Somewhere in Northern Italy: Call me By Your Name

Somewhere in Northern Italy: Call me By Your Name
  • 5
    0
    1
    0
  •          2017 yılında sessiz sedasız bir film girdi hayatımıza, Luca Guadagnino'nun diğer filmlerinin aksine hayatımıza yavaş yavaş ama oldukça etkili bir şekilde girmeye hazırlanan bir eser: Call Me By Your Name.  Hayatımıza Timothée Chalamet gibi bir yetenek, Sufjan Stevens gibi bir müzik dehası ve İtalya’nın adını daha önce hiç duymadığımız Crema adında orta çağdan kalma küçük bir kasabasını kattı bize. Çok da alışık olmadığımız bir şekilde film duygularımız ile aramızda bir medium görevi üstlenir. Call Me By Your name seyirci ile kendi dünyası arasındaki “ekranı” yıkarak sinema deneyimini kendine özgü metotlarıyla kişiselleştirir.

                 Call me by your name İtalya’nın Crema kasabasında geçen bir queer filmi. Ailesiyle yazlık evlerine gelen Elio, babasının Amerika’dan staj yapmaya gelen arkeoloji öğrencisi Oliver ile tanışır. Hikâye buradan sonra bu iki karakter üzerinden hayat amacı/cinsel kimlikler, sanat gibi toplumsal konulara değinir. Hiçbir yargı mekanizması süzgecinden geçmeyen, sadece meselelerini anlatmaya odaklı olan hikâyenin önemli bir bölümünde müzik, heykel ve felsefe üzerinden senaryo düğümlenmeye başlar. Serim, düğüm ve çözüm basamaklarını çıkarken bunu bir telaş içinde değil, seyirci ve kendisine zaman tanıyarak yapar. Elio ve Oliver’ın hikayesini izlerken seyircileri bir an bile yanından ayırmaz ve tüm süreci adım adım yaşatır. Zayıflıklarımız ve korkularımız üzerinden yaptığı metaforlar ise filmin basamaklarını çıkarken bizi düşürmeye çalışmaz, aksine adımlarımızı daha farkında ve dikkatli attırır; doğal bir süreç içinde olduğumuzu hatırlatır. Call Me By Your Name her sekansta doğal bir şekilde hayatı anlatır aslında ve bunu yaparken bizi şefkatle kendi meselelerimizle yüzleştirir. 

             Filmin 2. Yarısından sonra Oliver ve Elio’nun birbirlerine olan bağı güçlendikçe bizim de film ile aramızda görünmez bir bağ oluşmaya bağlar. Bu bağ oldukça anlayışlı fakat oldukça realist bir bağdır. Call me By Your name size bir peri masalını izleme vaadi vermez, şefkatli ama realist bir şekilde olaylar/durumlar ile aranızda bir farkındalık ilişkisi kurar.

              Filmin son sahnesinde, bütün bir hikâyenin geçtiği yaz kendini kışa bırakır, biz de yaşadığımız deneyimin neresinde olduğumuzu merak etmeye başlarız. Elio ve Oliver’ın telefon konuşmasından hemen sonra Elio’nun kendi katarsisine şahit oluruz. Elio, şöminenin başına geçip oturur ve yaşadıklarını sorgulamaya başlar; arkada annesi masayı kurmaktadır. Bunu yaparken hayat her zamanki gib aynı “normal” akışında devam eder. Kamera uzun uzun aynı konumda kalır ve belki de Call Me By Your name en büyük başarısını gözler önüne serer, film seyircileri Elio ile, “hayatla”, baş başa bırakır ve bunu film bittikten sonra yapmaz. Bizzat filmin içinde sizi kendi merceğinizden Elio’ya baktırtır, fakat bunu arka kadrajda masa kurulurken yani hayat devam ederken yaptırtır. Sizi izleyici olmanın çok ötesinde hikâyenin anlatıcısı haline getirir. 

     

         Filmler ile kişisel bağlar kurulurken karakterler ile empati kurma becerilerimiz sorgulanır hep fakat Call Me By Your name sizi adeta dışardan bir anlatıcı olarak hikâyeye davet eder. Elio ve Oliver ile empati kuramasanız bile sizi hikayesine çeker. Hayatın normal akışında sizi kendi deneyimleriniz ile baş başa bırakır ve alan tanır. Film daha bitmeden siz de kendi katarsisinizi tamamlamış olursunuz.  


    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.