Ara Sıra Yaşama Hırsı: Hayaloğlu Mahşeri

Ara Sıra Yaşama Hırsı: Hayaloğlu Mahşeri
  • 1
    0
    1
    0
  • Dert etme, iyiyim ben. Ara sıra mahşer, ara sıra yaşama hırsı.

    Farkında olmasak bile mutlaka bir Yusuf Hayaloğlu dizesinde hüznümüz vardır. İçimizi dürten yanı bir yerlerde kulağımıza çalınmıştır. Hatta sonrasında parmaklarımız üzerinden su gibi akıp gitmişizdir belki. Bir dertle yoğrulmak, bir derdi anlatmak, bir dert için doğru kelimeleri seçmek ne kadar zorsa, Hayaloğlu da bu işin o kadar ustasıdır. Bildiğimiz üzere de ustalığın uzun yolu dümdüz ve pürüzsüz değildir. Bazen zor bir yaşam, başkalarının zor zamanlarında sığınacağı liman olur. Hayaloğlu, takvimler 1953'ü gösterdiğinde Tunceli, Ovacık'ta doğdu. Doğduğu andan itibaren onu mücadele etmesi gereken bir hayat bekliyordu. Sanatçı o günleri şöyle anlatıyor: “Babam, annem Tunceli-Ovacık kökenli ve çok ünlü Demanan aşiretinin mensuplarıymış. Babamın askerliği sonrası ailem, hayati nedenlerle, kucaklarında altı aylık bir bebekle üç gün boyunca yürüyerek Erzincan’ın Kemaliye (Eğin) ilçesine kaçmak zorunda kalmışlar. Başlangıçta çok zorluklarla karşılaşmışlar. Annem, kullanılmayan eski bir ahırdan bozma, tek gözlü bir evde beni tek başına doğurmuş ve göbeğimi de kendi kesmiş. Geçinebilmek için babam bağlarda, bahçelerde bahçıvanlık yaparken annem, evlere temizliğe giderek çocuklarını, yani bizleri okutmaya çalışmışlar.” Ailesine duyduğu minnet ve sevginin yanında duyarlı bir çocuk olan Hayaloğlu, öğrenimi sırasında sınavda Türkiye ikincisi olarak Haydarpaşa Lisesi'nde parasız ve yatılı okudu. Fakat bir süre sonra maalesef bursunu kaybetti. “Okul orkestrasında, tiyatrosunda, duvar gazetesinde; resim, şiir ve münazara yarışmalarında hep en önde olmakla beraber derslere olan ilgimin azalmasıyla sınıfta kalışım ve parasız yatılı hakkımı kaybedişim yaşamımdaki ilk yenilgim olarak hala içimi acıtır.” Bu yenilgiden sonra Elazığ'a dönen sanatçı bir süre sonra tekrar İstanbul’a döndü ve liseyi dışarıdan bitirip Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde resim eğitimine başladı. Eğitimi sırasında grafik işlerinde çalıştı, takı-aksesuar modelleri yaptı. Dönemin getirdiği sağ-sol çatışmalarına istemeden de olsa dahil olması, onda hayatı boyunca ezilenin yanında olma hissiyatı yarattı. Tam da bu zamanlarda, 1972 yılında, kendisi gibi okuyup aynı zamanda çalışan 17 yaşında bir kızla eğitimini yarıda bırakarak evlendi. İlk çocuğundan sonra Bornova, Burdur ve Konya'da askerliğini yaptı. Buralarda, ressamlığı sebebiyle birçok tatbikat planlarına ve haritalara imzasını attı. Askerden sonra Elazığ'da bir süre ulusal bir gazetede muhabirlik yapan Hayaloğlu, İstanbul'a geri döndüğünde 12 Eylül sürecinin ortasına düştü. Ateşin sönmediği o günlerde Nizamiye kapılarından nasibini alan sanatçı, burada Yılmaz Güney ile tanıştı. Güney'den arkadaşlığı, umudu ve hayatı öğrendi. Çıktığında ise Güney Filmcilik'te 3 yıl boyunca sürecek çalışma hayatına başladı. Onun hayatını tamamen değiştirecek şey ise 1986'da kız kardeşi Gülten'in Ahmet Kaya ile evlenmesi olacaktı. Ahmet Kaya'nın, Hayaloğlu'nun yazdıklarından etkilenmesi ve ısrarı üzerine yıllar yılı izini bırakacak eserler ortaya çıkmaya başladı. Halkın ve edebiyatın içinden gelen bu iki isim kısa sürede halk tarafından benimsendi ve tabiri caizse bağrına basıldı. 13 yıl süren ortaklık sonucu ortaya ''Adı Bahtiyar'', ''Ayrılık Hediyesi'', ''Kafama Sıkar Giderim'' gibi unutulmaz şarkılar çıktı. Kasetler ve programlar birbirini izledi. Bir süre sonra Ahmet Kaya'nın talihsiz olaylar sonucu memleketinden kopmasıyla Hayaloğlu ''Ah Ulan Rıza'' adındaki albümünü çıkardı. 2002 yılında ise ileride 48. baskısını yaparak rekor kıracak olan ''Gözleri İntihar Mavi'' isimli şiir kitabını çıkardı. “Kitabımla, şiirlerimi halka ulaştırmanın ve yaşamımı onlarla paylaşmanın heyecanı; bütün yaralarımı onarmasa da yeni bir üretme gücü kazandırdı bana.” Ağabeyinin, Ahmet Kaya'nın ve annesinin üst üste ölümleri sonrasında sanatçı tam anlamıyla bir yıkım yaşadı. Bu yıkım sanatına tutunmasıyla biraz olsun hafiflese de, sağlığına çoktan etki etmişti. Akciğer kanseri teşhisi konuldu. Aldığı ödüllerin yanında albüm ve kitap hazırlığı yaparken ne yazık ki 3 Mart 2009'da 56 yaşında hayatını kaybetti.

    ''Baharı görmek istiyorum. Vedalaşmak için henüz çok erken.''

    Birer yolcuyduk aynı ormanda kaybolmuş Aynı çıtırtıyla uyanan birer serçe Hep aynı yerde karşılaşırdık tesadüf bu Birer tomurcuktuk hayatın kollarında Birer çiğ damlasıydık Bahar sabahında gül yaprağında Dedim ya Hiç yoktan susturuldu şarkımız Yüreğim kanıyor yüreğim kanıyor Bitmeseydi Bitmeseydi bizim öykümüz böyle

    Göğsüm daralıyor yüreğim kanıyor Olmasaydı sonumuz böyle

    Kaynak: 1

    Yorumlar (1)
    • Kendisi şiirle tanıştığım ilk şairdir. Bu yüzden böyle bir yazı beni gerçekten mutlu etti. Teşekkürler.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.