Haydar Ergülen'den ruhunuza dokunacak şiirler...

Haydar Ergülen'den ruhunuza dokunacak şiirler...
  • 2
    0
    0
    0
  • Haydar Ergülen (14 Ekim 1956 Eskişehir) sosyolog ve şairdir.

    Yapıtları

    Şiir:

    Karşılığını Bulamamış Sorular (1981)
    Sokak Prensesi (1990)
    Sırat Şiirleri (1991)
    Eskiden Terzi (1995)
    Kabareden Emekli Bir Kızkardeş (1995, "Lina Salamandre" adı altında)
    40 Şiir ve Bir (1997) (Necatigil Şiir Ödülü & Altın Portakal Şiir Ödülü)
    Hafıza (1999, "Hafız" adı altında)
    Karton Valiz (1999)
    Ölüm Bir Skandal (1999)
    Nar: Toplu Şiirler 1 (2000)
    Hafız ile Semender: Toplu Şiirler 2 (2002)
    Keder Gibi Ödünç (2005) (Cemal Süreya Şiir Ödülü)
    Yağmur Cemi (2005)
    Üzgün Kediler Gazeli (2007) (Metin Altıok Şiir Ödülü)
    Zarf (2010)
    Aşk Şiirleri Antolojisi (2011)
    Sen Güneş Kokuyorsun Daha
    İdilikler


    Deneme:


    Haziran Tekrar (2000)
    Üvey Sokak (2005)
    Düzyazı: 100 Yazı (2006)
    Eski Yazı (2008)
    Azıcık Cihangir (2009)
    Şimdi O Güzel Bahçede... Mehmet H. Doğan Kitabı (2010)
    Trenler de Ahşaptır (2011)
    Sonradan Görme (2012)
    Şiir Gibi Yalnız (2012)
    Derdini Anlatamayanlar için Ansiklopedi: Paradosk Diyalektika (2012)
    .....Meğer!
    Gülten ile Behçet, Gülten Akın ve Behçet Necatigil Üzerine Yazılar (2019)
    Tuhafiye
    Nişanlılar İçin Şarkılı Alfabe


    Çocuk kitabı:

    Nar Alfabesi (2012)


    Ödülleri:

    Gösteri Dergisi İkincilik Ödülü (Unutulmuş Bir Yaz İçin adlı şiiriyle, 1981)
    Halil Kocagöz Şiir Ödülü (Eskiden Terzi adlı kitabıyla, 1996)
    Behçet Necatigil Şiir Ödülü (Kırk Şiir ve Bir adlı kitabıyla, 1997)
    Cahit Külebi Özel Ödülü (Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü kapsamında, Kırk Şiir ve Bir adlı kitabıyla, 1997).
    Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü (Kırk Şiir ve Bir adlı kitabıyla, 1998)
    Dionisos Şiir Ödülü (2005)
    Cemal Süreya Şiir Ödülü (Keder Gibi Ödünç adlı kitabıyla, 2005)
    Metin Altıok Ödülü (Üzgün Kediler Gazeli adlı kitabıyla, 2008)

     

    //BENİ AŞKA TERKETTİĞİN
    İÇİN SEVİYORUM SENİ

    Bir sır- çocuksun, yalnızca aşk açık sende,
    ne sen kalıyorsun, ne o, aşktan başka
    biri yok, gel, aşk istediği için varsın,
    ne onu kurtarıyorsun, ne kendini, aşktan başka
    biri yok, git, aşk istediği için yoksun.

     

    Ayrılıktan değil, taşıdığı saflıktan konuşursun;
    ayrılık sana dönmektir, yeniden bana
    ruhumuz öpüşür ya, başkasındayken ağzımız
    gövde gözaltındadır, oysa ruhumuz sereserpe
    seni senden, beni benden bağışlar birbirimize.

     

    Bir sır- çocuksun,
    aşkla açıyorsun kullandığın herşeyi,
    burda değilsin, çoktan çekilmişsin ve seninle
    gitmiş senin olan,
    her zamankinden çoksun bu evde
    çünkü aşk hepimizden çalışkandır,
    ben duruyorum
    vefa aşk listesindeki ceza nöbetine.

