Alışılagelmişin Dışında Sınırsız İç Mekanlar

Alışılagelmişin Dışında Sınırsız İç Mekanlar
  • 0
    0
    0
    0
  • Geçmişten günümüze insanların, yaşam alanlarını kurmakta bilinçli ya da bilinçsiz süreçlerle kültürel ve sosyolojik olarak yarar sağlayacağını düşünerek yarattığı sınır kavramının, insanın yerleşimine dolayısıyla mimariye de çok büyük etkisi olmuştur. Bu sebeple, farklı işlevleri barındıran mekanlar yaratarak bunları ayırmak, böylece alt mekanlar yaratıp farklı işlevler oluşturmak belirli amaçlardandır. Kişiselleştirme, kişisel mekanlar oluşturma ve mahremiyet, bize sınırın yaratmış olduğu kavramlardır. Bir evin içinde dahi, farklı nedenlerden sınırlar koyularak mahremiyet alanları belirlenmiştir ve hala çoğunlukla bu mahremiyet alanlarını benimsemiş şekilde, evlerimizde yaşamlarımızın büyük bir kısmını geçirmekteyiz. Oysa günümüzde, sınırlara alternatif biçimde modern mimaride bazı öneriler, çığır açan farklı tasarımlar damga vurmaktadır. Bu çok dikkat çeken iç mekanları biraz inceleyelim. Bu tasarımlar, sınır kavramını ve mahremiyeti en çok hissettiğimiz ya da kanıksadığımız mekanları yaratıyor... İlki ise bir mikro ev. İtalyan mimar Beatrice Bonzanigo tarafından tasarlanan yapı taşınabilir, uyarlanabilir ve şebekeden bağımsız şekilde kendi sistemi var olan bir mikro ev. Ev 27 metrekarelik bir alana sahip olmakla beraber, TV veya klimadan uzak, yeni bir konfor anlayışı için sürdürülebilir, minimal, kompakt ve esnek bir iç mekana sahip. Kendi içinde ve dış mekanla arasındaki bağlantıda, sınırların ne kadar ortadan kaldırılabileceğine bir örnektir. Herhangi biri tarafından monte edilebilme özelliğine sahip olan ev; iki yatak odası, teras, mini mutfak, oturma odası ve batık tuvaleti olan bir banyodan oluşmaktadır. Kullanıcılar, bu alanları farklı kullanımlar için uyarlayabilir, ayırmayı, birleştirmeyi veya tamamen açmayı seçebilmektedirler. Evin içinde ve dış cephesinde, kayan ahşap duvarlar ve ayırıcı kumaş bölümler mevcuttur. Kendi içinde modüler bir sistemin olduğu iç mekan oldukça fonksiyonel ve kullanıcıya hitap eden bir tasarımdır. Her ne kadar bunu modern mimari örneği olarak görsek de, geçmiş yaşantılara baktığımızda göçebe anlayışın benimsendiği topluluklarda da oba sistemi mevcuttur. Bu obalar içinde bulunan çadırlar, tam olarak mikro evlerdir. Yaşamsal tüm faaliyetlerin, çoğu zaman bölücü elemanlar olmadan tek bir çadır içinde gerçekleştirilmesi, mahremiyetin bu bağlamda çok büyük bir etkisinin olmayışı, bize geleceğe yön veren tasarımlarda güçlü bir ipucu olabilir. İkinci tasarım ise Türk mimarisine ait bir ev. Alataş Mimarlık tarafından tasarlanan, İstanbul Kemerburgaz’da bulunan Uşaklıgil Evi'nin yapı alanı 300 metrekaredir. Doğaya müdahale etmeden, doğa ile uyumlu ve iç içe yaşamayı arzulayan ev sahibinin, "Ormanın içerisine yapacağımız her bina çevreyi bozacaktır, mümkün olsa görünmez bir ev isterdim." ifadesi göz önünde bulundurularak, cam ve çelik malzemelerle, ormanın içinde gizlenen bir ev olarak tasarlanmıştır. Uşaklıgil Evi'nin çevreyle ve kendi içinde kurulan ilişkisinde; ışığın tasarlanması ve içeriye kontrollü bir şekilde dahil edilmesi, doğal enerji kaynaklarının kullanımı, okunabilir net strüktürler yaratılması, sınırsızlık ve saydamlık amaçlanması ile doğaya oldukça uyum sağlayan bir tasarım ortaya konulmuştur. Ev, kendi içinde ve bütünde duvarsız kurgulanmıştır. Farklı fonksiyondaki alanlar birbirinden mobilya, renk ve kot farkı gibi mimari unsurlarla ayrılmıştır. Bu iki farklı ev örneğine baktığımızda, sınırsızlık ve saydamlığın arayış haline geldiği tasarımlar, doğayla uyum içinde ve doğanın iç mekana dahil edildiği yerler haline gelmiştir. Kaynak: 1, 2, 3

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.