Bilim Kurgu Filmleri Serisi 2: Arrival

Bilim Kurgu Filmleri Serisi 2: Arrival
  • 0
    0
    0
    0
  • 2016 yılında vizyona giren Arrival | Geliş filminin yönetmen koltuğunda, Incendies (2010), Prisoners (2013), Sicario (2015) ve Blade Runner 2049 (2017) filmleri ile son zamanlarda adından sıkça söz ettiren Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve oturuyor. Hiç beklenmedik bir anda, dünyanın 12 farklı bölgesine konuşlanan ve boyları 450 metreyi bulan araçların uzaylılara ait olduğunu öğrenen Amerikan ordusu, uzaylılarla temas için daha önceden ordu istihbaratı için çeviri yapmış, uzman dil bilimci Dr. Louise Banks (Amy Adams) ve teorik fizikçi Ian Donnelly'i (Jeremy Renner) görevlendirir. ABD'de, Montana yakınlarındaki uzay gemisi ile iletişime geçen ordu, uzaylıların çıkardıkları ritmik seslerin bir anlamı olduğuna inanır ve bunun cevabını bulmak için Dr. Banks'i gemiye gönderir. Önceliklerinin uzaylıların niyetini öğrenmek olan Dr. Banks ve ekibin tanışma için gemiyi ziyaretleri oldukça stresli ve verimsiz geçer. Bu sırada dünyanın birçok yerinde eylemler başlar, dükkanlar insanlar tarafından talan edilir, hükümetler ek önemler alıp olağanüstü hal ilan eder ve piyasada sert düşüşler yaşanır. Bu kaos ortamı dünyanın büyük bir kısmına yayılır. Olan biteni haberlerden takip eden Dr. Banks ve ekibi ikinci bir ziyaret için tekrar gemiye çıkar. Banks'e göre, uzaylıların çıkardığı sesler anlamlı bile olsa insanların bunu anlayıp çevirmesi imkansızdır. Bu yüzden yazılı dillerinin veya görsel iletişim araçlarının olup olmadığını öğrenmelerine yardımcı olmak için yanına küçük bir yazı tahtası almayı akıl eder. Uzun ve titiz bir çalışmanın ardından uzaylıların dillerini çevirmeye başlayan Banks, uzaylıların niyetlerinin hiç de beklendik bir şey olmadığını çözer. Yazının bu bölümü, filmi henüz izlemeyenler için sürpriz gelişmeler içermektedir. İlerleyiş şekli farklı olan film, kızını kanserden kaybeden Dr. Banks'in duygusal sekansıyla başlıyor. Başlangıçta her ne kadar çok klişe bir bilim kurgu izleyecekmişiz gibi hissetsek de aslında bu sahnelerin film için çok önemli bir etken olduğunu anlıyoruz. 50'li yıllarda dilbilim dünyasında çığır açan Sapir-Whorf hipotezini temeline alıyor bu film. Bu hipoteze göre sahip olduğumuz dil, dünyamızı şekillendirir. Her dilin kendi içinde farklı bir mantığı ve algılanma biçimi vardır. Filmde de uzaylıların mürekkep benzeri bir sıvı ile oluşturdukları dairesel sembollerin ne anlama geldiğini adım adım çözen ve dile bir matematikçi gibi yaklaşan Louise, her bir dairenin kavramlardan oluşan birer cümleyi temsil ettiğini keşfeder. Bu dairelerin bizim dillerimiz gibi soldan sağa ya da sağdan sola ilerleyen başlangıcı ve sonu yoktur. Uzaylıların dilini yavaş yavaş öğrenmeye başlayan Louise'in zaman algısı değişir ve gelecekten kesitler görmeye başlar. Film, bu ögelerle dilin sadece düşünüş biçimimizi değiştirmekle kalmayıp zaman algımızı da değiştirebileceğini iddia etmekte. Şu sıralar adını, Frank Herbert'ın bilim kurgu klasiği romanı Dune'un yeni beyaz perde uyarlaması ile duyduğumuz yönetmen Villeneuve, ince ince dokumuş olduğu bu filmiyle adeta bir gövde gösterisi yapmış desek yanlış olmaz. Bilim kurgunun ilk temas türünde alışılmış kalıpları yıkan bu film, iletişimi çok farklı bir boyutta ele almakla kalmayıp genel uzaylı portresinin de dışına çıkıyor. Ayrıca modern bilimsel çalışmalardan da aldığı referanslarla film, inandırıcılığına artırıyor. Filmde yaratılan atmosfer de oldukça gerçekçi. Uzay gemilerinin orijinal tasarımı da filmin karakteristiğini oluşturan en büyük etkenlerden. Son dönem bilim kurgu sinemasında oldukça önemli bir yer edinen bu filmden yeterince haz almak için, filmi birden fazla kez izlemenizi tavsiye ederiz.  

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.