     

    Bu karanlıkta daha iyi görüyorum seni,
    aynı tünelden geçiyorsun gelişte ve gidişte,
    kavuşmaya, ayrılığa aynı yolu kullanıyorsun,
    beni büyüten aşktan söz ediyorum,
    yolculuğa övgü
    zaman yok ki aşktan başka,
    uykusuzluğa övgü.

     

    Bir sır- çocuksun,
    baştan çıkarır gibi açığa çıkardın beni
    ayrılık mı; beni aşka terkettiğin için
    seviyorum seni! 

    //SİS
    İki şehri var gecenin, biri gözümde

    tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur

    gibi çöken siste, bana bu uykusuz

    şehri niye bıraktın, göze alamadığım

    bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,

    gece değil istediğin hayli karanlık

    bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak

    hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz

    bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;

    gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız

    göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,

    ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,

    öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,

    sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak

    şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim:

    Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,

    biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,

    bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum

    konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,

    gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde

     

    Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye?

     

    //EYLÜL
    Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir

    kadın gider ve bir şair doğar bundan

    (Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)

     

    "Yazın bittiği her yerde söylenir"se

    kadının gittiği de her yerde söylenir

    kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:

    Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde

    yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,

    yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...

    Şehir her semtiyle yazın peşine düşse

    yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,

    yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir

    eylülün semtine kadar böyle gidilir

    bir gecede gittimdi hazirandan eylüle

    eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda

    kadın tarafından terkedildi o söylenceye:

    Bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder!

    O kadın beni terkederse şair olurum

    oğul olduğum kadın sakın beni terketme,

    şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider

     

    Bütün kadınlar şiiri bir kadına terkeder!

     

    //İDİLLER GAZELİ
    gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış

    gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak

     

    sen bir şehir olmalısın ya da nar

    belki granada, belki eylül, belki kırmızı

     

    gövden ruhunun yaz gecesi mi ne

    çok idil, çok deniz, çok rüzgâr

     

    çocukluğun tutmuş da yine âşık olmuşsun

    sanki bana, sanki ah, sanki olur a

     

    aşk bile dolduramaz bazı âşıkların yerini

    diye övgü, diye sana, diye haziran

     

    heves uykudaysa ruh çıplak gezer

    gazel bundan, keder bundan, sır bundan

     

    gözlerin şehirden yeni ayrılmış

    gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan

     

    hadi git şehirler yık kalbimize bu aşktan

     

    //GÜZEL MEKTUP
    ağustos birkaç yerinden güneş alıyor

    gözlerin yağmur haritalarının tuzağında

    yolculuğa çıkmış bir bulut olmanı isterdim

    saçlarının altın ipeğine doğru bir gezgin

     

    ah rüzgar delisi, güzel mektup

    denize yazıldın ama, güz unutmadı seni

    kötü bellek yağmurla silininceye kadar

    PİYANO İÇİN YAZILACAK BAZI AŞKLAR...

     

     

    //AŞK, ÖLÜM VE ACIDAN

    1.

    kim girer bir ucundan kanayan güne
    ölümün çığlıklar taşıyan sesi mi
    çocuklar mı yoksa
    doludizgin türkülere kaptırıp kendilerini

     

    gün dokunaklı seslerle dokunuyor her yerde
    ölümün çığlıklar taşıması biraz da bundan
    çocukların yarası karşı koymalarından


    2.

    kim erkenden yorulur yaşamaktan
    kıyıda kalmış bir kent yalnızlığını
    yakıştırır yüreğine


    3.

    kim geldi önce acı mı biz mi
    eksilmedik acının solgun konaklarından
    ölüm mü yaratıldı acının toplamından

     

    acıyla güzelleşiyor bir kadının yüreği 

     

    kadınım benim yağmurum
    yüzüme çarpıyor özenle büyüttüğün
    acıyla sulanan sabırlı gülün 


     

    yağmur güzelleştiriyor bir kadının yüzünü


    4.

    kim öğretiyor düşlerimizi saklamayı
    her yerde biraz bırakabilirdik oysa
    bir kuşun yolunda, bir aşkın gençliğinde

     

    düşler uzağa düştü ya
    aşk yenilmiş gibi

     

    bir gülün eğilmezliğini suyun geçilmezliğini
    de bana kadınım niçin varettik
    sokakları ruzgârları çocukları her şeyi

     

    bir çocuk rüzgâr gibi kenti terkediyor.

