Kafka’yı Nabokov’ca Anlamak

Kafka’yı Nabokov’ca Anlamak
  • 0
    0
    0
    0
  • Stanley Kubrick ve Adrian Lyne tarafından sinemaya uyarlanmış bir romanın yazarıdır, Vladimir Nabokov. O meşhur Lolita filminin uyarlandığı kitabın yazarı… 1899’da Rusya’da liberal bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Sonrasında yaşanan “Ekim Devrimi” ile birlikte, ailesiyle ülkeyi terk edeceklerdi. Yazar hayatına başlarken ana dilinde romanlar yazmasına rağmen, ününü yazdığı İngilizce romanlar sayesinde kazanacaktı. Nabokov’u tanımlamak gerekirse, yaşadığı çağın en başarılı yazarlarından biridir denilebilir. Dahilik ile delilik arasındaki ince ipte düştü düşecek vaziyette yürümüştür. Ancak Nabokov’u eşsiz kılan olgulardan biri de sivri eleştirmenliğidir. Onun herhangi bir yerde yazdığı yazılarda veya söylemlerinde, dünya tarafından kabul edilmiş kült yazarların adlarını bulabilirsiniz. Şunu da eklemek gerekir ki, yaptığı sivri eleştirilerin temelinde de asla boşluk bırakmaz. Doğru anda, doğru noktadan bakmayı bilen bir eleştirmendir.  Kendi açımdan konuşacak olursam, Nabokov’un Sonsöz’leri de tıpkı romanları gibi harikuladedir. Ders niteliğinde bir anlatım sergiler. Benim için onu eşsiz kılan yapısı ise dönemin edebiyat kanonunun dışında kalabilmesidir. Yazıların politika ile şekillendiği bir dönemde bize kendimizden bir şeyler vermeyi başarmıştır. Bu yazımda Nabokov’un, Wellesley ve Cornell üniversitelerinde verdiği derslerin notlarından yola çıkarak; Kafka’yı ve spesifik olarak Dönüşüm eserini nasıl okumak ve nasıl anlamak gerektiği ile ilgili düşüncelere ışık tutacağım.  Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Kafka bütünüyle politik bir yazardır. Ancak şu nokta da karıştırılmamalıdır ki, her eseri de politik bir ayna değildir. Onun için politikanın da aşkın da yeri farklıdır. Ancak Kafka’nın aşkında bile politik bir anlayış bulabilirsiniz. Bürokratik bir eleştiri aranıyorsa, kesinlikle onun romanlarına; özellikle Dava romanını dikkatli bir biçimde okumak gerekir. Hukuki boşlukları ve bitmek bilmeyen bürokratik yolculuğu anlatır. Bu yolculuklar o kadar gerçekçidir ki, Avrupalı entelektüeller bir süre sonra; gerçeklikten uzaklaşma ve kopma durumunu Kafkaesk kavramı ile ifade etmişlerdir. Benim için Dönüşüm, Dvořák’ın dokuzuncu senfonisi gibidir. Öncesinde müthiş derecede, yükselebildiği kadar yükselir ve sonrasında eşsiz bir dinginliğe bürünür; sonrasında tekrar yükselişe geçip, finali dinginlik ile yapar. Nabokov, Dönüşüm eserini klasik Freudçu yaklaşımlar ile değerlendirilmesine şiddetle karşı çıkmaktadır. Klasik anlayış Kafka’nın bu eserinin, Babası ile arasındaki hiyerarşik düzenle iltisaklandırmaktadır. Yani Kafka, Dönüşüm’ündeki böcek tasvirini; babası karşısındaki değersiz duruşundan ötürü yaratmıştı. Klasik anlayış bu konudaki temellendirmesini mitolojik simgecilik anlayışından almaktaydılar. Mitolojik simgecilikte haşaratların, çocukları simgelemesi kaçınılmaz bir gerçektir. Nabokov’un bu anlayışa kuşku ile yaklaştığını bilmekteyiz. Ancak niçin? Nabokov hangi temellendirme ile bu anlayışa karşı çıkmaktaydı? Şunu diyebiliriz ki Nabokov’un fikrini temellendirdiği nokta, Kafka’nın Freudçu düşünce ile arasındaki bağlantıdan gelir. Kafka