Platon, Platonik Aşk Ve Antik Yunan'da Aşk

Platon, Platonik Aşk Ve Antik Yunan'da Aşk
  • 7
    0
    0
    3
  • Konusu

    İçkili toplantı anlamına gelen “symposion”larda belirli bir konu üzerine konuşulur, içki içilir ve Tanrılara övgüler dizilirdi. Şölen’e gitmek için süslenip, yıkanan Sokrates ile karşılan Aristodemos, Sokrates’in ısrarı üzerine Şölen’e davetsiz de olsa gitmeyi kabul eder ve bu Şölen’e bir karşılaşma sonucu katılan Aristodemos, Şölen’de konuşulanları Apollodoros’a anlatır. Apollodoros bu Şölen’i yol boyunca dostuna anlatmaya başlar. Şölen Agathon’un evinde geçer. İlk tragedyasıyla birlikte ödül kazanması dolayısıyla evinde bir Şölen vermiştir. Şölene dostlarını davet eder bu dostlar; Phaidros, Pausanias, Eryksimakhos, Aristophanes, Sokrates ve Alkibiades’tir.

     

    KARAKTERLER VE ŞÖLEN’DE ANLATTIKLARI

    (İSİMLER ŞÖLEN’DEKİ KONUŞMA SIRASINA GÖRE SIRALANMIŞTIR)

    PHAİDROS: Phaidros burada Aşk derken Eros’tan bahsediyor ve konuşmasına Eros’un en eski tanrı olduğunu övgülerle belirtiyor. Bu eskiliği ise şu cümlelerle kanıtlıyor; “Aşk’ın ne anası, ne babası vardır ve ne de herhangi bir yazar ya da şair onun anası, babası olduğunu söylemiştir1”(178b). Bu sözlerin devamında Kaos’tan sonra Yer ve Aşk’ın doğduğunu söyleyerek kanıtını güçlendiriyor. İnsanın erdemli bir aşığa sahip olması ve sevgilisinde aynı niteliği bulmasını akrabalık, şan ve şeref, servet ve diğer başka duygulardan üstün tutmuştur. Duygu olarak ise Aşk’ı “ çirkin bir davranışa bağlı utanma duygusu ile güzel davranışta rekabet duygusu2”(178d) cümleleriyle açıklıyor ve bu rekabet duygusu olmadan hiçbir sitenin güzel bir şey yapamayacağını ekliyor. Utanma duygusunu ise aşık olan kişi tarafından utanılacak bir şey yapıldığı zaman kim görürse görsün, babası dahi görse, hiçbirisinin sevgilisinin onu görmesi kadar utandırmayacağını söylüyor. Hatta bu utanma duygusunun azap duygusuna evrildiğini belirtiyor. Dahası olarak da sadece aşıkların yapabileceği bir şeyden bahsediyor. Başkası için ölmek. Hatta Alkestis örneğiyle bunun sadece erkekler tarafından değil kadınlar tarafından da yapılan bir şey olduğunu kanıtlıyor. Aşkı için ölen Alkestis, aşkının annesi ve babasının çok üstüne yükselmiştir. Alkestis’e tanrılar tarafından sağlanan ayrıcalıkları göstererek tanrıların da Aşk’ın hizmetine koşulan fedakarlığı ve yılmazlığı her şeyin üstünde tuttuğunu bu örnekle kanıtlıyor. Son cümlesi aslında tüm dediklerini özetliyor; “Aşk [Eros], tanrılar arasında en kıdemlisi, en saygıdeğer olanı, insanları erdem ve mutluluk edinme yolunda, hem de ölümlerinden sonra en güçlü bir şekilde yönetenidir3”(180b). 

