Hislerimize Tercüman Olan 10 Murathan Mungan Şiiri

Hislerimize Tercüman Olan 10 Murathan Mungan Şiiri
  • 0
    0
    0
    0
  • 21 Nisan 1955, İstanbul doğumlu. Çocukluğunu ve ilk gençliğini memleketi olan Mardin'de geçirmiş ve şöyle özetlemiş Mardin'in kendisi için ne anlama geldiğini: "Mardin, benim için sızılı çağrışım. Hem derin bir yurtsama: Çocukluğum, ilk gençliğim, ilk aşkım; yeni yetmeliğin, dünyayla yüzleşmenin ilk sarsıntıları; ıskalanmış zaman parçaları, teğet geçmiş olanaklar, toyluğun sarsak adımları." Bu sarsak adımların ardından Ankara'da tiyatro eğitimini ve aynı bölümde yaptığı masterını tamamlayıp kültür-sanat dünyası için pek çok alanda serbest çalışmalarını sürdürmeye devam etmiştir. 80'li yıllardan beri de İstanbul'da yaşamaya devam eden Mungan'ın şiirlerine, öykü ve romanlarına hepimizin bir yerlerden aşinalığı vardır. Hiç değilse Yeni Türkü tarafından bestelenen Olmasa Mektubun, Maskeli Balo ve Fırtına gibi şarkılar, Müslüm Gürses tarafından seslendirilmiş olan Nilüfer ve Sezen Aksu tarafından seslendirilen Eskidendi Çok Eskiden şarkılarının şairi olarak, şiirleri hafızalarımıza yerleşmeyi başardı. Bizler de sizin için, kültür-sanat camiasında önemli bir yeri olan bu yazar/şairin, okurken kalbinizi sızlatacak birkaç şiirini derledik. İyi okumalar!

    Adres

    Çok sonra yazılır İçinde yaşadığın günlerin şiiri Belleği vardır yaraların Kapandıktan sonra da işleyen Hatta aynı kalmayan kişileri Sökülmüş zamana gönderen Zarfı açar ya da kaparken Adres yanıltmasın sizi Kendinden bile taşınır insan Ne sokağın kalbi, ne kalbin evi Yalnızca şiir kendini seyrediyor şimdi

    Diyalektik Mutsuzluklar

    bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı  ellerinde rüzgarın taşınmaz çamurları var  köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan  inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar  gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras  almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu  biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz  ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi terkedilmek korkusu  susarsın bir silahsızlanma akşamı  susarsın dudaklarında ıslıklar kanar  öpülmez dudakların ıslık yarası  mavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin  öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası  hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü  kolları bağlı hüzün olsun dört yanım  ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin  sonra derler haklıdır sevdası  geç olur ki artık onarmaz rakılar  geç olur bir yaraya rakının dağılması  sen şehre sırtını dönen uykusuz dağlı  gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin)  nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini)  barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm  nasıl taşıdın bunca yıl delirmiş saçlarında o eski şark yelini  biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır  dokunmasam eşkıya uykusuzluğu çetin silahlar gibi

    İçimizden Eksildi

    Artık heyecanlandırmıyor beni  garlar, peronlar, benzin istasyonları,  uykulu mola yerleri, yabancılıklar,  bilmediğin dağ rüzgarlarıyla ürpererek uyanmak  bir gece vakti, dalgın bakışmalar  sonra uykusuz sabahlarda indiğin sahil kasabası  daha gövdene uyanmadan serin tuz, kıştan kalma dalgalar  bir yerlerde beklediğini sandığımız büyük rüyalar  galiba artık heyecanlandırmıyor kimseyi  nicedir eksildi içimizden o çekip gitme duygusu  eski neşesine bir türlü kavuşamayan kalbim  saçıp savurdu buraya gelene kadar  içindeki şarkıları  şimdi gündelik hayatın sade gürültüsü, kuru düzeni kuşatırken  sessizliğimi  ardına saklandığım kelimeler  kadar bir hayat  ölmeden önce okunacak, yazılacak birkaç kitap.