kendi deyimiyle Psikanalizi, geri dönüşü olmayan ve düzeltilmesi zor bir hata olarak nitelendirmiştir. Freudçu anlayışın, meselenin derinine inmeyişini ve yüzeysel bir bakış ile yaklaşmasını mantıksız bulmuştur. O halde Nabokov’un bu söylemi, yanlış olması güç bir görüştür. Nabokov için, Kafka’nın edebi olarak en çok etkilendiği edebi kişinin Flaubert’tir. Kafka da tıpkı Flaubert gibi, dolambaçlı ve süslü yazıdan kaçınmıştır. Olabildiğince açıklık ile yazmıştır. Nabokov işi kolaylaştırmak için öyküyü sahnelere bölerek değerlendirmiştir. Değerlendirmeye, Gregor Samsa’nın hangi haşarata dönüştüğünü sorgulamakla başlar. Bu onun için önemli bir sorundur. Sıkça hamamböceği olduğu yorumuna karşı çıkar. Çünkü tasvir edilen böceğin hamamböceği ile hiçbir ilgisi olmadığını savunur. Kafka’nın tanımladığı fiziki tasvirden yola çıkarak, eklembacaklılar kategorisinde hangi böceğin yakışacağını sorar ve cevap bulamaz. Çünkü Kafka için bu sadece büyük bir böcektir der ve ekler, eserin özgün metninde hizmetçinin onu “Mistkäfer” (Bokböceği) olarak adlandırması da bir anlam taşımaz. Hizmetçinin bu seslenişinin, dostane bir yaklaşım sonucu ortaya çıktığını analiz eder. Dönüşüm’de genelgeçer açıdan ilk vurgulanan gözlem aile kurumu olur. Nabokov, bu aileyi Gregor’un asalakları olarak niteler. Şu açıdan Nabokov’a hak vermemek mümkün değildir. Kitap boyunca Gregor, ailesi tarafından para makinesi, bir araç olarak görülmektedir. Bir diğer ilginç yapı ise, Gregor’un böceğe dönüşmesine rağmen mesai saatini düşünüyor olmasıdır. Yüzeysel olarak okunduğunda sıradan bir kaygı gibi gelmesine rağmen, üstüne düşündükten sonra aslında bu kaygının hepimizi yansıttığı gerçeğinin farkına varmamak mümkün değildir. Gerçekten de, ne olursa olsun mesai saatlerini düşünecek kadar bulanmış ve yozlaşmıştık. Ben bunu muhakeme ederken XXI. Yüzyıl’da yaşamaktayım. Oysa, Kafka bunu yazdığında XX.Yüzyıl’ın başlarındaydı. Bu açıdan Kafka, geleceği saptayabilen bir yazar olma statüsünü de gururla taşımaktadır. Ailede kimin en acımasız olduğu sorunu, her okuyucu için başlıca sorulardan biridir. Nabokov için en acımasız, kız kardeş karakteridir. Ancak çoğu okuyucu için en acımasızın baba olduğu gerçeği de su götürmezdir. Dönüşüm sonucu yaşanan olaylar dizininde, Kafka bize tercihimizi yapabilmek adına bir çok seçenek sunar. Gregor’un yaşadığı olaylar sonucunda kimin daha acımasız olduğunu tercih edebiliriz. Benim için, metinin son kısmında kız kardeşinin verdiği kritik karar ile en acımasız o olmuştu.  Son sahne, başka bir insanın hayatını ilgilendiren kararlarda verdiğimiz o bencil tavrı yansıtan en başarılı tasvirlerden biridir. Bu sahnede bir böcek olmanın yarattığı değersizliğin hissedildiğini düşünürken, aslında bu değersizliğin işe yarmayan bir insan olmayla ilgili olduğunu çok yoğun bir biçimde hissedilmektedir.  Kitabın tamamında yaşanan o kasvetli hava, Kafka’nın da ruhunu yansıtmaktadır. Kafka’nın müziğe karşı olan ciddi tavrını, Gregor’un keman sesinden haz almasıyla anlamaktayız. Bu öyle bir metafordur ki, bize kesin nefretlerimizi dahi sorgulayacak bir düzeye getirir. Nabokov’un özenle irdelediği bir diğer olay da, öyküde üç sayısının önemidir. Gregor’un odasına açılan üç kapı, Samsa ailesinin üç kişi olması, üç hizmetçi ve üç kiracının üçünün de sakalları olması bu irdelemeye örneklerdir. Ancak Nabokov özellikle, simgelerin önemini abartmamaya çalışır. Onun fikrince simgeleri göstermek, kitabın tadını kaçıran detaylardan biridir. Sanatsal simgelerin yanında, budalaca hatta saçma simgelerin de olmasına bağlar bu gizliliği.  