    PAUSANİAS: Pausanias hatırlanmayan birkaç konuşmadan sonra söz alıp bir yanlış anlaşılmayı düzeltiyor. Şimdiye kadar yapılan konuşmanın salt Aşk’ın övgüsü olduğunu, eğer Aşk bir tek olsaydı bunun doğru olacağını ama Aşk’ın bir tek olmadığını ve önce hangi Aşk’ın övülmesi gerektiğini anlatıyor. Pausanias’a göre iki Aşk vardır. Ouranos yani Göksel ve Pandemos yani Popüler aşk. Pausanias her Aşk’ın güzel ve övgüye layık olmadığını ancak iyi sevmeye götüren aşkın, güzel ve övgüye layık olduğunu söyler. Bu iki aşka örnek vermekten de geri kalmaz Pausanias. Popüler Aphrodite ve Göksel Aphrodite olarak iki aşkı önümüze sunar ve Popüler olanın avamca ve rastgele davrandığından bahseder ve şu cümlelerle açıklar “ Bu tür insanların aşkı kadınları da hedef alır, sevdiklerinin ruhundan çok vücutlarıyla ilgilenir ve olabildiğince akılsızlara yönelir4”(181b). Burada anladığımız üzere Popüler Aşk tamamen ruhu görmezden gelir ve karşıdakinin vücutlarıyla ilgilidir. Göksel Aşk olarak da, tahmin edebileceğiniz gibi, tam tersinin olduğunu söyler Pausanias. Esinini bu aşktan alan insanların erkek cinse yöneldiğini belirtir ve doğaları itibariyle güçlü ve akıllı olan cinsi sevdiklerini öne sürer. Sevdiği bedenin güzelliği yok olur olmaz, avam aşıklar da yok olacaklardır. Oysa, Göksel aşık bütün ömrünce sadık kalır, çünkü hiç değişmeyen bir şeyle kaynaşıp bütünleşmiştir.

    ERYKSİMAKHOS: Eryksimakhos “kendi sanatım” dediği hekimlikle başlıyor sözlerine. Pausanias’ın aşkı iki tür olarak açıklamasına katılıyor ama onun atladığı bir konuya değiniyor. Bedenlerin doğasının bu iki aşkı da içerdiğini söylüyor. Bedenlerin sağlık durumuna göre aşkın değişeceğini belirtiyor ve sağlıklı kısma ait sevginin, hasta kısma ait sevgiden farklı olduğu fikrini öne sürüyor. Pausanias’ın söylediğine ek olarak şunu ekliyor; “Gönül vermeye layık insanlara gönül vermek, güzel; sefih kimselere gönlünü kaptırmak ise, çirkindir.5”(186c). Bunun üzerine bedendeki iyi ve sağlıklı olan şeylerin korunup geliştirmesinin zorunlu olduğunu belirtiyor. İyi sevgi ile kötü sevgiyi teşhis etmesini bilen insanın, hekim olmaya en uygun insan olduğuna değiniyor ve tıbbın tümüyle bu tanrı tarafından yönetildiğini söylüyor. Eryksimakhos, Pausanias’ın aksine aşkı daha somut açıklıyor. Uyumun Aşk içerisindeki verimliliği etkileyen çok önemli bir etken olduğunu belirtiyor. İnsanlar iyi düzenlenmiş aşkla birbirlerine kavuştukları ve doğru ölçü içinde uyuşup kaynaştıkları zaman, insanlara, başka hayvanlara ve bitkilere hiçbir zarar vermeden bereket ve sağlık getirirler. Ölçüsüzlükle birlikte giden aşk ise her şeyi bozar, her şeye büyük zarar verir.

