Çağımızın Meddahı: Sunay Akın

Çağımızın Meddahı: Sunay Akın
  • 2
    0
    0
    0
  • Sunay Akın, 12 Eylül 1962’de, Trabzon Maçka’da, Tülay Hanım ve Tuncay Bey’in oğlu olarak dünyaya geldiğinde ailesi, ona “Şükrü Sunay” adını verdi. Dünyaya geliş serüvenini aslında en iyi kendisi anlatacaktı yıllar sonra. İlk görüşte aşkın tatlı meyvelerinden biri olarak dünyaya gelmenin tarifi, ancak bu kadar güzel yapılabilirdi. İşte şöyle anlatacaktı Sunay Akın bu serüveni: “Ben kendimi Terzi Tuncay’la anlatıyorum. Trabzon’un en ünlü terzisiydi Tuncay Bey. Herkes ona elbise diktirmek isterdi. Bir gün 17 yaşında bir genç kız girdi dükkana, yanında annesiyle. Kız, bordo renkli bir ceket diktirmek istiyordu. Terzi Tuncay, siparişi kabul etti. Çünkü kız çok güzeldi. Kızı yalandan yere provaya çağırdı; hem de kaç kez. Terzi Tuncay, bu güzel genç kıza aşık olmuştu. Uzun süren provalardan sonra o bordo ceket dikildi. Üç tane düğmesi o bordo ceketin; işte ben ortanca düğmesiyim.” Akın'ın çocukluğu 10 yaşına kadar Trabzon’da geçti. Ailesi, çocuklarının daha iyi bir eğitim alabilmesi için İstanbul’a taşınmaya karar verdi. İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde okudu ve yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Fiziki Coğrafya Bölümü’nde tamamladı.

    Kitaplarla Dolu Bir Çocukluk

    Tülay Hanım, çocuklarına kitap sevgisi aşılamak için tıpkı bir düğüne gider gibi özenli ve süslü oluyordu. Bu, Sunay Akın'ın çocukluğuna dair hatırladığı en canlı ve en güzel anısıydı. Yıllar sonra bunları paylaşırken, “Bunu yapan annem, ilkokul mezunuydu” diye bitirecekti anısını. Ayrıca küçükken evlerinde bulunan takvimde her yaprağın arkasında bir şiir vardı. Şiir 365 gündü onun için. Böyle bir evde geçti çocukluğu.

    İlk Şiiri

    Sunay, öyle çok kitap okuyordu ki, sonunda kalemi eline almıştı. İlk şiirini yazdığında henüz 7 yaşındaydı. Anne ve babasının odasındaki elbise dolabındaki boş duran tek askılığa yazmıştı şiirini. “Üşümüyor musun?” diye sesleniyordu yalnız askıya. Tutku dolu ruhu işte ilk o zaman, oracıkta çıktı açığa.

    İlk Şiir Kitabı

    İlk şiir maceralarını, ilk şiir kitabı heyecanı takip etti. 1989’da yayımladığı ilk şiir kitabının adı “Makiler” oldu. Ona, bu adı Cemal Süreya vermişti. Ardından “Antik Acılar”, “Kaza Süsü”, ”62 Tavşanı” şiir kitapları geldi. Şiir, Sunay Akın'ın ruhunun en büyük ihtiyacıydı demek tam yerinde bir saptamaydı. Konu şiirse, kabına sığamıyordu. 1989’da, “Yeni Yaprak Dergisi”ni işte bu heyecandan aldığı cesaret ile çıkardı. Sonra 1990’da çıkardığı dergiye de “Olmaz” adını verdi.

    Oyuncak Müzesi

    Sunay Akın, seneler önce iş seyahatlerinden birini Almanya’ya yaptı. Nürnberg’de gezdiği oyuncak müzesi, bugüne dek kurduğu hayallerin karşılığı gibi duruyordu karşısında. Çünkü orada gezerken gezdiği sadece bir müze değildi. O, aslında çocukluğunda, geçmişinde kurduğu her bir düşün içinde gezintiye çıkmıştı. Bir antikacıdan beyaz oyuncak atını aldı, bindi ve ülkesine döndü. Çocukların beyaz atlı prensi olmak için attığı ilk adımdı bu. Eve döndüğünde bavulunu açmaya başladı Akın. Yıpranmasın diye gazete kağıdına sarılmış beyaz at ile ilk o zaman karşılaştı hayat arkadaşı Belgin. “Bu antika oyuncakla ne yapacaksın?” diye sordu şaşkınlığını gizleyemeden. Sunay Akın kararlılıkla, “İstanbul’da bir oyuncak müzesi açacağım. İşte bu da o müzenin ilk oyuncağı” dedi ve başladı yolculuk. Gazete yazıları, kitapları, tiyatro gösterileri, radyo ve televizyon programından kazandıklarıyla antika oyuncaklar almaya devam etti. Öyle ki birkaç sene sonra evine sığmaz oldu bu oyuncaklar. Sonra anne ve babasının boş bir odasına yerleştirmeye başladılar. O gün, o odada İstanbul Oyuncak Müzesi doğdu aslında. Bundan sonra her yeni oyuncak aldığında anne ve babasının kapısını çaldı. Sonra o kapı, en anlamlı olacak tarihte, 23 Nisan 2005’te kapılarını gelip görmek isteyen herkese açtı. Bu müzeyi kurmak için yaşadığı tüm süreci ise sorulduğunda şu cümlelerle anlatacaktı: “Oyuncak müzelerinde düşlerin ve hayallerin tarihi var. İnsan önce hayal eder sonra gerçekleştirir. Her şey hayallerle başlar. Ben bunu gördüm ve çok etkilendim. Sonra oyuncağın tarihini araştırdım. Oyuncakla ilgili kitaplar okudum. Kütüphanelerde araştırmalar yaptım ve ülkeme bir oyuncak müzesi kazandırmak istedim. Bir sanatçı, yazar olarak; gösterilerimden, sahne oyunlarımdan, kitaplarımdan, yaptığım televizyon programlarımdan kazandığım her şeyle de gördüğünüz bu oyuncakları satın aldım.” Sunay Akın, Nazım Hikmet'i anmak için 24 saat boyunca şiir okudu. Küçük İskender'le en sevdiği yerde, Kız Kulesi'nde zaman geçirdikten sonra kıyıya vurdu tek başına. Çünkü İskender şöyle demişti: ''Siz dönün! Ben Robinson Crusoe'yum.'' Bu değerli insan bugünlerde kendi Youtube kanalında Küp adını verdiği programında kısa hikayeler anlatıyor. Vaktinizi ayırıp bir göz atmanızı tavsiye ederiz. Instagram hesabını da oldukça aktif kullanan Akın, her gece, uyumayan ve uyuyamayanlar için bir resim armağan ediyor. İyi ki varsın Maçkalı! Kaynak: 1

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.