İmkansızlığıyla Büyüleyen Bir Aşk: William Shakespeare'in Romeo ve Juliet'i

İmkansızlığıyla Büyüleyen Bir Aşk: William Shakespeare'in Romeo ve Juliet'i
  • 2
    0
    0
    0
  • Shakespeare’in bu muhteşem oyunundan habersiz olanımız yoktur. Birbirine düşman iki ailenin gençlerinin birbirini delice sevmesi… Aslında çok klasik bir konuya sahip bu romantik tragedyanın dört yüz yıldan bu yana dilimizden düşmemesinin sebebidir Shakespeare. Her birimizin derinlere gömülü ve onlarla zaman zaman yüzleşmeye cesaret bulduğu, ya da her gün içeriye güneş dolana kadar duvarı seyrettiği o yaralara dokunduğu, bazen de kanattığı bu edebiyat ve dil harikası eseri gözlerinizin arkasındaki buğudan bile olsa okuyun derim. Kendinizden bulduğunuz o büyük parçalara bayılacaksınız.  Dil ve üslup açısından bizi derinden sarsan usta yazar, oyununun çoğu yerinde iki karşıtlık arasında bir düzen kurmaya çalışmış. Karşıtlıklardan oluşan bir simetri... Çok büyüleyici değil mi? Aşk-nefret, romantik aşk-kibar aşk, mutluluk-keder, saflık-şehvet, uyku-ölüm. Aşkın içinde zaten bunların hepsi yok mu? Bütün karşıt duyguların birleşimi, en hastalıklı sağlık. Oyunun en etkileyici kısımlarından biri de ışık imgesinin kullanıldığı bölümlerde iki karşıt mekan olması. Bunlardan biri Romeo ve Juliet'in birlikte oldukları sahnelerdeki yarı karanlık mekanlar, diğeri ise bu iki aşığın birlikte olmadıkları, başkalarıyla oldukları sahnelerdeki gün ışığı. "Parıldamayı öğretiyor bütün meşalelere." Romeo, Juliet için gecenin içinde gün ışığıdır. Juliet ise doğudan yükselen güneştir aşığımız için. Her iki sevgili de birbirlerini bir ışık olarak görür; çünkü her ikisi de hep yarı karanlıktadırlar, birbirlerini aydınlatırlar sadece. Ve bu aydınlığı onlardan başkası göremez. Romeo, sevgilisinden bahsederken şöyle der: “Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan: Biz dönünceye dek siz parıldayın diye. Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde; Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı, Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.” Romeo ve Juliet, yarı karanlıkta yaşamış olan ve onun için gelecekleri olmayan aşıkların tragedyasıdır. Bu unutulmaz sahne şiirinden herkesin kendinde parçalarını bulup içinde kaybolacağı birkaç kenarı kıvrılmış notlar: “Ah, uzaktan nazik görünen aşk Nasıl da acımasız ve kaba denendiğinde!” “Ah sevgi, gözleri bağlıyken bile Nasıl da görür, yolunu seçer dilediğince!” “Neler doğuyor nefretten, ama daha çoktur sevgiden doğan Ey kavgacı sevgi! Sevilen nefret! En ağır hafiflik! Ağırbaşlı uçarılık! Ey hiçten yaratılan her şey! Uyumlu biçimlerin, biçimsiz kargaşası, Kurşun tüy, parlak duman, soğuk ateş, sayrılı sağlık!” “Sonradan kör olan aşık unutamaz Daha önce gördüğü değerli hazineyi. Eşsiz güzellikte bir kadın göster bana, Ancak vesile olur anımsatmaya Kimin ondan da güzel olduğunu. Öğretemezsin bana unutmayı. Hoşça kal.” “Her şeyi gören güneş Onun benzerini görmedi dünya yaratılalı beri.” “Ama sevgi güç verir, zamansa imkan Büyük engellerde bulur, büyük hazzı insan.” “Nasıl gidebilirim yüreğim buradayken?” “Dur, şu pencereden süzülen ışık da ne? Evet, orası doğu, Juliet de güneşi!” “Hem aşkın isteyip de başaramadığı ne var!” “Uçsuz bucaksız kıyılar kadar uzak olsan da sen Sana ulaşmak için açılırdım denizlere.” “Seviyor musun beni? “Evet” diyeceksin, biliyorum, Sözüne güveneceğim ben de; ama yemin edeyim deme, Belki de tutamazsın; Zeus alay edermiş, derler Sözünü tutamayan aşıklarla.” “Ne dert gelirse gelsin başıma, Onu gördüğüm kısacık bir anın sevincine, Bil ki bu keder denk olamaz.” “Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar, Ölümleri olur zaferleri, Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi. En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir, Aynı tat isteği, iştahı köreltir. Onun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin, Hedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır.” “‘Romeo sürüldü’ sözlerindeki ölümün Ne sonu, ne sınırı, ne ölçüsü, ne ucu bucağı var! Hiçbir söz anlatamaz bu acının derinliğini.” “Cimri! Hepsini içmiş; bir damla bile Bırakmadın demek kavuşabilmem için sana? Öyleyse dudaklarından öperim, Orada bir parça zehir kalmıştır belki; Bir zamanlar hayat veren dudakların Bu kez son versin hayatıma.  (Öper.)  Sıcakmış dudakların hala.”  

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.