    ARİSTOPHANES: Aristophanes insanların Aşk’ın kudretinin farkında olmadığını düşünüyor. Çünkü, bunun farkında olsalardı, onun adıne tapınakların, sunakların en muhteşemlerini inşa etmeleri gerektiğini düşünüyor. Ama o döneme baktığımızda bunun böyle olmadığını, insanların Aşk’ın şerefine böyle şeyler yapmadığını anlayabiliyoruz. Aristophanes’in Aşk üzerine düşüncelerini şu cümlede çok daha iyi anlayabiliyoruz; “Oysa bundan daha gerekli bir şey olamaz. Aslında, o, tanrılar içinde insanlara en dost olanıdır: insanların yardımına koşar, insanlar için şifası belki en büyük mutluluk olan dertlerin devasını onlara sunar6”(189d). Aristophanes daha sonra tamamlayıcı olmaktan söz ederek üçüncü bir cins olan ve yüzyıllar sonra Rabelais’nin Gargantua’sında göreceğimiz “İlkel varlık”tan söz ediyor. Bu varlıkların tanrılara karşı çıkması ve Zeus’un herbirini ikiye bölerek ayırmalarını örnek veriyor. Böylece özlem duyguları artıyor ve birbirlerine kavuşmak için çabalıyorlar. Zeus bunun üzerine üreme organlarını önlerine getiriyor ve Aristophanes bunu şöyle açıklıyor; “Çiftleşmede, eğer bir erkek bir kadınla birleşiyorsa, çiftin bir çocukları olacak ve tür üreyecek;yok, eğer bir erkek bir erkekle birleşiyorsa, ilişkilerinde hiç değilse bir doyuma ulaşacaklar ve rahatlayarak aksiyona yönelecekler ve hayatlarının başka ihtiyaçlarını sağlamaya çalışacaklardı”(191c). Bu demek oluyor ki, biz herbirimiz, insan varlığının bir parçası, bir tamamlayıcısı bulunan parçasıyız. Aristophanes en iyi delikanlıların eşcinseller olduğunu söyler çünkü ilkel erkekten kesilmiş küçük bir parça iken bile, erkekleri severler ve onlarla yatmaktan, onların kolları arasında olmaktan hoşlanırlar. Bu da gösterir ki en çok erkeklik onların içinde vardır. 

    AGATHON: Agathon kendisinden önce konuşanların tanrının övgüsünü yapmadığını söyleyerek konuşmasına başlar. Bizim Aşk’ı değil insanları övdüğümüzü söylüyor ve her övgünün, üzerinde konuşulan objenin doğası ile, onun sebep olduğu şeylerin doğasını açıklamak olduğunu belirtiyor. Yani Aşk’ı överken önce onun doğasını, sonra da onun bize sunduğu nimetleri göstermeliyiz. Agathon, Tanrılar arasında en mutlu olanın Aşk’ın olduğunu söyler. Onun doğası gereği en güzeli ve en genci olduğunu belirtir. Daha önce konuşanlar Aşk’ın en eski tanrı olduğunu söylüyorlardı fakat Agathon burada onlara katılmadığını ve Aşk’ın en genç tanrı olduğunu söylüyor. Eğer eskiden tanrılar arasında Aşk da olsaydı, hadım etmelerin, zincire vurmaların, türlü çeşit şiddet kullanmalarının olmayacağını ve tanrılar arasında dostluğun ve barışın hüküm süreceğini ekliyor. Daha sonra Agathon, Aşk’ın bütün ruhları sardığını ama kötü ve katı ruhları hemen terkettiğini söylüyor. Aşk’ın güzelliğini yeteri kadar övdüğünü düşünerek Aşk’ın erdemi üzerine konuşmaya devam ediyor. Aşk, Agathon’a göre, ne haksızlığa yol açar, ne de haksızlığa katlanır. “Kaba kuvvet ona işlemez; kendisi etkilediği zaman da, bunu asla kaba kuvvetle yapmaz, çünkü nasıl olsa eninde sonunda herkes kendi gönül rızasıyla Aşk’ın emrine boyun eğer.8”(196c). Aşk’ın adaletinin, ölçülüğünün, cesaretinin ve bilgisinin diğer bütün tanrılarınkinden daha fazla olduğunu söyleyerek konuşmasını tamamlar. 