    Göçebe

    Birbirinde arınan iki nehir gibi  Birbirimizden geçerek  Çıktığımız açıklık  Ruhlarımızı yeniden bölüştürüyordu bedenlerimize  Uçurum içini çekiyordu  Orman fısıldıyordu  Kumlarını silkeleyen göçebe bedenin  Yeniden düşüyordu yola  Görünmezin atlarıyla uzaklaşıyordun  Erkekliğin sütunu bıraktığın  Tuzlu dudaklarım  Ardından bi şiiri mırıldanıyordu sana  Uçurum, orman, ay ve bedenindeki birkaç işaretle  Zamana geçirilen dayanıklı söz, o gece  Ardından mırıldandığım şiir  Şimdi başkalarının dudaklarında göçebe

    İdare Lambası

    Bağbozumuydu hiç unutmam  Lambanın ışığı vuruyordu yüzüne  üzümlere vurur gibi  sonra sesin, ışıkla aynı renkteydi  nedense bal demek geliyor içimden  ikisini birden düşündüğümde  'kendi içiyle ilişkisi kopmuş biri  başkalarına gerek duymaz bir daha'  demiştin. Susup seni dinlemiştik.  O yılın şarabı bambaşkaydı.  Duyguları çektik kıyıya  hiçbir fırtınaya gücü kalmamış  yorgun tekneler tekliyor  gün günden çürüyen  bir iç denizde kirleniyoruz  son büyük dalgayı kaptırmamak için  serseri bir vurguna  bütün güvencemiz bu liman  yatıştırılmış bir denizin çalkantısını  idare ediyoruz  idare lambası altında  O yılın şarabını hiç unutmam!

    Kimse

    zamanı yıllarla tartanlar  yanılırlar  hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle  hatta çoğu zaman kendiyle bile  yaşanır, içini tohuma bırakır  geçer gider  geçmez sandıkların bile  hiçbir geçen tartılmaz kalanla  neyin kaldığını çoğu kez kendi de bilmezken insan  kimse kimse kimse  sahi kimse  ya da hiç kimse  söylediklerimden çok  sustuklarım  seçtiklerimden çok  reddedilmek için  ne kadar varsam  o kadar kimseyim kendime  güç kötü bir şey  kaderken de  kaldıramazken de  güç kötü bir şey  güçlüyken de  güçsüzken de  kaldığın yerden devam etmenin karanlığı  benzemiyor hiçbir çaresizliğe  kimin kaldığı yer var ki dünyada  kaldım sandığın yer  bizden geçendir çoğunlukla  içimizi parçalaya çoğalta  hâlâ gittiğim sona aceleci adımlarla  bütün iş birinin dediği gibi,  yavaşça acele etmek aslında  ölene kadar yavaşla işte  ölene kadar yavaşla  ne başkalaştırırsan o kadarsın  başkalarının imtihanlarından büyük gelecekler umma  çaresizlik bile bizden bir başkası yapmaya yetmez  bize biçilmiş döngüye katlanırız yalnızca  bir bakıma hiçbir yerdeyiz  bir bakıma yalnızca buradayız  var oluşumuzun ağırlığı altında ezilirken yapayalnız  ait olduğunu sandığın bütün grupların içinde yapayalnız  reddin imkânları sayım kayıpları yoklama kaçakları  sanma ki hayat bizi bekler başka kıyılarda  oysa biz buradayız  halsiz, kanıtsız  yılların neyi tarttığını bile bilmeden  kendi gücümüzün altında azala azala  kollarımız kadar kulaç kalplerimiz kadar sahil  hiçbir adanın almadığı yalnızlarız,  tamamlanmamış haritasında  define ve varlık  geleceğin tarihe dağıttığı kayıplar  bir gün birbirini bulmanın umuduyla  gölgemizle barışmanın uzun yolculuğu: büyümek  kendiyle tanışmayı erteler insan çoğu zaman  hayat yanlışlarla kısalır  başka biri olarak girdiğimiz bir kapıdan  bir diğeri olarak çıkarız  gündeliğe katlanmak için başkalarını kandırırken kendimizi yanıltırız  içimizi denerken yüzeriz farklı yüzlerle kendi içimizde bile  bu yüzden aşk yalnızca bir fikirdir  bu sefer gerçekleştirdiğini sandığın bir fikir  hep öyle oldu bende  hep saklı kaldı içimdeki anahtar  ve hep aynı kilitte kırıldı  fikirler de zamanla değişir  kırıldıkları yerde  kırıldıkları yer her şeyi değiştirir  zamanla bir şey söylemez artık kırılmak bile  sonra başka bir başlangıcın kapısında  aynı korkularla kalakalırız  daha önce de söylemiştim:  kimse yoktur kimsenin kimsesizliğine  her şiirin gizi başka bir şiirle  açıklar kendini  demiştim ya, hep öyle oldu bende  böyle katlandım kimsesizliğe  o birini ararken bile biliyordum  hiç kimse hiç kimse hiç kimse

