Gattaca Üzerinden Mükemmel Kusurlarımızın Sorgulaması

Gattaca Üzerinden Mükemmel Kusurlarımızın Sorgulaması
  • 3
    0
    0
    0
  • Gerek dini inanışlara göre, gerek bilimsel verilere göre tüm yaratım ve başkalaşım süreçleri düzeni bozan o ufak parçayla ya da zincirin kırılan o ilk halkasıyla başlar. Kusursuz işliyor gibi görünen bir düzenin içinde, böylesine sıra dışı bir olayın gerçekleşmesi beraberinde kaos ve anarşiyi de getirir. Çünkü farklılık, sıradanlığın alışılageldiği toplum ve oluşumlarda hastalıklı veya hatalı olarak değerlendirilebilir. Daha da kötüsü, bu düzen mensupları tarafından o kadar kanıksanır ki, sorgulama ve ayrım yapma yetisinin gitgide azaldığı hatta sonunda yok olduğu görülür. 1997 yapımı GATTACA işte böylesine bir düzenin çok da uzak olmayan bir gelecekte işlendiği bir yapım. Bilim insanları tarafından en gerçekçi bilim kurgu eserlerinden biri seçilen bu film, insanların doğan yeni nesil için gen düzenlemeleri yapabildiği ve hata olarak değerlendirilen her şeyin ayıklandığı bir sistemi anlatıyor. Film, bilim dünyasının oldukça tartışmalı konularından biri olan "öjeni" hakkında öngörülen bir dünyayı anlatıyor. Öjeni kelimesi etimolojik olarak Eski Yunanca'ya dayanmakta ve "doğuştan üstün" anlamına gelmektedir. Felsefi kökeni Eflatun'a kadar uzanan öjeni, terimsel olarak ilk kez Charles Darwin'in kuzeni olan Sir Francis Galton tarafından ortaya atılmış toplumsal bir felsefedir. Bilimsel olarak ise; insan popülasyonlarında kontrollü yönlendirmeyle genlerin iyileştirmesi olarak açıklanmaktadır. Jean-Christophe Grangé'in "Kızıl Nehirler" ve Aldous Huxley'nin "Cesur Yeni Dünya" kitaplarında da işlenen öjeni, GATTACA'nın da eleştirdiği sistemin temelini oluşturmaktadır. Filmin temelinde, biri normal yollarla hiçbir müdahale olmadan dünyaya gelen(Vincent), diğeri ise düzenin getirdiği bilimsel ayrıcalıklarla genleri düzenlenmiş biçimde doğan(Anton) iki kardeşin hikayesi yer almaktadır. Vincent, Anton'a kıyasla hep daha narin ve dayanıksız bulunduğu için gözetilirken, Anton kusursuz olduğu iddia edilen gen yapısıyla bütün hayatını ayrıcalıklı olarak yaşamaktadır. Gözü yükseklerde olan Vincent, hep arka planda kaldığı kardeşine ve onun yaşantısına hiçbir zaman erişememektedir. Bunun için bir plan yaparak kardeşi gibi genleri iyileştirilmiş biçimde dünyaya gelen Eugene'i bulur ve onunla bir anlaşma yapar. Eugene, yaşadığı bir kaza neticesinde tekerlekli sandalyeye mahkum kalan ve eski hayatından tamamen koparılmış bir şekilde karşımıza çıkar. Genleri kusursuz biçimde düzenlenmiştir. Bilimsel olarak tüm hastalık tehlikelerinden arındırılmış ve tabiri caizse süper insan olarak tasarlanmıştır. Ancak önceden öngörülmesi mümkün olmayan bir sebeple bütün hayatı tepetaklak olmuştur. Onun kusursuz gen yapısını ödünç alarak hayalini kurduğu yerde çalışmaya başlayan Vincent'in tek gayesi ise; uzaya gidebilmektir. Film, tüm bu olaylar neticesinde sistemdeki açığı bulan ve bunu sonuna kadar kendi lehine kullanmayı başaran Vincent'in hikayesine odaklanmaktadır. Kusurlu bedenindeki bu coşkun ruhun önlenemez yükselişi, alt tabaka olarak değerlendirildiği bu sözde kusursuz toplumu şaşırtmayı başaran bir detaydır. Öyle ki, ilk başta onu tanıyamayan kardeşi Anton bile Vincent'in geldiği bu noktayı şaşkınlık içerisinde izlemektedir. Film, yazının başında sözünü ettiğimiz sorgulama ve ayrım yapma yetisini kaybetmiş ve kendi standartlarına uymayanları değersizleştiren o düzenlerden sadece birini öngörmektedir. Günümüzde dil, din, cinsiyet, ırk gibi konulardan doğan ayrımlarla kendisi gibi olmayanları ötekileştiren sözde kusursuz oluşumlar görüyoruz. Ancak bilinmeli ki, başkalaşım ve çeşitlilik bu dünyanın ve evrenin karşı konulamayacak ve son bulmayacak bir gerçeğidir. Film için yapılan alternatif sonlardan birinde, eğer gen düzenlemesi geçmişten beri uygulanan bir teknik olsaydı, hiçbir zaman dünyaya gelmeyecek olan yetenekli birçok insanı görüyoruz. Einstein(Disleksi), Stephen Hawking(ALS), Emily Dickinson(Manik Depresif) ve daha niceleri. Eğer belirlediğimiz bir kalıba göre insanları şekillendirebiliyor olsaydık, bu birbirinin aynısı olan, yaratıcılıktan ve çeşitlilikten uzak, en sonunda da körelmeye mahkum olan bir toplumdan başka bir şeye sebep olamazdı. Dileğim; çeşitliliğin kaos yarattığı ortamları neşeye, yaratıcılığa ve yeteneğe dönüştürebilen toplumlar olmamızdan yana. Çünkü günümüzde bazı faktörleri gözeterek ayrımcılık yapan insanoğlunun, yakında genlerine göre sınıflandırılmasının çok da imkansız olmadığı ortadadır. Öjeni bu bakımdan bakıldığında etik değerleri hiçe saydığı için oldukça tartışma yaratan bir konudur. Şayet toplumları gen düzenlemeleriyle şekillendirebilecek olsak bunu yapmak ne kadar doğru olurdu? Yani böyle bir şeyi yapabiliyor olmamız yapmamız gerektiği anlamına gelir mi? İşte tam da burası üstüne konuşulması ve düşünülmesi gereken nokta olarak karşımıza çıkıyor. Ancak filmde de belirtildiği gibi kaderimiz ve şansımız için düzenlenebilecek herhangi bir gen yok. Yani tüm çabalarımıza rağmen hayat öngörülemez olarak devam ediyor. Dahası bu kaotik ortamda insanlığı ileriye götüren ve fark yaratan kişiler her zaman, başından beri farklı hisseden insanlardan çıkıyorsa, belki de bizi mükemmel yapan kusurlarımızın ta kendisidir. Kaynak: 1, 2, 3,

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.