Bir Dürüstlük Örneği: Suçluyorum

Bir Dürüstlük Örneği: Suçluyorum
  • 1
    0
    0
    0
  • "Sırtını ahlaksız basına dayamak, Paris'in tüm ipsizlerince savunulmaya boyun eğmek de bir suç; işte ipsizler takımı, hukukun ve yalın gerçeğin bozgunu içinde, hayasızca utkuya ulaşıyor. O tüm dünya önünde yanlışı zorla benimsetmek gibi düşüncesizce bir komplo tezgâhlarken, kendisini özgür ve dürüst ulusların başında yiğit bir ordu olarak görmek isteyenleri Fransa'yı bulandırmakla suçlamış olmak da bir suç. Kamuoyunu saptırmak, yoldan çıkarılmış olan kamuoyununu, onu sabuklamaya götürecek ölçüde bir ölüm görevinde kullanmak da bir suç. İçinden atamaması durumunda insan haklarının savunucusu büyük ve özgürlükçü Fransa'nın ölmesine yol açacak iğrenç Yahudi düşmanlığının arkasına sığınarak küçükleri ve alçak gönüllüleri zehirlemek, tutuculuk ve hoşgörüsüzlük tutkularını azdırmak da bir suç. Kin yolunda yurttaşlığı sömürmek de bir suç, son olarak; tüm bilim gerçek ve adalet çağını oluşturma yolunda iş başındayken, kılıcı çağdaş Tanrı yapmak da bir suçtur."

      Suçluyorum bir dürüstlük, bir uygarlık, bir cömertlik ve gözü peklik örneği, kendi türü içinde bir başyapıt. Çağının romancısı Émile Zola, 19. yüzyılın sonlarına doğru Fransa'da, Yahudi kökenli bir subayın, Yüzbaşı Alfred Dreyfus'ün, haksız yere casusluk ile suçlanmasıyla patlak veren Dreyfus Davası üzerine L'Aurore gazetesinde bir yazı yayınladı. Yüzbaşı Alfred Dreyfus neyle suçlandığını bile söylenmeden tutuklanmıştır ve sağcı basın büyük bir karalama kampanyası başlatmıştır. Yalnız Dreyfus'u değil, tüm Yahudileri, Fransa'daki tüm Yahudi topluluklarını suçlamıştır hatta. Askeri mahkeme kamuya kapalı olarak yapılan bir duruşma ile Dreyfus'ün rütbesinin geri alınmasına ve yaşam boyu sürgün edilmesine karar vermiştir basının haberlerine paralel olarak. Bir şekilde gerçek suçlunun yargıç önüne çıkarılması sonucu Dreyfus üç dakika içinde oy birliğiyle aklanır.   Tüm bu olanlardan sonra Emile Zola Cumhurbaşkanına Mektup başlığı ile müthiş bir başkaldırı örneği gösterir. Mektup, çağının aydınlarının sesi niteliğindedir ve Fransa'nın tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Gerçeğin su yüzüne çıktığını ve hiçbir şeyin onu durduramayacağını söyleyen yazar, mektubunda da edebi bir dil kullanmış, dava çerçevesinde önemli noktalar hakkında sorgulamalarda bulunmuştur.

    "Suçladığım insanlara gelince: onları tanımıyorum, hiçbir zaman görmedim, kendilerine ne hıncım var ne de kinim. Benim için önemsiz varlıklar, toplumsal kötülük ruhlarından başka bir şey değiller. Burada yerine getirdiğim edimse, gerçeğin ve adaletin patlamasını çabuklaştırmak için başvurduğum devrimsel bir yol yalnızca."

      Birkaç sayfalık bir kitap haline zar zor gelen mektubu bir edebi klasik yapan ise isimleri değiştirdiğimiz zaman günümüzdeki birçok durum karşısında geçerliliğini sürdürmesi ve haksızlığa karşı hala cesur kalemlerin olmaması sayılabilir. Can Yayınları'nın dokuzuncu basımından yaptığımız alıntılar da gösteriyor ki medyanın ahlaksızlığı ya da korkak gazetecilerin varlığı hiçbir zaman değişmedi, her şey aynı döngüde sürüklenip günümüze kadar geldi. Suçluyorum'u okumak bu anlamda biraz üzücü, biraz da cesaretlendiren türden bir deneyim.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.