    SOKRATES: Sokrates’in konuşmasının başından sonuna kadar sorgulayıcı tavrına şahit oluyoruz. Önce kendisini sorguluyor ve övme işini beceremediğini kabul ediyor. Daha sonra Agathon’a dönerek “Aşk, doğası gereği, bir şeyin aşkı mıdır, yoksa hiçbir şeyin aşkı değil midir?”(199d) diye soruyor. Arzu üzerine sorgulayarak Aşk’ı açıklar. Aşk’ın kendinde bulunmayan şeyi arzulamasının daha akla yatkın olduğunu söyler. “Aşk bazı objelere yönelir, eksikliğini duyduğu şeylere yönelir”( 200e). Sokrates iki zıttın arasında olabilmeyi sorgular. Aşk iyi değilse kötüdür mantığını çürütür. Diotima ile yaptığı konuşmayı anlatır ve bir şeyin hem iyi hem de kötü olmak zorunda olmadığını, iyi ile kötü arasında olabileceğini söyler. Tıpkı daimonlar gibi. Tanrılar insanların işine karışmaz ama onlarla daimonlar aracılığıyla konuşur ve mesaj gönderirler. Aşk da bir daimondur. Devamında Poros’la Penia’nın oğulları olduğunu, Aşk’ın yoksulluğunu ve güzelliğini tasvir ediyor. Aşk ne tam mahrumiyet, ne de tam bolluk içindedir. Diotima, Sokrates’e bir teoriden bahsediyor. “Bu teoriye göre aşık olmak, insanın, kendi öbür yarısına kavuşmaya çalışmasıdır. Ama, benim teorime göre, dostum, sevilen şey eğer şu ya da bu şekilde iyi değilse, ne yarımın ne de bütünün aşkı Aşk’tır.”(205e). Bu konuşmaları özetlersek, aşk iyi olana her zaman için sahip olmak arzusudur diyebiliriz. Diotima Aşk’ın yalnızca güzelin aşkı olmadığını söyler. Güzel içinde doğurmak ve nesil üretmek Aşkı’dır diye ekler. Burada, Diotima’ya göre, insanın güzellik içinde ürediğini anlıyoruz. İki türlü üretme vardır. Ruhsal ve bedensel üretme. Bedensel üretmeyi hepimiz doğurganlık olarak biliyoruz. Peki ruhun üretmesi nedir? Ruhun üretmesi düşünce ve diğer her türlü form mükemmelliği. Yani düşünce. Bu düşüncenin en yüce olanının sitelere ve yönetilen her şeye düzen veren düşünce olduğunu öne sürer Diotima.

    ALKİBİADES: Alkibiades şölene sarhoş bir şekilde gelir ve Agathon’a bir taç takar. Daha sonra arkasında Sokrates’i görür, aralarındaki şakalaşmalardan sonra ona da bir taç takar. Konuşmasına ise Sokrates’i överek başlar. Sokrates’i, Silenoslar’a ve Marsyas’a benzetir. Onun küstahlığından ve saygısızlığından bahseder. Bunlara rağmen kim Sokrates’i dinlerse dinlesin bir büyüye kapılır, kalbinden vurulmuşa döner diye de ekliyor. Kimi dinlerse dinlesin kimsenin onu Sokrates kadar etkileyemeyeceği söylüyor. Konuşmasının devamında da bir itirafta bulunuyor. Sokrates’e olan aşkını gizleyemediğini ve bir gün evine akşam yemeğine çağırıp baş başa kaldıkları anda ona aşkını ilan ettiğini ve onda gördüğü güzellikleri ona itiraf edişini anlatıyor. Sokrates “Aklın görüşü, gözlerin görüşü keskinliğini kaybettiği vakit daha delici olmaya başlar: oysa, senin için o vakte daha çok var”(219a) diyerek onu bir nevi reddediyor. Bu geceden sonra Alkibiades kendisini küçük düşmüş olarak gördüğünü söylüyor. Konuşmasının devamında ise Potidaia’da ilk kez ona aşık olduğunu anlatıyor.

     

     

    Alıntılar ve Kaynak: Platon, Symposion.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.