Kitle Psikolojisinin Sinematik Bir Örneği: Jagten

Kitle Psikolojisinin Sinematik Bir Örneği: Jagten
  • 1
    0
    1
    1
  • Yönetmen koltuğunda, 95 yılında sinemada Dogma95 yapım akımını başlatan 4 Danimarkalı yönetmenden biri olan başarılı yönetmen Thomas Vinterberg'in oturduğu ve 2012 yılında vizyona giren, Avrupa sinemasının sanat eseri niteliğindeki yapımlarından: ''Jagten'' ya da daha çok tercih edilen adıyla ''The Hunt''. Film, Altın Palmiye'de 3 ayrı kategoride ödül almasının yanında, başrolünde Hannibal dizisi başta olmak olmak üzere yer aldığı birçok yapımla saygıdeğer işlere imza atan yetenekli oyuncu Mads Mikkelsen yer alıyor. Ayrıca, Mads Mikkelsen bu filmde gösterdiği performansla Cannes'ta En İyi Erkek Oyuncu Ödülü kazanmıştır. Filme geçmek gerekirse, Danimarka'nın küçük ve sakin bir kasabasında yaşayan Lucas, kasabadaki çocuklara eğitim veren bir anaokulda öğretmen olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda kendi hayatında da bazı sorunları çözmeye çalışan Lucas, yakın zamanda eşinden ayrılmıştır. Oğluyla da arasını düzeltmeye çalışmaktadır çünkü yaptığı işle ne kadar ironik olsa da, baba-oğul ilişkisinde pek başarılı olamamış bir karakterdir. Bu süreçte bir kız arkadaş da edinmiştir. Dostluk ilişkilerinde de başarılı bir süreç yaşamakla birlikte sık sık avcılıkla ilgilenmektedir. Hayatını düzene sokmaya çalıştığı ve birçok şeyin iyiye gittiği bir dönemde yaşayacağı şok bir iftira, tüm hayatını alt üst edecektir adeta. Lucas'ın en yakın arkadaşı Theo'nun küçük kızı Klara, bir gün anaokulu müdüresine o gün abisinin ona gösterdiği pornografik görüntüden de etkilenerek Lucas'la ilgili pek de hoş olmayan ve çeşitli cinsel ögeler barından şeyler söyler. Anaokulu müdüresi Grethe başlarda bu durumu büyütmese de zamanla kafasında yer edinen bu olayı araştırmaya ve gün geçtikçe inanmaya başlar. Devam eden süreçte, Klara'ya tekrar bazı sorular yöneltmesi için bir arkadaşını davet eder ve hemen hemen aynı cevapları alırlar. Grethe, küçük kızın söylediklerine koşulsuz şekilde inanmıştır artık. Velileri ana okuluna davet edip bu konu hakkında bilgi veren Grethe, Lucas'a da bu konuyu bir şekilde açar ve kendisine işten bir süre izin verdiğini söyler. Öğrendiği bu olayla kahrolan Lucas, Theo'nun yanına gidip inanıp inanmadığını sorar. Theo küçük kızının asla yalan söylemeyeceğini düşüneceğinden belki de olayın şokuyla Lucas'a büyük tepki gösterir. Theo dahil olmak üzere birçok arkadaşıyla düşman olurcasına arası bozulan ve yapayalnız kalan Lucas'ın yanında duran tek arkadaşı, oğlunun da vaftiz babası olan Bruun'dur. Hatta olay öylesine yayılmış ve insanlar bu söylentiye öyle koşulsuz şartsız inanmıştır ki Lucas'la birlikte yaşamaya başlayan kız arkadaşı Nadja dahi Lucas'ı sorgulamaya başlamıştır. Nitekim, Lucas bunu fark ettiğinde kendisini evden kovmuştur. Tüm bunlar yaşanırken Lucas'ın oğlu Marcus, annesinden habersiz olarak babasının yanına kaçar. Oğluyla bir nebze olsun nefes alan Lucas'ın başını dertler bırakmaz. Polisler Lucas hakkında yakalama kararı çıkartır ve apar topar tutuklanır. Bu süreçte, oğlu Marcus dahi kasabadaki herkes tarafından dışlanır. Tüm olay boyunca Lucas'ın yanında duran Bruun'un evinde kalmaya başlar Marcus. Bir sabah Lucas mahkeme tarafından serbest bırakılır. Bu olaydan sonra aklanmasına rağmen insanların asla bakışı değişmemiştir Lucas'a karşı çünkü olay bir kere yaşanmıştır. Hatta ortaya öylesine bir tepki koyulmuştur ki, kasabanın marketi onlara ürün dahi vermek istemez. Devam eden süreçte Lucas bir Noel gününde Theo ile kilisede yüzleşir. O gece Theo'nun Lucas'ın evine gelmesiyle ikili, aradaki buzları eritirler. Çünkü yüzleşme esnasında, Theo gerçekten Lucas'ın suçsuz olduğunu anladığını düşünüyordur. Bahsettiğimiz yüzleşme dahil olmak üzere psikolojik ve iletişimsel açıdan oldukça hararetli sahnelerin olduğu filmimizde zaman geçtikçe algının iyiye doğru değiştiğine dair parçalar görsek de, özellikle film sonunda yaşanan bir olayla, her ne olursa olsun, yerleşen bir toplumsal algının kolay kolay değişmeyeceğini fark ettirir yönetmen bizlere. Görüntü detaylarının da oldukça ağır bastığı ve kadraja alınan güz manzaralarıyla özellikle Lucas'ın yaşadığı psikolojik travmayı geniş açı lensle çekilen dar kadrajla harmanlayıp başarılı bir şekilde bizlere sunan film, dramatik yapısının yanında bizlere gerilim filmi esintileri de yaşatıyor yer yer. Film, genel itibariyle bizlere medeniyetin ve insani değer seviyesinin hep yüksek olduğundan bahsedilen Kuzey Avrupa ülkelerinde bile ön yargının nasıl oluştuğunu ve insani anlamda bazı şeylerin asla değişmediğini gösteriyor. Güven diye adlandırdığımız şeyin ne kadar kolay sarsılabildiğini gösteren ve insana dair birçok şeyin yer almasıyla sizleri içerisine çeken bu yapım, Vinterberg'in kesinlikle kaçırılmaması gereken filmlerinden biri. Kaynak: 1

    Yorumlar (1)
    • Mads Mikkelsen'ın oyunculuğu o kadar iyiydi ki neredeyse oturup ağlayacaktım

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.