     

    //HUYLU ŞİİR

    İnsan güneşte değil rüzgârda kurur
    yolculukta kurur bir de
    ip gibi uzun bir yolda

     

    İnsan kurur da
    huyu kurumaz
    ne güneşte ne rüzgârda
    ne yolda

     

    Çıkarıp asılacak şeyler olsaydı da
    huylarımız keşke
    kurutsaydık dallarda.

     

     

    //BEKLENEN

    1.

    Rüzgârını alnında taşıyan dost
    Ölü bir deniz düştü ya içine
    Kıyısında kaçtır durmadan ölüyorum.


    2.

    Bir an bıraktın ki bize
    Gittin ölüverdi küçücük yürek
    Ayrılık nice acılardan süzülüp gelir
    Özlemini nasıl bastırmak gerek.


    3.

    Yüzünde gözlerimi okşayan inceliği
    Usulca ölen beyaz kuşlarıyla o sabah
    Kırağılarla uğurladı gidişini.


    4.

    Gittin ya dönersin belki
    Kalır yumuşaklığı ince yüzünün
    Yağar gözlerine kar tanecikleri. 


    5.

    Bir armağan gibi çıkıp gelirsin
    Sabahın duru serinliği karşılar seni 
    Gülümser duvarda eski bir resim
    - denizi ilk görmenin çocuk gülüşü -
    Utanır şimdi kırgın bir yolcu gibi. 


    6.

    Sen kendi dışına koyan kendini
    Geceyi içinde eriten çocuk
    Mahzun bir eşkiya gibi yok sayma öfkeni.


    7.

    Şafağın kıyısına oturup beklesem seni 
    Uğursuz alfabesini kovup gecenin
    Su aydınlığında bulup sesini
    Diz çöküp anlatsam yeniden
    Bir daha bir daha hiç üşenmeden
    O acemi ama sabırlı sevgimi.


    8.

    Unuttun mu bir türkü söylerdin
    Dönmeyen yolculara verip yüreğini
    "Yolcusun göğsünde bin can birikir
    Her yolcu yolunu içinde taşır
    Bir gölgeyle kaybolsan da gecede
    Sesin kalır deli rüzgârın ulaşır." 

     

    //İÇ NEFES

    O bir çay istemişti, trenin içinde 
    Biz tren yolcusuyduk, çölün içinde 
    Ben yalnız kalmıştım, senin içinde 
    Oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni! 

     

    Aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin.. 

     

    O bir dile sığınmıştı, sözü içinde 
    Yolu yoluma çıkmıştı, çölü içinde 
    Ben eski kalmıştım, senin içinde 
    Oysa kaç çocuğun yerine övmüştüm seni! 

     

    Düşü geçtik, kendine bakabilirsin.. 

     

    O bir bende kırılmıştı, hayli içimde 
    Issız otağ kurulmuştu, canım içinde
    Ben kime kalmıştım, senin içinde 
    Oysa kaç bahçe yerine açmıştım seni! 

     

    Kimi geçtik, kimseye sorabilirsin.

     

    //UNUTULMUŞ BİR YAZ İÇİN

    Anımsa, bizim unutulmuş bir yazımız vardı
    kıyısından çocukların dokunarak geçtiği
    yaz kirli denizlerin körfezine çekildi
    biten o yaz mıydı, düşün istersen
    bir taşra melankolisine kaptır kendini.
    - şimdi anımsanması gereken birşeyler vardır,
    bir çığlık kadar sessizlik de anımsanır
    hoyrat sevinçlerle sularında yüzülen
    olağan duygularla yüreği örten
    bir aştan geriye suskunluk kalır -
     
     

    yazdan ne kaldı sana, yazdan ne kaldı
    birkaç dize ölü ozanların gezindiği
    kimsesiz romanlara sığınan yürek ağrısı
    denizle aranızda ortak dil gibi
    usulca çoğalan yaz kederleri.
    - her zaman paylaşılan duygular vardır,
    yeri gelince ölümler de paylaşılır
    bölüşmek bir ölümü dostluğu ve şiiri
    benzemez beyaz evlerden mavi sulara
    aynı pencereden iki yabancı gibi bakmaya -
     
