20. yüzyıl başları ve İstanbul, savaştan çıkmış bir toplum, istibdattan yeni yeni kurtulmuş bir tiyatrocu hanım Afife Jale… Dönemin istibdat ve bağnazlığından yorgun düşen bu hanım, bir nebze olsun dinlenmek için havaların da ısınmasıyla o dönemin eğlence yerlerinin başında sayılan yaz bahçelerinde bir fasıla davetlidir. Fasılın hanendesi (solisti) ise sesiyle ülkede meşhur Hafız Burhan Bey’dir. Burhan Bey ki Rumeli Hisarı'nda gazel okuduğu zaman Anadolu tarafından dinlenebilen bir ses… Sazlar yerini almış, ne kadar nota bakılmasa da notalar dağıtılmış ve kulisten Burhan Bey görünmüştür. Önce bir göbek ve arkasından Burhan Bey girer sahneye. Fakat o gün Afife Hanımın gözü Burhan Bey’den çok, soluk benizli yorgun bakan, tamburuyla Burhan Bey’e refakat eden Selahattin Bey’de idi… Dönemin Denizli milletvekili olan babasının karşı çıkmalarına karşın musikiyi bırakmayan ve bu nedenle ailesiyle arası açılan Selahattin Bey, yalnızlığını önce ut ile, daha sonra ise tamburla paylaşmış, adeta musiki ailesinin bir ferdi haline gelmişti… Fasıl başlamış sazlar ve hanendeler bir uyum ayini edasında klasik eserleri geçiyordur. Burhan Bey solodadır.   -Ey siyah gözlü kadın… Burhan Bey söyler, Afife Hanım, Selahattin Bey’in, Selahattin Bey Afife Hanımın gözlerine bakar. Biri yasaklanan tiyatro hayatını diğeri, musiki yüzünden babasıyla ettiği kavgaları görür birbirinin gözlerinde, gözlerden kalplere, kalplerden gözlere… Selahattin Bey o gece olanları yakın arkadaşı Fuat Edip (Baksı) Bey’e anlatır. Bu olay karşısında etkilenen büyük söz yazarı, onların bu halini yazıya döker. Bu yazı da Afife Jale’ye ithafen hicaz bir besteye dönüşüverir tamburun tellerinde.   Bir bahar akşamı rastladım size Sevinçli bir telaş içindeydiniz Derinden bakınca gözlerinize Neden başınızı öne eğdiniz İçimde uyanan eski bir arzu Dedi ki yıllardır aradığın bu Şimdi soruyorum büküp boynumu ah Daha önceleri neredeydiniz