Erdem vs. Bencillik Yaklaşımları Üzerine: The Place

Erdem vs. Bencillik Yaklaşımları Üzerine: The Place
  • 1
    0
    0
    0
  • Yönetmenliğini Paolo Genovese'nin yaptığı ve dram türünde yaklaşık 15 adaylığı bulunan "The Place", tek mekanlı bir film olmasına rağmen ilginç kurgusu ile sıkılmadan izleyebileceğiniz 2017 yapımı bir İtalyan filmi. Açılış sekansından itibaren gizemini koruyan filmin konusuna kısaca değinecek olursak, The Place isimli kafede oturan bir adam, önündeki defter aracılığıyla kendisine gelen insanlarla birtakım anlaşmalar yapıyor. İnsanlar bu adama hayatta en çok istedikleri şeyi söylüyor, adam da defteri açıyor ve insanlara bu dileklerinin gerçekleşmesi için yerine getirmeleri gereken "Bir çocuk öldüreceksin." , "Bir kadına tecavüz edeceksin." , "Evli bir çiftin arasını bozacaksın." , "Birinden hamile kalacaksın." gibi sınırları zorlayan görevler veriyor. Görevini tamamlayanlar istediklerini elde ediyor ve anlaşma bu şekilde sonlanıyor. İzlerken aklımızın bir köşesinin sürekli kendisinin bir şeytan mı, peygamber mi yoksa sadece bir elçi mi olduğu ile meşgul olduğu bu adam, film boyunca The Place'den çıkmıyor ve neredeyse hiç uyumuyor. Görevlerin korkunçluğu ya da karşısındaki insanların bunları yerine getirme konusunda kendileriyle yaşadıkları iç hesaplaşmalar karşısında, tamamen realist bir tutum sergiliyor. Çoğu kişi kendisini iğrenç bir canavar olarak nitelendirirken o, sadece canavarları beslediğini söylüyor. Filmde birçok karmaşık ve zorlu görev verilirken yönetmen seyircisine bunların hiçbirini göstermiyor. Olayları, anlaşma yapan insanların görev sürecindeki detayları gelip adama anlatmaları üzerine takip ediyoruz ve bir noktadan sonra da, bu insanların birbirlerinin görevlerini, hayatlarını nasıl etkilediklerini fark ediyoruz. Bu şekilde durumlar yavaşça iç içe geçiyor ve işin nasıl sonlanacağını merakla izliyorsunuz. The Place, hikayesi ile seyircisini kendisine çekerken aslında bu hikayenin altında, önemli ahlak felsefesi ve determinizm-fatalizm tartışmalarına kapı açıyor. Hayatlarındaki türlü sorunlarla baş edebilmek için kafedeki gizemli adama gelen insanların bir kısmı, defterin kendilerine verdiği ve çoğu suç teşkil eden etik dışı davranışları yapma sürecinde, ilk etapta kendi menfaatleri uğruna başkalarının hayatını harcamayı kabul etmezken, zamanla fikir değiştiriyorlar. Bu, Hobbes'un "bencillik ahlakı" görüşünü öne çıkarıyor. Hobbes, insanı yönlendiren ve harekete geçiren iki önemli şeyi "ben sevgisi" ve "kendini koruma" olarak ele almaktadır. Tıpkı faydacılık ve hazcılık kuramlarında olduğu gibi genel evrensel bir ahlak yasasının olamayacağını düşünen görüş, kişinin tüm eylemlerinin ben sevgisiyle belirlendiğini ve ahlaklı olmanın da kendini koruma güdüsünün dışa vurulmasından başka bir şey olmadığını ileri sürer. Buna karşın Kant'ın, kişisel menfaat gözetmeksizin iyiyi isteme amaçlı "ödev ahlakı", ahlaki eylemin amacının mutluluk değil ödev olması gerektiğini ve eylemin gerisindeki ilkenin, eylemin kendisinden ve sonucundan daha önemli olduğunu söylemektedir. "Öyle davran ki, eylemine ölçü aldığın ilke, tüm insanlar için genel bir yasa haline gelebilsin." düşüncesiyle hareket eden Kant, Hobbes'un aksine evrensel bir ahlak yasası olduğunu savunur. Filmde gördüğümüz, kendi çocuğunu kurtarmak için başka bir çocuğu öldürmesi gereken baba, yeniden görebilmek için bir kadına tecavüz etmesi gereken kör adam ve alzheimer hastası kocasının geri dönmesi için birçok insanı öldürmesi gereken yaşlı kadın karakterleri, bize bu iki kuram arasında yaşanan ikilemi çok iyi yansıtıyor. Bunların yanı sıra, yine filmdeki karakterlerimizin bir süre sonra içine girdikleri neden-sonuç çemberi ve anlaşma yaptıkları adamın "İstemiyorsan bunu yapmak zorunda değilsin, görev sadece seçeneklerden biri." uyarısına karşın, hepsinin bunun bir zorunluluk olduğuna inanmaları ve savunmalarında sürekli "Neredeyse bana bir çocuğu öldürtüyordun, senin yüzünden neredeyse ... yapıyordum." gibi cümleler kurup bu fikirle hareket etmeleri akıllara determinizmi getiriyor. Determinizme göre, insanlar nedensellik ilkesinin etkisiyle, ahlaki eylemler içeren davranışlarda bile kendi özgür iradelerini kullanamamaktadırlar. Çünkü psikolojik, hukuksal, toplumsal, ahlaksal vb. birtakım etkenlerin zorunlu sonucu olarak eylemlerini gerçekleştirirler, yani özgür değillerdir ve bu sebeple de hiçbir eylemde davranışlarının sorumluluğunu üstlenmezler. Bu açılardan The Place'in, seyircisine günlük hayattaki davranışlarının da nedenini ya da niyetini sorgulatacak ince göndermeler içerdiği söylenilebilir. Buraya kadar değindiği her şey ile çok güzel ilerleyen film ne yazık ki bana göre zayıf ve havada kalan bir final ile bitiyor. Vermek istediği mesajları seyircisine ilginç bir gizemle, gereksiz ayrıntılara boğulmadan ve üstelik tek bir mekanda taşıyan The Place'i bitirirken, daha tatmin edici bir sonu hak ederdi diye düşünmeden edemiyorsunuz.     Kaynak: 1

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.