Aslında üç sayısının bir çok farklı çağrışımı vardır. Antitez, tez ve sentez bir üçlemedir. Aynı zaman da insan hayatının bölündüğü üç evre de bu çağrışıma eklenebilir. Nabokov’un tespit ettiği üç sayısının simgeselliğinin derinliğini vurgulamamak elde değil. Özellikle, Kafka’nın düşsel anlatısının mantığa uygunlukta ayak direttiğini de unutmamak gerekir. Bu açıdan Nabokov’un eleştirdiği kesim, psikanaliz ve mitolojik simgeselcilikle Kafka’yı yorumlayanlardır. Öykü boyunca göze çarpan izleksel bir yön de kapılardır. Öykü boyunca, sürekli olarak kapıların açılıp, kapanmasına şahit olmaktayız. Nabokov’un mantığında da vurgulanan olaylardan biri tam olarak bu kapılardır. Nabokov için son göze çarpan ciddi gerçeklerden biri de, Samsa ailesinin inişli çıkışlı ekonomik durumudur. Onların refah durumu ile Gregor Samsa’nın bulunduğu ıstıraplı durum arasında ince iplikte sınanan denge durumu vardır. Hikayenin gidişatını ve aynı zamanda etkisini de bu denge durumu belirler. Biraz daha toparlamaya çalışırsak, Nabokov özellikle Kafka’nın biçemine dikkat etmemizi ister. Açık seçikliği, biçimsel vurgularının öykünün boğucu içeriğiyle karşıtlık durumuna bakar. Nabokov için Kafka’da, Karşıtlık ve birliktelik, biçem ve içerik, tavır ve olay örgüsü emsalsiz bir biçimde birbiri ile iç içe geçirilmiştir.

    Sonsöz:

    Franz Kafka ve Dönüşüm üzerine bir çok eleştirmen yorumlama yapmıştır. Özellike, Gilles Deleuze ve Felix Guattari ile birlikte yazdığı Kafka - Minör Bir Edebiyat İçin eseri bu anlamda hatrı sayılır yorumların başında gelir. Kafka, çağını, çağımızı ve gelecek çağı da öngörebilecek kadar derin anlamlarda yazmıştır. Bürokrasinin işleyişini teorik anlamda Weber’den okuyabiliyorsak, bunun tasvirini yapabilen de Kafka’dır.  Kafka’nın politikaya ve politikacılara bakış açısını, Gustav Jahnouch’un Kafka ile Söyleşiler kitabında şu şekilde şahit olmaktayız: «Bu büyük siyasal toplantılar, pek bayağı kafeterya toplantıları düzeyinde. Konferansa katılanlar elden geldiğince az şey söylemek için pek çok şey konuşuyor ve avazları çıktığı kadar bağırıyorlar. Gürültülü patırtılı bir suskunluk adeta. Gerçekten doğru ve ilginç olan şey ise, tek bir sözcükle değinilmeyen arka plandaki işlerdir.» Ayrıca, Dönüşüm boyunca şahit olacağınız olaylardan biri de yabancılaşma kavramıdır. İnsanın modern dünyadaki yerini bulamayışı ve istemediği işlerde, mecburi şartlardan kaynaklı çalışmaların nasıl etki bıraktığını anlamak mümkündür. Şu açıdan denilebilir ki, Kafka basit bir öykücüden fazlasıdır. Nabokov'un deyimiyle, iyi bir yazarın sahip olduğu vasıfa, yani büyücülüğe sahiptir. Kafka'nın perspektifini tek cümle ile değerlendirecek olursak, ona yeniden kendi cümlesi ile bir geri dönüş yaparız. "Masum insanlar adil bir şekilde yargılanmak yerine kalabalıkların önünde küçük düşürülüyorlar."

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.