Görünmeyen Erkeklik: The Invisible Man

Görünmeyen Erkeklik: The Invisible Man
  • 1
    0
    0
    1
  • Günümüzde tüm dünyada popüler sinemanın belli kalıpların içine sıkışarak kuraklaştığı ve orijinal fikirlerin nadiren ortaya çıkabildiği yadsınamaz bir gerçek. Tam da bu zamanda yıllarda köşeye itilmiş ve hor görülmüş korku türü ise belki de en parlak devirlerinden birini yaşıyor. Türün doğuşundan bu yana çekildikleri dönemin sosyopolitik şartlarını belli belirsiz alt metinler olarak kullanarak tarihe düşülen bir not işlevi de gören korku filmlerinin ilk kez bu kadar entelektüel bir hâl aldıkları da söylenebilir. Bu filmlerde ayrımcılıktan, adaletsiz ekonomik sisteme kadar pek çok önemli konuda artık bir alt metin olmaktan da öte üstüne basılarak işleniyor. Get Out, Us ve Midsommar gibi yapımların öncülük ettiği bu akımın yeni üyesi The Invisible Man. Filmin yönetmen koltuğunda, artık türün yeni ustalarından sayılan James Wan’ın ortaya çıkardığı Saw ve Insidious serilerinin ekiplerinde çeşitli görevlerde yer alan ve mütevazı bir bütçeyle çektiği ikinci uzun metrajlı filmi Upgrade ile hatırı sayılır bir başarı yakalayan Leigh Whannell oturuyor. Fikrini ünlü yazar H.G. Wells’in aynı adlı klasik romanından alan yapımın senaryosunda da Whannell’in imzası bulunuyor. Cecilia Kass, optik alanında kendini kanıtlamış parlak bir bilim insanı olan sevgilisi Adrian Griffin ile beraber yaşamaktadır. Fakat kocaman ve lüks bir evde dışarıdan bakıldığında mutlu bir hayat sürdükleri sanılan çiftin ilişkilerinde büyük problemler vardır. Cecilia baskıcı erkek arkadaşı tarafından psikolojik ve fiziksel şiddete uğramaktadır. Bir gün evlerinden kaçmayı başarır ve çok geçmeden Adrian’ın ölüm haberini alır. Ama bir şeyler ters gitmektedir. Birkaç yıl önce yapımcı Harvey Weinstein’ın eğlence sektöründeki pek çok isme gerek cinsel istismar gerek maddi/manevi baskı uyguladığının kanıtlarıyla ortaya çıkmasının ardından ortaya çıkan Mee Too akımı sektörün her alanında etkisini göstermeye başladı. Hemen hemen gördüğümüz her filmde bu olayların etkisini az ya da çok hissediyoruz. H.G. Wells’in kitabını sadece Görünmez Adam fikrini kullanmak için alan ve serbest bir uyarlama olan The Invisible Man de bu etkinin en yoğun hissedildiği filmlerden biri. Leigh Whannell, aslında bir tür şiddet olduğu yeni yeni ortaya çıkan ve kabullenilen romantik ilişkilerde kurulan efendi-köle ilişkisi ve baskı kurma hâlinin yarattığı etkileri odağına almış. Mesleğinde oldukça saygın bir yerde olan ve dışarıdan örnek bir insan olarak görülen sevgilisinin gölgesine hapsolmuş ve her anlamda kısıtlanmış bir kadının hikâyesini izliyoruz. new the invisible man movie ile ilgili görsel sonucu Bu durum filmin neredeyse tamamı karanlıkta geçen ve genç kadının kaçışını müthiş bir gerilimle yansıtan yapımın biçim anlamında en iddialı kısmı olan açılış bölümünde dahi kendini hissettiriyor. Mağdurun etrafını görmesini engelleyen ve oluşturulan baskının somut hâline dönüşen karanlık ilerleyen bölümlerde görünmeyenin yarattığı tedirginlik duygusuna dönüşüyor. Pek çok eserde farklı konuların metaforu olarak kullanılan ‘görünmezlik’ bu sefer mutsuz oldukları ilişkilerinden kaçmayı başaran kadınların sonradan yaşadıkları her an şiddete uğrama daha kötüsü öldürülme korkusunun sembolüne dönüşüyor. Görünmez Adam’ın Cecilia’ya ilk başta zarar vermek yerine yakınlarıyla arasını bozmayı çalışması ve onu dengesiz, tehlikeli biri olarak göstermesiyle ‘Gaslighting’ (kişinin hafıza ve akıl sağlığını sorgulayıp kendinden şüphelenmesine sebep olan bir çeşit kötü amaçlı yönlendirme) isimli psikolojik manipülasyon ve taciz yöntemine de gönderme yapılmış. Beklenmedik şekilde herhangi bir yerden gelebilecek tehdidin yarattığı bu dehşet duygusu başroldeki Elisabeth Moss’un üst düzey oyunculuğuyla da etkisini artırıyor. Moss, son dönemde korku filmlerinde eşsiz performanslar sergileyen Toni Collette (Hereditary), Lupita Nyong'o (Us) ve Florence Pugh (Midsommar) gibi isimlerin arasındaki yerini almakta zorlanmıyor.  invisible man 2020 ile ilgili görsel sonucu Yönetmen Whannell, filmin ilk yarısında mağdur karakteri tanıtmakla biraz fazla zaman harcadığı için tökezleyerek filmin süresini iki saatin üzerine çıkarıyor. Fakat ikinci yarıda bu dezavantajı avantaja çeviriyor. Böylece senaryodaki kimi mantık hatalarına rağmen karakterin görünmez adamın karşısında yaşadığı çaresizliğini ve daha sonra giderek güçlenmesini seyirciye eksiksiz aktarmayı başarıyor. The Invisible Man, başarılı yönetmen-oyuncu işbirliğinin de katkısıyla görünmezliğe yeni bir anlam yüklemeyi başaran feminist mesajlar içeren dramatik ve sağlam bir gerilim filmi.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.