     

    yaz bitti mi diye sorma yaz çoktan bitti
    yedeğinde karartılmış sevgiler taşıyarak
    nasıl özlendiğine tutkunlar gibi şaşarak
    korkarak geldiği yollardan geri dönmeye
    sıradan geçen bir yazın yanına gitti
    - bir aşkta sıradan yazlara da yer vardır
    sıradan bir aşkın sözlüğü gittikçe daralır
    artık ne fısıltı gibi ilk ürpertiler
    ne geceyarısının büyülü güzelliği
    ayrılıklar gelir kapımıza dayanır -
     
     

    incelik gibi bu şiiri bıraktı yaz giderayak
    bir ozan olsam bana sorulmaz derdim
    sorulsa da o yazdan inceliğin hesabı
    yazık ödenmemiş bir borç gibi karşımda
    uçucu bir yazdan kalanların toplamı
    - de ki o umutsuz duruşunun ardında
    kendinden bile sakladığı yaraları
    gün gelir onulmaz özlemler gibi
    ıslıkla söylenen bir aşk türküsü olur
    unutulmuş yazın kırgın yolcusu
    sevdalı yüreğini kıyıya vurur.

     

    //NAR

    Kış büyük geliyor nara gidelim
    soğudu günlerin yüzü nara gidelim
    narın bir diyeceği olur da bize
    açılır yazdan binbir sıcak söz
    dilimiz kurudu burdan nara gidelim
    narın bir evi var pek kalabalık
    keşke biz de otursaydık orada
    ev büyük geliyor şimdi her oda
    bir ayrılık, çocuklar kapalı kutu,
    bahçeler dağınık: Bir salkım üzümü
    paylaşırken nasıl da bağ bahçe arkadaştık,
    meğer yapraklarından soymaya başlamış
    bahçeyi hırsız, bağ çıplak kalmış!
    Narın bahçesine bir hoyrat girse
    tenden önce dile yoksulluk düşer
    dil üşümeden daha üzülmeden ten
    açılıp saçılsın bize nara gidelim;
    ev ki nar gibi içiçe bahçe
    kadın aşka bahçe, deli sarmaşık
    tutunup aşkına hemen nara gidelim

     

    Nârın elinden kopardık şu aşkı diyelim!

     

    //TÜRKÜ

    Hangisi güvercin
    hangisi kumru
    sesinin beslediği şu
    türküye kanat vuran
    derdi içime vuran
    bilmem suna boylum
    bilmem allı turnam.

     

    //İLİŞKİ

    doğu kapısındaydım çarşının her günkü yerimde
    akşamın ince yelini taşıyan yüzünü gördüm
    yakanda pazardan aldığın kırmızı gül
    söyleniyordun kendi kendine
    "aklım almıyor şu meta ilişkisini
    para verip gül alıyorsun pazardan"
    dilimin ucuna bir geldi gitti
    "şimdilik pazarı olmasa bile
    kanıksanmış sevgiler de tecime elverişli."

     

    //DÜŞLER BİR SES BULUR BENDE

    bir çocuğun düşüyüm ben
    büyülü yaz akşamlan
    ben üflerim mızıka söyler
    sesimiz tutar sokakları

     

    ılık bir ses taşırım yorulmadan
    sonsuz özlemler büyütürüm yarına
    ben mızıka çalarım
    siz onu duymazsanız da
    mızıkamın içindedir yaşam

     

    kardeşler ben çalayım siz görün
    nasıl geçilir kiraz rengi sokaklar
    soluk soluğa yeni aşklarla
    yorulmaz yaşlı bir yürek bile
    gülüşler ona akar da


     

    ben mızıka çalmazsam
    ne özlemleriniz olur ne ayrılıklarınız
    yalnız bir yıldız gibi boşluğa
    düşer yaşlı dünyanız

     

    bir çocuğun düşüyüm ben
    mızıkamın sesi yeryüzüne değer
    uyurum uyanırım hep aynı şarkı
    ne sesim eksilir ne umut biter.

    (Karşılığını Bulamamış Sorular)

     

    //KARŞILIĞINI BULAMAMIŞ SORULAR İÇİN 

    Serin rüzgârlar taşır
    bir dostumun yüzünü yakan mevsim
    incelmiş bir hayatın kederiyle
    sessizce durur anıların yamacında
    renginden su alan resim.
     
