Bir Nostalji Klasiği #3: EarthBound

  • 0 0 0 0
Bir Nostalji Klasiği #3: EarthBound
  • 0
    0
    0
    0
  • Küçüklüğümde her çocuğun olduğu gibi benim de en büyük zevkim çizgi film izlemekti. Sabahtan akşama kadar televizyon karşısında çizgi film izlemek resmen hayatımın merkezindeydi. Çizgi filmlere olan bu büyük aşkım dolayısıyla da figürler, çizgi romanlar, çizgi film tarzındaki oyunları da çok seviyordum. EarthBound ile işte tam da o zamanlarda tanıştım. Benden yaşça büyük kuzenim, Game Boy'da oynuyordu ve çizgi film bağımlısı bu küçük yazarınız oyunu görünce kendinden geçti. Renkleri, karakterleri, dünyası o kadar güzeldi ki oynamak için deliriyordum. Resmen bir çizgi filmi oynayacaktım. Yalvar yakar kuzenimden onun okulda olduğu zamanlarda Game Boy'uyla oynamak için izin aldım ve EarthBound'a girdim. İngilizce bilmemem hiç sıkıntı değildi çünkü artık bir çizgi filmin içindeydim. Geçenlerde acaba aynı hislerle tekrar oynayabilir miyim düşüncesiyle tekrar oynadım ve evet, aynı hislerle tekrar oynadım. EarthBound 1994 yılında çıkmış bir RPG oyunu. O dönemde sadece SNES'e çıksa da ilerideki zamanlarda Game BoyWii U ve Nintendo 3DS'e de çıkış yapmış. Zamanında çok ses getirmiş bu oyun günümüzde de hâlâ birçok oyuna ilham kaynağı olmuş. Peki neydi bu oyunu bu kadar iyi yapan? Hikaye, Eagleland ülkesindeki minik bir kasaba olan Onett'te geçer. Ana kahramanımız Ness, bir gece patlama gibi bir ses duyar ve neler olduğunu araştırmak için dışarı çıkar. Araştırma sonucunda kasabanın yüksek bir yerine bir meteor düştüğünü görür fakat polisler o bölgeyi karantina altına aldığı için yanına gidemez. Bu sebeple bir sonraki günü bekleyip meteorun yanında anca o zaman gider. Yine pek bir şey bulamayınca araştırmaktan vazgeçer ve eve dönüş yolculuğuna başlar. Fakat yoldayken karşısına bir anda isminin Buzz Buzz olduğunu söyleyen bir arı çıkar. Kendisinin 10 yıl sonradan geldiğini, Giygas isimli bir kötünün tüm dünyayı kötüleştirdiğini ve buna sadece bizim engel olacağımızı söyler. Ardından Ness yanına birkaç arkadaşını da alır ve yolculuğuna başlar. Hikaye, kabaca bu şekilde başlıyor. Biliyorum bu hikaye, günümüz şartlarında klişe ve basit sayılabilir ama 1994 yılında çıktığını düşünürsek çok da basit değil. Zaten bu oyunu iyi yapan en son şey hikayesi diyebiliriz. EarthBound'u bu kadar iyi yapan asıl şey yenilikleri ve hikaye anlatımı. Öncelikle savaş sisteminden bahsedelim. Savaş sistemi, etrafta dolanırken rastgele birine dokunursak açılıyor. Sıra tabanlı ve partili olarak savaşıyoruz. Rakibimize ya vurabiliyoruz ya da kendimizi savunabiliyoruz. Seviyemize göre vuruşumuz güçleniyor. İlk başlarda rakipler bizden güçlü olduğu için savaşlarda zorlansak da seviyemiz yükseldikçe savaşların zorluğu azalıyor. Bir de PSI sistemi var ki savaşlarda bize yardımcı oluyor. PSI oyundaki psişik güçlere verilen isim. Birbirinden farklı ve fazla güçler barındırıyor PSI. Bu güçlerin de kendine göre seviyesi var ve seviyeler Yunan alfabesiyle isimlendirilmiş. İlk başlarda savaştığımız varlıkların çeşidi az olsa da oyun ilerledikçe birbirinden farklı ve garip yaratıklarla da karşılaşabiliyoruz. Oyun, karakterler konusunda diğer özelliklerinde olduğu kadar yaratıcı olamamış maalesef. Ana karakterimiz dışında bize yardım eden arkadaşlarımız var. PokeyPaula ve Jeff bunlardan bazıları. Karakterlerin detayına çok inilmemiş fakat oyun karakterler konusundaki eksikliğini diyaloglar sayesinden kapatmış. Diyaloglar gerçekten de çok güzel. Mizah unsuru neredeyse oyunun her yerinde var. Bir o kadar da şirinlik katılmış diyaloglara. Elbette oyun her safhasında bu kadar şen şakrak değil. Karanlık yerleri de oluyor fakat ne kadar karanlık olursa olsun mizahtan vazgeçilmemiş. Teknik kısımlarda da EarthBound kendini ispatlamış. Oyunun, yazının başında da bahsettiğim gibi çizgi film görselliği en çekici özelliklerinden. Bunun yanında bu tatlı görselliğe uygun müthiş müzikleri var. Bir de her duruma uygun ses tasarımları da oyunun iyi yönlerinden biri. Hikayenin geçtiği harita o dönemde çıkmış bir oyuna göre oldukça büyük. Birbirinden farklı mekanlar var ve seviye tasarımları da çok güzel. Ekip, bu kadar büyük harita yapıp içini boş bırakmamış. Mekanları gezdikçe ortaya çıkan sırları keşfetmek, bir sürü farklı karakterlerle iletişime geçmek ayrı bir keyif. Genel itibariyle çocukluğumu süsleyen bu oyun, şu an oynadığımda bile çok keyifli. Zaten 21 yıl sonra Toby Fox bu oyundan ilham alıp Undertale'i yaptı ve o da en sevdiğim oyun oldu. Benim için yeri apayrı bir oyun. Sizin de eski oyunlara merakınız varsa kesinlikle tavsiye ederim. Oyunların geçmişten günümüze nasıl değiştiğini, hangi süreçlerden geçtiğini de görebilirsiniz. Nasıl oynayabiliriz diye sorarsanız, küçük bir araştırmayla bulabilirsiniz.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.