Yaşayan İnsan Hazinesi: Neşet Ertaş

Yaşayan İnsan Hazinesi: Neşet Ertaş
  • 2
    0
    0
    0
  • Belki de adını birçok kez duymuşsunuzdur. Çoğumuz Neşet Ertaş'ı rakı sofralarında çalınan yanık türkülerin sahibi olarak tanırız. Peki ya hiç kulak verdiniz mi söylemek istediklerine? Hiç yaşadınız mı bir Neşet Ertaş türküsünde? Şimdi onu size hiç bilmediğiniz bir yönüyle tanıtmak istiyorum: Garip Neşet. Dönelim hikayenin başına. Kırşehir’in Kırtıllar Köyü’nde gözlerine dünyaya açar küçük Neşet. Dünyaya geldiğinde ilk duyduğu ses babası Muharrem Ertaş’ın sazının sesidir. Ömrü boyunca da kopamaz bu sesin tınısından. Oradan oraya göç ederek büyür küçük Neşet. Okula da gidemez. Çok küçük yaşlarda sözleri bağrından kopan türküler söylemeye başlar. Neşet büyüdükçe ünü de kendiyle birlikte büyür. Her geçen gün ismi ülkede daha da yayılır. Birçok radyoya ve televizyon programına da davet edilir. Kısa bir süre sonra Ankara’da bir felç geçirir. Türkiye’de uygulanan tedavi yetersiz gelince Almanya’da 25 yıl sürecek olan gurbet hayatı başlar Neşetin. O şanı şöhreti pek umursamaz ama çoktan dillerde dolaşmaya başlamıştır türküleri. Memleket özlem duyar Neşet'e. Eninde sonunda döner vatanına. Unesco kendisini “Yaşayan insan hazinesi” olarak gösterir. Konserine gelen insanların ceplerindeki sigara parasına göz dikmeyecek kadar alçak gönüllüdür. Gelenlere de ''Ayaklarınızın türabı, gönüllerinizin de hizmetçisiyim.'' der. Ceketini çıkartmak için seyirciden izin isteyecek kadar nahif, ''devlet sanatçılığı''nı reddederek kendisinin halkın sanatçısı olduğunu söyleyecek kadar da mütevazıdır. Ve bir gün yorulur, gider Neşet. Arkasında ise dünyaya gelen bir garip yolcunun hikayesini bırakır. “Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir de ölüm.”

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.