     

    odalara sığmazdık, odalar dar
    içinde gizli bir ses ölürken
    dönenip durdu heves
    dağlar dağlar..
     
     

    saatleri biz sustururduk
    korkusuyla kendi sesimizin,
    yokederdik kardeşliğini
    gündüzle gecenin.
     
     

    karardı baktıkça gözler
    balkon derinliğindeki dağlara,
    heves yollara düştü,
    tedirginlik korkulara.
     
     

    yüzün gecikmiş bir mektupta
    anlaşılır dürüst ve ıslak
    yitirilmiş bir anıyla çıkageldi
    güneyin ılık sokaklarından.
     
     

    - her ses bir renge yakışır,
    su kendi bildiğince akar,
    hiçbir şeye benzemez içimizdeki uçurum
    ne kadar acemi harcı olsa da,
    ölümle karşılanmalı bazı sorular.

     

     

    //DÜŞ GİBİ

    bu gece bir konuk gelecek sana
    ıtır kokulu gün odana indiğinde
    pencerende solgun yüzüyle belirecek
    sana bu gece bir konuk gelecek

     

    yorgun gülüşünü tanımasan da
    sürgünde söylenmiş şarkılar gibi
    yüreğine sessiz bir yağmur düşürecek
    sana bu gece bir konuk gelecek


     

    günün bir ucundan ölüm giriyor
    bedenin üşüsün de yüreğin üşümesin
    özlemler uçururken coşkulu sesin
    sana bu gece bir konuk gelecek


     

    erinçli yazlar da gelir kavuşursun
    ev içlerinin tutkulu sessizliğine
    beyaz kuşlar gibi uykular süzülecek
    sana bu gece bir konuk gelecek

     

    kadınım benim acımayı bilenim
    kuşkulum tedirginim sevecenim
    üşümüş su dalgın kar acılı yel
    bu gece benimle sana gelecek. 

     

     

    //YAĞMURUN İYİLİĞİ

    Çocukların küllere karışması fena, 
    kendilerinin olmayan bir çocukluk 
    bulacaklar ve beni anlayacaklar orada! 
    Çocukların beni anlamasına dayanamam, 
    korkarım en çok anlayanın en zalim 
    olacağından, korkarım çocuklar da... 

     

    Sen küle bırak beni zalimlerin yağmuruna 
    kül insandan gelir, onu anlama, beni de... 
    Yağmuru anla, o, Tanrı'nın iyiliğidir, 
    kimin içi açıksa yağmur ona gelir, 
    senin yağmurlu tanelerin düşseydi aklıma 
    bahçeme de iyiliğin düşerdi, şimdi kül 
    bahçesidir, yağmuru gezdirme, kötülük gelir... 

     

    Tanrı'nın başka bahçeleri de vardır 
    üzümler iyileşir gibi üzgünler de iyileşir 
    Tanrı'nın bahçıvan olduğu günlerden kalmadır 

     

    İyiliğin bahçesi: Yağmura bak! 
    İyilik bir bakışta kendini gösterir... 

     

    İyisin, hem yağmur, hem bahçe gibisin, 
    Tanrı'yı seninle sevindir, unutma, 
    sevindirmek yağmurun iyiliğidir, 
    Tanrı'yı benimle üzme, zalimlerin 
    eline bırakma onu, küle bırakma! 
    O, yağmurun ve iyiliğin bahçesidir, 
    üzümü iyiliğe bırakır gibi 
    tutar senin de üzgün elini... 

     

    Çocukların yağmura karışması iyi, 
    yeter ki beni anlamasınlar! 
    Korkarım çocukların zalim olacağından, 
    yağmur dururken külü anlamalarından 
    korkarım, her zalimde bir çocuğa 
    rastlamaktan korktuğum gibi... 

     

    //AH BU ŞAİRLER!

    "Ufka bakan merakımla kocadım
     Kocamak yetinmektir
     Yetinmek sevindirir"
    (Sina Akyol)

     

    "Bir roman kadar uzun bu tümce
    – Sonra işte yaşlandım"
    (Gülten Akın)

     

    Ah bu şairler
    kelime yorulmasın diye gönül yorarlar!

     

     

     

     

     

    Şiirle kalın sevgili okur...

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.