Beyaz Yakalılar İçin Tarih: Yuval Noah Harari

Beyaz Yakalılar İçin Tarih: Yuval Noah Harari
  • 6
    0
    0
    0
  • Yuval Noah Harari, 24 Şubat 1976 doğumlu İsrailli tarihçi ve yazardır. Dünya Tarihi, Orta Çağ Tarihi ve Askeri Tarih konularında uzman olan ünlü yazar, çalışmaları arasında bulunan 3 kitap ile dünya çapında büyük bir üne ve okur kitlesine sahip oldu. Bu kitaplardan ilki ‘Sapiens: A Brief History of Humankind (Sapiens: İnsanlık Tarihinin Kısa Öyküsü)’ ya da Türkiye’deki kullanım adıyla ‘Sapiens: Hayvanlardan Tanrılara’, ikincisi ‘Homo Deus: A Brief History of Tomorrow (Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi)’, sonuncusu ise, geçtiğimiz yıl çıkan ‘21. Yüzyıl İçin 21 Ders’ adlı kitabı. Bu kitaplar, dünyada büyük bir satış yakaladı ve büyük bir etki yaptı. Bu üç kitabın yarattığı etki kadar kitaplara yapılan olumlu-olumsuz eleştiriler de büyük bir etki yapmakta Edebiyat-Tarih dünyasında. Şimdi genel olarak Harari ve onun şimdiden ‘eser’ olarak kabul edilebilecek kitaplarıyla alakalı konuşulanlara değinelim. İlk eleştiri konumuz kitapların, özellikle de Sapiens kitabının tek bir insan grubuna (tipine) yazılmış olması. Profesyonel olarak Tarih ya da Sosyal Bilimler ile uğraşmayan, iş grubunda orta direk sayılabilecek insanlara yönelik olduğu söylenmekte. Özellikle de bir tarihçi tarafından yazılmış bir tarih kitabı olmasına rağmen, bir tarihçinin bu kitaptan herhangi bir bilgi edinme şansının olmadığı yöneltilen olumsuz eleştirilerden biri. Çünkü kitap, basit konuları geniş argümanlarla ele aldığı için bir tarihçiye bilimsel olarak katabileceği bir şey yok. Ancak kitapların iyi yanlarından biri de bu basitlikle alakalı. Daha önce birçok kitapta değinilmiş konuların her örneğinin/argümanının iyi işlenmesi, kitabı geniş kitlelere ulaştıran ana neden gibi görünüyor. Örneğin, Homo Deus kitabının bir bölümünde, insanlık ilerledikçe yaşam şartlarının düşmesinden bahsediyor yazar. Avcı-toplayıcı toplumlarda insanların daha az çalıştığını ve buna bağlı olarak daha mutlu olduğunu öne sürmekte. Ancak tartışmaya açık nokta şu; bir ofiste ya da plazada 10 saat çalışmak mı fizik ve mental olarak yorucu yoksa doğada kısıtlı imkanlarla vahşi hayvanların peşinden koşmak ya da zorlu doğa şartlarında tarım yapmak mı? İşte yazarın öne sürdüğü bu tezin karşısına çıkan en büyük soru bu. Ek olarak kitaplarıyla alakalı olumlu eleştiri alan ve benim de en beğendiğim Harari özelliği olan ‘detaylarda boğulmama’ özelliği. Özellikle de profesyonel tarihçi olmayan okurlar için kitapları anlaşılır ve üzerine yorum yapılabilir hale getirmekte bu durum. Kitaplarının seçkin bir tarihçi zümresine değil de genel okur kitlesine hitap etmesinin altında yatan en önemli özelliklerden biri elbette. Yani ilk bakışta olumsuz bir durum gibi görünse de düşünüldüğünde takdir edilmesi gereken yanı; kitapların popüler olması, içeriğin ve konuların basit olmasından kaynaklı. Özellikle de çoğu 'insanlık tarihi' kitabında geçen ‘Buğday Teorisi’ni çok basit bir şekilde anlatması, basit argümanlar sunarak kendi tezini okurlara yansıtması, okur için bir şans. Bir diğer popülerlik nedeniyse detaylı bir tarihi analizden ziyade günümüze çok yakın konuları ele alması ya da geçmişi konu alsa bile bu geçmiş konulara karşı günümüz örnekleriyle karşılaştırması. Böylece okurlar, kendi yakın geçmişlerinden birçok örnek görüyor ve hafızasını yokluyor okuma esnasında. İnsanın yaşadığı ya da bildiği şeylerin detaylandırılması da bir okuru her zaman mutlu eder. Bir de kitapların maddi hatalarının olmaması kitapların başarılı gövdesinin olduğunu gösteriyor. Ancak olumsuz eleştirilere tekrar dönersek; yazar ağırlıklı olarak, modernleşmenin bireyi huzursuz ve mutsuz yaptığı argümanlarını sıkça dile getirmesi biraz rahatsız edici bulunuyor. Çünkü, yukarıda da belirttiğimiz gibi günlük çalışma saatlerinin artışının bir öneminin olmadığı, asıl önemli olanın bireyin, saat-iş yoğunluğu bütünlüğüne göre mutlu ya da mutsuz olabileceği öngörüsünün desteklenmesi. Bu da Harari’nin sıkça dile getirdiği düşüncesinin biraz tersinde kalıyor. Olumsuz eleştirilerden en çok dile getirileni de, kitapların belli konularda manipülasyon ve saf bir spekülasyon yaptığıyla alakalı. Aile-çocuk kavramı ve evlilik kurumu üzerinde sunduğu tezlerin, objektif olması gereken bir tarihçinin kaleminden değil de, saptamalar yapan ve bu şekilde okurları yönlendiren sıradan bir yazar kimliğine büründüğü eleştirileri yöneltilmekte. Bir diğer eleştiri de bazı konularda tarihi soru ve tezlerden çıkıp felsefi ve antropolojik sorular yöneltmesi. Bu da kitapların saf bir tarih kitabı olarak nitelendirilmesinin yanlışlığını göstermekte. Bu eleştiri tabi ki ağırlıklı olarak tarihçiler tarafından yöneltilmekte. Sapiens kitabında insanların metropol yaşantısına aslında tarihsel olarak uygun olmadığını ve insanların aynı hayvanlar gibi kabile yaşantısına uygun olduğunu aktarması, aslında bu eleştirileri destekler nitelikte. Özetlersek, çok satan bu kitapların en güzel ve bana göre en güzel yanıysa hemen hemen her tarihçinin dilinde rastladığımız “bizler-onlar” önyargısından olabildiğince uzak, ayrıntılarla boğmak yerine ayrıntıları çok daha sağlıklı değerlendirebilmemizi sağlayacak genel geçer mekanizmaları olabildiğince objektif anlatmasıdır.  Çünkü basitlik anlatmak, anlatılan konunun iyi anlaşıldığını gösterir. Aynı Albert Einstein’ın dediği gibi; “Basit bir şekilde açıklayamıyorsanız, yeterince anlamamışsınızdır.”

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.