Gündelik Düşler Fırtınası Ortasında Canozan ile Müzik Dolu Bir Röportaj

Gündelik Düşler Fırtınası Ortasında Canozan ile Müzik Dolu Bir Röportaj
  • 0
    0
    0
    0
  • Son birkaç yıldır yeni nesil müzik piyasasında adını fazlasıyla duymaya başladığımız Canozan'la sohbet tadında bir röportaj yaptık. İyi okumalar... 1. Yaptığın müzik türünü ne olarak tanımlarsın? Tanımlamıyorum. 2. Müziğinde Deniz Tekin, Nova Norda, Sedef Sebüktekin gibi isimlerle iş birliklerini görüyoruz. Bu sanatçılarla bir araya gelmeniz nasıl oldu? Sedef'le Yeditepe Üniversitesi Sinema Kulübü'nün bir partisinde tanıştık, o da Yeditepe’de öğrenciydi o dönem ben de. Ondan sonra yavaş yavaş Sedef, 3-5 sene önce şarkı söylemeye başladı, ben de ona gitar çalmaya başladım, Sofar’a çıktık birlikte. Bir gün Sedef’te otururken benim bir tane şarkım vardı adı Deney 19’du. Böyle dinletiyorum bunlar bunlar var nasıl falan diye. Hiçbir şey yapmayacağım şarkılardı işte sonra Sedef “Bu çok güzelmiş ya” dedi ve o şarkı Bul Beni’ydi, o zamanlar adı Deney 19’du. Sedef “Şarkıyı bana ver” dedi ben de “Al senin olsun” dedim. Ondan sonra bir sürü şarkı yapmaya başladık birlikte. Öyle öyle günümüze geldik. Deniz’le de şöyle oldu, ben Deniz’i Soundcloud’dan duydum ilk. Sesi baya güzeldi, çok iyiydi beğendim yani etkileyiciydi. Yazdım Facebook’tan ve 1 buçuk sene sonra falan cevap verdi, “Ya pardon görmemişim” dedi, sonra biz konuşmaya başladık. Ben ona bir altyapı attım, o da bana direkt bir vokal kaydı attı ve Yeniden Doğarsa oldu sonradan o şarkı. Ben de altyapısına baya uğraştım tabii, Deniz o zamanlar 1 buçuk sene içinde baya yürümüştü ben de çok heyecanlandım Deniz’le şarkı yapacağız diye, elimden gelenin en iyisini yaptım. Sonra da 1-2 tane daha şarkı yaptık, onlar da baya güzel şarkılar oldu. Hatta onun sayesinde ben de baya görünür oldum sosyal medyada ve Spotify’da. Nova Norda’yla tanışmam ise şöyle oldu. Aslında onlar ilk Sedef’le tanıştılar. Onlar birbirlerini Instagram’dan bulup birbirlerine yürüdüler. Meğerse komşularmış, hatta bizim stüdyoya da komşularmış, hepimiz aynı yerde oturuyormuşuz Ortaköy’de. Ondan sonra Nova Norda stüdyoya geldi, çok iyi anlaştık ve hemen şarkı yaptık. 3. Şu anki müzik piyasası hakkındaki düşüncelerin neler? Müzik piyasası Türkiye’de ve dünyada 2000’lerin başlarından sonlarına kadar çok kötü durumdaydı. Çünkü CD satışları devamlı azalıyordu, yani normalde bir ekonominin ilerlemesi için arz olması lazım ve müzik başka türlü çok fazla kazanabilen bir endüstri değil. Yani evet diziden falan bir sürü yolu var tabii ki müzikten para kazanmanın ama en majör getiri CD-kaset satışındaydı. Onlar bitip herkes mp3 kullanmaya başlayınca müzik sektörü bitti. Sonra Spotify ve streaming iş modeli geldi. Dinlenme üzerinden reklam geliriyle içerik üreticiye para verme modeli gelip bu baya yaygınlaşmaya başlayınca ve özellikle akıllı telefonlarla birleşince günümüze gelmiş olduk. Şu an günümüzde streaming özellikle Türkiye’de müzik endüstrisini baya döndüren bir unsur diyebilirim. Bence eğer Spotify olmasaydı Türkiye’de yeni olan sanatçıların çoğu parasızlıktan ölüyor olacaktı -ben de dahil- o yüzden Spotify’a teşekkür borçluyum. 4. Sahnede söylemekten en çok zevk aldığın şarkı? Ben bu aralar sahnede şarkı söylemekten çok keyif almıyorum. Çünkü Türkiye’deki konser mekanlarında hem oda boyutu ve malzemesi bakımından hem de ses sistemi bakımından düşük ücretli ekipmanlar alındığı için konserde kaliteli ses duyamıyorum. Mesela evde müzik yaparken ben her şeyi çok güzel duyuyorum, evde şarkı söylemeyi severim ama konsere çıktığımda aynı tadı alamıyorum. Tabii belli yerler çok güzel mesela Zorlu, Babylon… Böyle birkaç yer hariç Türkiye’de konser vermek sıkıntı. Ama Ön koltuk diye bir şarkı var onu 2 tane