    Vazoda Tozlu Güller

    yanılmayan iki el kapandı birbirinin üzerine gözleri sisli kır, ad kavmi kırık mühürler yılların derin kalıntısından bağışlamasız bir duruş seçti kendine sanki artık hiç bir şey kımıldatamaz içinde küllenen o beyaz pişmanlığı her şeyi sessizliğiyle bütünleyerek geçiyor kullanmadığı günlerin içinden başka ellerin kurduğu bütün saatleri bırakmış tozlu ayrıntıların zulmüne akşamsefaları gibi dalgındı geçen yaz sonu onu görmeye gittiğimde benden öteye bakıyordu benden çoktan geçmiş bakışları bir tek yağmurun sesiyle tanıdık bir şeyler geçiyordu yüzünden bir ölünün anısı kadar belirsiz bir aydınlık nasıl birikmiş içinde bunca süzülmüş acı, nasıl ulaşmış içindeki tedirgin erince kopkoyu bir kötülüğe dönüşmüş onca hayal kırıklığı kayıp kıtalar gibi baktık birbirimize. Tamamen silinmiş aklımdan eski fotoğraflarda buluştuğumuz yer Oraya nereden gidilir şimdi? Oysa karşımda oturuyor O opal lambanın gölgesinde iyi eğitilmiş kötülüğün bütün incelikleriyle Bir de vazoda tozlu güller…

    Ödünç Hançer Beni Öldürmez

    ödünç hançer öldürmez beni  bir küfür gibi kara  kayış dilini ver  binlerce kez açıklasam da  dilini çözemediğim ihanet  gel bir daha bende dene kendini  ne sen öldürebiliyorsun beni bu cenkte  ne ben yenebiliyorum seni  yazıldığın mevsime çok su ver kendi izinden  giden yolları suçlarından arındır  arkanda kaldı seni ilerde bekleyenler  unutkan şiirler, kopmuş alıntılar  hiçbir zaman kullanamadığın hatıralarla  kendine yazdığın yaşam öyküsü!  ah, bu kadar aşk herkesi yanıltır  gelme üstüme  boşalmış yeminlerin bileği  ben sandığın sözcüklere vuran aksimdir  ödünç hançer öldürmez beni  ya başka bir silah seç kendine  ya bırak başkasının ellerine  ölüm aşkın işidir  kork benden sevgilim  ahretin olurum senin  bu kadar çok seven öldürmesini de bilir  ben seni  çok yanılmış kalplerin sağlamlığıyla sevdim  gücümdü güçsüzlüğüm  ey, izini sürdüğüm ruhumdaki kara gölge,  büyüttüğüm oğullarımı bir bir elimden alan hayat  yanıltma beni, beni bana yakıştır  son darbeden önce ilk sözü söyleyemeyen!  kolay değil ödenmiş hayatın katili olmak  kör eder hançerini içimin gücü  ölümü göze alan yaşamasını da bilir

    Aynanın Önüne Bırakılmış

    neden ağladığımı bilmiyorum, diyorsun. çünkü birşeyler değişiyor içinde kendini ikna etmiyor düştüğün boşluk bildiklerin başkalaşıyor gözlerinin önünde yabancılığı öğreniyorsun gece söndürür hayalet olmaya yetmeyenlerin ışığını güçlü olmaya benden daha çok ihtiyacın var çünkü haksız olduğunu kalbinin bir yerinde biliyorsun gündüzün kepenklerinde duyduğun güven, çelimsiz gölgelerin fısıldadığı küçük sırlarla büyüyorsun zamanın ve aynanın önüne bırakılmış kısa bir mekup bu belki çok sonra anlayacaksın içindekileri ama şimdi okuyorsun

    Aşkın Karanlık Metali

    karanlıkta duruyorum aşk vurmasın yüzüme dokunmasın bana kimse kimse ulaşamasın artık tenimin incinen yerlerine uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum biliyorum artık kimse yok kimsesizliğime biliyorum aşka kimse yok aşkın karanlık metali soğuyor yüreğimin derinliklerinde aşklarım, arkadaşlarım, dostlarım dağılıp gitti herkes içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde  

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.