Jacques Lacan: Aşk, Nefret ve Cehalet

Jacques Lacan: Aşk, Nefret ve Cehalet
  • 2
    1
    0
    0
  • Paris’te 1901 yılında doğan Jacques Lacan, dindar ailesinin aksine Tanrı’ya inanmayı çok genç yaşlarda bırakıp matematik ve felsefeyi kendine takıntı haline getirmiş, üniversitede psikoloji üzerine bölüm okumuş, birçok deneme yazmış, aşk kavramı üzerine seminerler vermiş ve bu kavramı bambaşka boyutlara taşımış bir psikanalisttir. Aşk daima karşılıklıdır; bu söylem bizim algıladığımız türden bir karşılık değildir tabii ki. Yani birinin başka birine aşık olması için başka birinin de ona aşık olması durumu değil, aşık olduğu kişinin onun aşkına layık olduğunu düşünmesindendir. Kişi, aşık olduğu insanın aşkına karıştığını düşünür çünkü ona aşık olmasında bir sebep, onu çeken bir şey vardır. İşte bu olay karşılıklıdır. Aşık olduğu kişiye duyduğu bu duygu, seven kişi için sevilen tarafın ‘aşkın nedeni’ olmasının geri dönüşüdür. Bir geri dönüşüm yani karşılık vardır bu duyguda. Aşk yalnızca aşık olan tarafın değil aynı zamanda aşık olunan tarafın da macerasıdır ve bu aşk, ötekinin hakkında, onun kendi kendine bilemeyeceği şeyler söyler. Bu iki kişinin birbirini sevmesini yani aşık olan kişinin düşündüğümüz türden bir karşılık bulacağını asla garanti etmez. Aşık olmak kendinde bulunmayanı vermektir; ona göre, insan aşık olduğu zaman bir eksikliği olduğunu fark eder ve bu yüzden aşık olur ya da olduğunu düşünür. Eksikliğini ötekine verir, ona yerleştirir der Lacan. Sahip olduğu somut şeyleri,  eşyaları vermek ya da hediyeler vermek değil, sahip olmadığı, onu aşan bir şeyler vermektir. Bunu yapabilmek için ise eksik olduğunu fark etmesi gerekmektedir. Freud’un da bu konu hakkında dediği gibi iğdiş olması gerekir bir nevi ve bunu da özü itibariyle feminen bir tavır olarak düşünür. Yani yalnızca feminen bir tavırla aşık olabilir bir insan, zaten aşkın feminenleştirdiği ve bunun da sonuçta erkeğin cinsel gücünden emin olmamaya başlamasına kadar götürdüğünü düşünür. Cinsel ilişki diye bir şey yoktur; aslında burada anlatmak istediği herkesin farklı fantezilerinin olduğu ve bu farklı fanteziler sonucu insanların bu durumda psikolojik olarak birbirine temas etmedikleri, birbirini anlamadıkları bir durumun ortaya çıkmasıdır. Kişiler, karşılıklı olarak birbirlerinin gerçekliğini anlamazlar, aksine kendi yaptıklarının karşı tarafta oluşan halini severler, yani kişiler birbirleriyle değil, onlara ‘ötekinden geçerek’ dönen bir şekilde kendileriyle ilişkiye girmiş olurlar çünkü kendi istedikleri ya da yapacakları şeyi görmüş olurlar karşı tarafta. Aşk değil, arzu vardır; Lacan tüm isteklerin sevilmeyi istenme üzerine kurulu olduğunu düşünmüş ve talebin arkasında yatan şeyin arzu olduğunu vurgulamıştır. Eksikliği doldurma talebi, insanı ötekini arzulamaya götürür. Kişi aslında birini sevmek değil kendisinde oluşan eksikliği gidermek için aşık olur. Aşk aslında narsisistik bir sevgidir çünkü insan dönüp dolaşıp kendisi için bir şey yapacaktır. Fiziksel ya da zihinsel bir talebini karşılayacaktır ve bu şekilde tanımlanacak olan aşk bütün kanıtlarını kaybedecektir. Sevdiğini düşünen narsisistik kişi, aslında diğerinden nefret etmiş ve sonucunda onu yok etmiş olur. Kısacası Jacques Lacan için aşk olarak adlandırılan bu kavram, cehalet ve aynı zamanda nefrettir çünkü ona göre, insanlar hem aslında bildiğini düşündüğü ama bilmediği bir şekilde aşık olduklarını düşünür hem de en sonunda bu aşk sandıkları şey onları kendi nefretleriyle yok oluşa götürür.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.