Bir Düzen Eleştirisi Olarak Metropolis

Bir Düzen Eleştirisi Olarak Metropolis
  • 0
    0
    0
    0
  • Güçlü ve güçsüzü, zengin ve fakiri, patronları ve işçi sınıfını eleştiren bir yapım, Metropolis. Ciddi anlamda bir toplum eleştirisi yapan Metropolis, 1927 yılında yapılmış distopik bir filmdir. Zamanının ötesinde bir film olarak kabul edilen ve o döneme göre büyük paralarla çekilen yapım, izleyen herkesi sistemi sorgulamaya itiyor. Distopya terimi, ütopya teriminden gelmektedir. Ütopya, ideal devlet tasarısı olarak ifade edilebilir. Kelimenin geçmişi Antik Yunan’a dayanır. Şuan mevcut olmayan fakat gelecekte gerçekleşmesi istenen düzen, sistem olarak da kabul edilebilir. Ütopyalar anlam bakımından olumsuzluk ve negatiflik barındırmazlar. Distopyalar ise geleceğe dair kötü senaryoları içerir, korku ütopyalarıdır. Teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkabilecek kötü sonuçları ve baskıcı, otoriter, despot bir sistemi konu alır.  Ütopya ve distopya kavramları sinema ve edebiyat eserlerinde sıkça karşımıza çıkmaktadır. En güzel örneklerinden biri de Metropolis’tir. Metropolis’in yönetmenliğini Fritz Lang, senaristliğini ise Thea Von Harbou üstlenmiştir. Brigitte Helm, Gustav Fröhlich, Alfred Abel gibi isimler ise oyuncular arasında yer almaktadır. Metropolis yayınlandığı zamanda çok ses getirmiş, sessiz bir filmdir. Aslında sadece yayınlandığı zamanla kalmamış, tüm zamanların en önemli bilim kurgu filmleri arasına girmiştir. Film sadece teknolojiden ve onun getirdiklerinden bahsetmiyor, aynı zamanda işçi sınıfı ve tepedeki zengin insanlar arasındaki eşitsizliğe de değiniyor. 2020 yılının anlatıldığı filmde, dişleriyle tırnaklarıyla inşa ettikleri yerden hiçbir şey alamayan, hayatları boyunca çalışıp didinip yerin altına dönmeye mecbur bırakılan işçi sınıfının vahim durumu anlatılıyor. Zengin ailelerin hiç emek sarf etmeden pastanın büyük dilimini almaları sanatsal bir yönden eleştiriliyor. Bu dünyada zengin ailelerin her şeyi makineler tarafından yapılırken bu makineleri çalıştıranlar da işçilerdir. Şehir makineler üzerine kurulmuştur ve işçiler de makinelerin dişlileri gibidir. Bu zengin ailelerden birinin oğlu olan Freder, işçi sınıfının her daim yanında olan, onlar için adeta kutsal biri olan Maria’ya âşık olur ve işleyişteki sıkıntıları fark eder. Bu sırada Maria’nın işçiler üzerindeki etkisini anlayan Rotwag adındaki bir mucit, onun bir kopyasını, bir robotunu yapar. Daha sonra bu robotun işçileri provoke etmesiyle işçiler makinelere saldırmaya başlar. Ama işçilerin unuttuğu bir şey vardır, çocukları hala şehrin içindedir. Bunu fark eden işçiler Maria sandıkları robotu suçlu görüp onu öldürmeye çalışırlar. O sırada çocukları kurtaran Maria’yı gören işçiler her şeyin farkına varıyorlar. Maria’nın filmin başından beri söylediği ”Beyin ve eller arasındaki bağı sağlayacak olan şey kalptir.” sözleri filmin sonunda anlam buluyor. Filmde verilen mesajın bazı çevrelerce anti-kapitalist bir düşünce olmadığı savunulsa da, birçok anlamda eşitsizliği ve adaletsiz sermaye dağılımını eleştiriyor. Sadece dönemin Almanya’sının şartları da göz önüne alındığında daha yumuşak bir son vermek istemiş olabilirler gibi geliyor. Toplumda işçiye de patrona da ihtiyaç var demişler bir bakıma. Mevcut sistemin devam edebilmesi için bu iyi bir çözüm olabilir fakat eşitsizliklerin günümüzde hala bu denli fazla olduğunu göz önüne alırsak bu konuya daha derin bakmak isteyebiliriz. Sevgiler.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.