Doğmamış Çocuğa Mektup

Doğmamış Çocuğa Mektup
  • 0
    0
    0
    0
  • "Seni çok beklediysem de karşılaşmaya asla hazır olmadım."

    Duygular evrenseldir, ayırt etmeksizin her insanda hemen hemen aynı var olur. Kimini yıkıp geçer, kimine şöyle bir dokunur, kiminin ayaklarını yerden keser. Mutluluk, hüzün, kızgınlık... Tabiatları hep aynıdır. Fakat tarif edilemez anların varlığı bu dengeyi bozar. Vücudunda bir bebeği yaşatmanın, her an içinde git gide büyüdüğünü hissetmenin verdiği hissiyatı bütün insanlara dağıtamayız. Hatta bütün empatileri bir araya getirsek bile o duyguya uzanan yolu yarılayamayız. Bu kadar yüce bir duyguya meydan okumak ise, verilebilecek en büyük savaş olsa gerek.

    Bu savaşa Oriana Fallaci'nin kaleminden şahit olmanızı tavsiye ediyoruz. Doğmamış Çocuğa Mektup'ta evlenmeden hamile kalan bir kadının bebeğine karşı olan hissiyatı, içinde bulunduğu durumun karmaşası, hüznü ve sevinci birbirine karışıyor. Kitabın büyük bir bölümü birbirini izleyen kaygılardan oluşuyor. Şimdi ne yapacağım? Tek başıma başarabilecek miyim? Kürtaj yaptırmalı mıyım? Yazar, bir kadının bu süreçte tek başına neler düşünebileceğini ve hissedebileceğini çok gerçek bir şekilde okuyucuya hissettiriyor. "Senden korkuyorum. Seni hiç yokluktan zorla çekip alan, gövdeme ekleyen rastlantıdan. Seni çok beklediysem de karşılamaya asla hazır olmadım. Ama kendi kendime hep o kötü soruyu sordum: Ya doğmak hoşuna gitmezse? Ya günün birinde haykırıp suçlarsan beni: "Sana kim dedi beni dünyaya getir diye? Neden dünyaya getirdin beni, neden?" Ülke ayırt etmeksizin ataerkil bir düzende yalnız bir kadın olarak ayakta durmak, hayata tutunmak kolay bir şey değildir. Bu kitap başlı başına kadının yaşamı boyunca bir erkeğe muhtaç olduğu zırvalıklarına, güçsüz bir varlık olduğu söylemlerine küfür niteliğinde. Çünkü böylesine güç bir dönemi kimsenin desteği olmadan, bin bir türlü duygu değişiminden geçerek sağlıklı bir şekilde atlatan bir kadından daha güçlü bir varlık görmek mümkün değildir. Kaç kişi hayata bu şekilde meydan okuyabilir? Kadın evli olmadan hamile kaldığında, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı devreye girer. En basit şekilde çevrede ayıplayan gözler belirir. Sanki herkes bu zamana kadar kadına çelme takmak için bekliyordur. Çünkü doğduğumuzda üzerimizde etiketler vardır. ''Sen erkeksin, güçlü olmak zorundasın.'' veya ''Kadınsan naif ve kibar olmalısın.'' Bu kurallara uymadığın sürece topluma ayak uyduramazsın. Sanki topluma bir borcun varmış gibi. Sanki toplumun bütün borçları sadece kadının sırtına yüklenmek zorundaymış gibi. Bütün bu yargıların ve korkuların ötesinde, kadının bütün ayıplayıcı gözler ve kırıcı sözlerden sıyrılıp, en çok çocuğunu erdemli bir insan olarak yetiştirebilmek üzerine endişelenmesi ise bir kez daha anneliğin ne kadar kutsal ve içgüdüsel olduğunu kanıtlıyor. Doğmamış bir çocuğa endişelerini anlatmak, onunla dertleşmek ve aynı zamanda onun varlığından korkmak... “Bütün sorumluluk kadının omuzlarında, acıyı çeken, aşağılanan da hep kadın. Sizinle sevişti diye orospu dersiniz ona. Sözlüklerde bu sözcüğün erkekler için karşılığı yok, yeni bir tane uydurmak da anlambilime aykırı olur. Binlerce yıldır sözcüklerinize, kavramlarınıza, baskınıza zorla boyun eğdirttiniz bizi. Binlerce yıldır, hiçbir zarara uğramadan gövdelerimizi kullanıyorsunuz. Binlerce yıldır susmaya zorladınız bizi ve ana olmak göreviyle kısıtladınız. Her kadında bir ana ararsınız. Her kadının size analık yapmasını istersiniz; kendi kızınızın bile. Kaslarımızın sizinkiler kadar güçlü olmadığını söylersiniz, ondan sonra pabuçlarınızı boyatmak için bile bizim emeğimizi sömürürsünüz. Beyninizin bizimkinden daha üstün olduğunu söylersiniz, sonra da eve getirdiğiniz aylığın nasıl harcanacağını saptamak için bile zekâmızı sömürürsünüz. Ömrübillah çocuk kalırsınız, en ileri yaşlara değin çocuksunuzdur, yedirilip temizlenmek, öğüt verilmek, hizmet görmek, avutulmak, korunmak istersiniz tüm benliğiniz ve zayıf yanlarınızla. Nefret ediyorum sizlerden. Sizsiz yapamadığım için, size daha sık bağırıp çağıramadığım için kendimden de nefret ediyorum. Sizin ananız olmaktan bıktık artık. Kendi bencilliğiniz yüzünden, kendi çıkarlarınız uğruna kutsallaştırdığınız bu sözcükten bıktık. Sizin suratınıza da tükürmem gerekir, doktor bey. Kadın dendi mi aklınıza bir döl yatağıyla iki yumurtalık geliyor yalnızca, bir beyin değil.” Özellikle anne olmak istiyorsanız ve korkularınız varsa, bu kitabı canıgönülden öneriyoruz. İyi okumalar.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.