backvokalle söylüyoruz, devamlı hatalı yapıyorlar (gülüyor). Onu doğru yaptıklarında çok güzel ve keyifli oluyor yani baya koro oluyoruz. Tabii bütün bu müzikal faktörler bir yana insanların gelmesi ve beni orada desteklemesi, oluşan sinerji ortamı gerçekten çok güzel, insanın egosunu da yükselten bir şey (gülüyor). Dediğim gibi şarkı söylemekten zevk alıyorum, eskiden ama çok daha keyifliydi. Eskiden bir arkadaşımın Mecidiyeköy’de bir evi vardı, gecenin beşinde 15 kişi bağıra bağıra şarkı söylerdik ve galiba korkudan kimse kapıya gelmiyordu, Yurttan Sesler korosu gibi hep bir ağızdan söylediğimiz için. O zamandan beri de millet şu şarkın çok güzel koy bunu bir yere diye tutturuyordu, onun çok geç olmasına herkes çok kızgın zaten ama artık geç olsun güç olmasın. Ama hala o evde söylediğimiz şarkıları çıkarmadım, çok iyi şarkılar var. 5. Geçtiğimiz ay çıkardığın Dolunay albümünde baştan sona akustik türde şarkılar dinliyoruz. Bu tercihinin belirli bir sebebi var mı? Şarkıları belli bir ruh halini yansıtıyor diye düşünüyorum. Dolunay böyle kışın depresif bir modda, gece evdeki o ruh halini yansıtıyor. Dolayısıyla şarkılara davul girdi mi o gidiyor, aynı tadı yakalamak zorlaşıyor. Ne kadar çok element eklersen o eklediğin elementlerin bir amacı olması lazım ama Dolunay’daki şarkılarımda daha fazla element gerekmiyordu. Metronom da kullanmadım mesela kayıt esnasında. Şarkılar böyle evde gitarla dinleyicinin yanında çalınıyormuş hissi versin diye yapıldı. 6. Besteleme ya da kayıt aşamasında seni çok zorlayan bir şarkın oldu mu? Aranje aşamasında en çok zorlayan şarkı Yeniden Doğarsa’ydı. Çünkü Deniz’le yapmaya başladığımız ilk şarkıda -Transatlantik’ten önce yapmaya başlamıştık- drop tam olsun diye baya uğraştım gerçekten. Besteleme aşamasında da en çok yoran herhalde Dünyaya’ydı, gerçekten zordu. Onun dışında daha çıkmamış ama zorlayan şarkılar var. Sar Bu Şehri ve Toprak Yağmura da zordu. 7. Gittiğin en etkileyici konser hangisiydi? Geçen Sevdaliza konserine gittik, çok güzeldi bence çok etkileyiciydi. Bir de Alaçatı’da Electronica Festivali'ndeki Stavroz konseri çok iyiydi, biz en öndeydik zaten. Kafamız da çok iyiydi, alkollüydük baya. Konser çok güzel gidiyordu. Enerji, hava, atmosfer mükemmel. Gitarist konserin ortasında gaza geldi sahneden atladı bizim yanımıza gelip gitar çalmaya başladı. Ve biz acayip gaza geldik çünkü “Ya bunu biz de yapabiliriz” olduk. Adamların yapabildiği her şeyi biz de çalabiliyoruz yani o vizyonumuz da var gibi düşündük ve o bize baya ilham verdi.  8. Gitar dışında çalmayı bildiğin ya da öğrenmek istediğin enstrüman var mı? Piyanoyu birazcık biliyorum ama baya iyi çalabilmek istiyorum ve çalacağım da yani. Bir 5 sene ver bana. Piyanolu besteler yapacağım.   9. Şarkı sözlerini yazarken belirli bir yaşanmışlık üzerinden mi ilerliyorsun yoksa müzik o an sana ne hissettirirse onu mu takip ediyorsun? İkisi de oluyor. Ya ama Ön Koltuk’u yazarken çok bir böyle şey yok daha çok kurgusal, sabah 10’da yazdım mesela o şarkıyı. Ama Sar Bu Şehri, Mutluk Olmak Zordur gibi şarkıları yazarken belli bir duygu yoğunluğu bunu dışa vurma ihtiyacıyla birlikte geliyor ve bu dışa vurumu yapabilmek için gerekli elementleri bir araya getirmeye çalışıyorsun. Bu elementler ağzından çıkan sözler olabilir, gam ve nota olabilir. Belli araçlarla, bunu heykel gibi yapmaya çalışıyorsun. Tabii bu bahsettiğim kadar bilinçli bir süreç olmuyor yani sonradan bakınca “haaa” falan oluyorsun o depresyon altyapılı bir durumda onlar sadece geliyor.
    Sizin için seçtiğimiz Canozan şarkıları:
    [td_block_video_youtube playlist_title="" playlist_yt="-7ZZd6mX9QU, TG35FdiTcIg, oD6fL4yyhDk, 86VTsJiBgAs, 9cCQtySXc3E" playlist_auto_play="0"]

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.