu onun her şeyidir ve bu nedenle her koşulda pozitif olmak zorundadır. Ona kurduğu pembe dünyanın berbat olmaması için yoğun bir çaba sarf eder.

    Bütün bu yaşadıklarından yorulan ve Jack’in çok daha iyi bir hayatı hak ettiğini düşünen Joy, son derece tehlikeli bir plan yapar. Bu plan geri dönüşü olmayan, tek atımlık bir kurşundur. İlk olarak Jack’e her şeyi anlatmaya karar verir. Ona bu kaçırılma hikayesinden, uzay saçmalıklarının yalan olduğundan ve dışarıdaki güzel dünyadan bahseder. Küçük çocuk şok olur, tepki gösterir annesine. Yaşadığı her şeyin bir kurmaca olduğunu öğrenmek yıkar onu. Minik aklı bütün bu olanları kavrayamaz fakat sonuç itibariyle “Yaşlı Nick”ten kurtulmak için annesine yardım etmeyi kabul eder.

    Joy, Jack’i ölmüş gibi gösterip Nick'le birlikte dışarı gönderir. Bu sayede küçük çocuk polisin dikkatini çekerek Nick’i alt etmeyi başarır. Bölük pörçük anlattığı tarifle beraber annesinin de yeri tespit edilir ve böylece 7 yıllık esaret hayatı son bulur.

    Genç kadının hapsedildiği yerden çıkıp oğluna sarıldığı o efsanevi an tam anlamıyla gözyaşlarına boğacak cinsten. İnsanda derin bir oh çekme duygusu uyandırıyor. O andan sonra anne-oğulun yeni dünyaya alışmak için pek tabii ki biraz zamana ihtiyaçları vardır. Özellikle Jack fazlasıyla zorlanacak, farklı insanlarla iletişim kurmakta epey güçlük çekecektir. Hayatı boyunca bilmediği ve görmediği şeyleri deneyimlemek manevi açıdan sarsacaktır onu.

    Film, odadan kurtuluştan sonraki bölümde biraz durgun geçiyor açıkçası. Beklediğiniz heyecanı tam olarak yakalayamıyorsunuz. Hem Jack’in iç dünyası hem de Joy’un sarsıntıları bol bol aktarılıyor izleyiciye. Özellikle yeni hayatıyla verdiği mücadelede Jack’in biraz yalnız bırakılması can sıkıcı olsa da Joy’un depresyonlarına da hak vermeden edemiyorsunuz. Esas problem ise Nick'e ne olduğu. İşte bu sorunun cevabı maalesef ki verilmiyor.

    Filmin büyük bir bölümü kilitli bir odada geçtiği için klostrofobisi olan izleyiciler bu durumdan pek hoşlanmayabilir. Özellikle o yoğun karanlık ve içinde barındırdığı dramatik hapis hayatı insanı boğabiliyor.

    “Ben olsam ölürdüm!” 
    “Asla dayanamazdım.”
    “Aklımı kaybederdim.” diye düşünmeden edemiyorsunuz.

    Ancak karşımızda her yönüyle sapasağlam duran güçlü bir kadın var. Brie Larson kelimenin tam manasıyla döktürüyor. Zaten bu unutulmaz oyunculuğunu 2016’da “En İyi Kadın Oyuncu Oscarı”na layık görülerek taçlandırmayı başardı. Küçük aktör Jacop Tremblay ise inanılmaz performansıyla filmi daha da gerçekçi kılıyor. O yaşta bir çocuğun nasıl bu denli rol yapabildiğine şaşırıp kalmakla birlikte, geleceğinin oldukça parlak olduğunu şimdiden görebiliyorsunuz. Psikolojik açıdan pek çok dilemmayı bir arada yaşayacağınız bu başyapıt eminiz ki damağınızda farklı bir tat bırakacaktır. İyi seyirler.

    Kaynak: 1


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.