Kitap vs. Film: Uçurtma Avcısı (2007)

Kitap vs. Film: Uçurtma Avcısı (2007)
  • 0
    0
    0
    0
  • Senin mutlu olmana ancak senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler.

      Kitabın yazarı Khaled Hosseini Afgan asıllı Amerikalı bir yazar. Afganistan'da gerçekleşen Sovyet işgalinden sonra ailesi ile birlikte Amerika'ya sığınmak zorunda kalmış. Gerçek bir hikayeden uyarlama olmasa da kitabın bu gerçekliğin üzerine kurgulandığını söyleyebiliriz. Kurmaca öyküleriyle Afgan halkının kültürünü, yaşadığı savaşları ve iç karışıklıkları aktaran yazar, bu kitabında Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a girmesinden öncesi ve sonrasında Emir adındaki karakterin yaşadıklarını anlatıyor. Kitap 2007 yılında, ismini daha önce Finding Neverland (2004), World War Z (2013) ve Monster's Ball (2001) filmlerinden duyduğumuz Alman yönetmen Marc Foster tarafından beyaz perdeye uyarlandı. Amerika'da yaşayan ana karakter Emir'in Pakistan'dan bir telefon almasıyla başlıyor film, tıpkı kitapta da başladığı gibi. Konuşmanın sonunda ''Yeniden iyi biri olmak mümkün'' sözünün ardından, Emir'in Kabil'de geçirdiği çocukluğuna gidiyoruz. Öykünün Emir'in ağzından anlatılması, okuyucuyu bazı konularda karakterin tarafına kolayca çekmeyi sağlarken, karakterin yaşadığı üzüntünün ve pişmanlığın aktarılmasında oldukça etkili olmuş. Filmde izleyici üçüncü şahıs konumunda tutulduğu için yaşanılan dram, hedeflediği duygulara pek dokunamamış. Ancak şu bir gerçek ki, filmdeki Kabil sokaklarının gösterildiği sahnelerindeki canlılık, insanlar arasındaki samimiyet, kültür sanat etkileşimleri Afganistan ülkesine karşı olan ön yargıları yıkıyor. Yazar Hosseini, bu kısımları belki yeterli betimlemediği için belki de betimlemek istemediği için, sadece bu sahnelerde, filmin kitabın önüne geçmesine engel olamamış. Ayrıca, bazı sahnelerde Peştu dilindeki diyaloglar, alışılmışın dışında bir ses oluşturduğu için filme egzotik bir hava katmış. Kitap, bir Afgan tarafından İngilizce dilinde yazılmış ilk roman olma özelliğine sahip olmasına rağmen, filmde Peştu diline yer verilmesi, mekan kavramını seyirciye daha etkili hissettirmiş. Emir'in çocukluk arkadaşı Hasan ve babası ile olan ilişkilerindeki diyaloglar ve birlikte geçirdikleri zamanlar filmde kısa tutulduğu için, karakterin hayatındaki bu insanların önemi yeterli biçimde verilememiş. Hasan'ın Emir'e karşı, hizmet ettiği kişi olmasından ötürü duyduğu saygı, Emir ile olan arkadaşlığındaki saf sevgisini arka plana atmış. Aralarındaki bağın sağlamlığı var olduğu gibi aktarılamamasından dolayı, Emir'in yaşadığı ağır suçluluk duygusu hissettirilememiş. Hasan ile geçen çocukluğundan sonra, Emir ve babasının, Sovyet-Afgan savaşı sırasında evlerini terk edip Pakistan'a, Pakistan'dan kaçak yollarla Amerika'ya göç etmeleriyle devam ediyor öykü. Amerika'ya yerleşen baba oğul, ülkelerindeki savaştan uzak, düzen içinde yeni hayatlarını yaşıyorlar. Emir bir süre sonra evleniyor ve sonrasında da babasını kaybediyor. Aldığı telefondan sonra Afganistan'a dönen Emir, Taliban rejimi altında yönetilen ülkesinde vatan haini konumuna düşürülerek çeşitli zorluklar yaşıyor. Filmde, Emir ile eşinin çocuk sahibi olamamaları üzerine pek durulmamış. Bu nedenle, pişmanlığının ve suçluluk duygusunun sebebini bildiğimiz karakterin, Afganistan'a geri dönme sebebi günah çıkarma seviyesinde kalmış. Hayatın neden sonuç ilişkisi üzerine kurulduğunu en iyi hissettiren, iç hesaplaşmalar yaşatan kitabın bu kısmının yeterli verilmemesi, daha önce bahsedildiği gibi duyguların eksik aktarılmasına sebep olmuş. Emir'in babaya karşı duyduğu, hiçbir zaman istediği evlat olamamanın verdiği kızgınlık ve kıskançlıkla karışık üzüntüsü daha iyi verilebilirdi. Böylelikle Emir'in hayatını değiştiren hatasını telafi etmek için Amerika'dan Afganistan'a geri gitmesi, seyirciye daha anlamlı gelebilirdi.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.